VİCKEN CHETERİAN

Vicken Cheterian

Hocalı, soykırım ve diğer tabular

Ayaz Muttalibov’un söyledikleri doğru olabilir mi? Yoksa, iktidarı kaybetmesi konusunda hasımlarını yani ülkedeki muhalefeti suçlarken, her siyasetçi gibi kendi işine gelenleri mi söylüyor? Azerbaycan’da muhalefetin, hükümeti düşürüp iktidarı ele geçirmek için kendi halkına yönelik bir katliam organize etmiş olduğuna inanabilir miyiz?

Ermeni siyasetçiler ve tanınmış simalar, Azerbaycanlı siyasetçilerin söylediklerine genellikle inanmazlar. Örneğin Azerbaycan liderleri Karabağ Ermenilerine “en yüksek düzeyde özerklik” vaadinde bulunduğunda, Ermenistan’ın siyasi temsilcilerinin hepsi olmasa da çoğu, bu tür açıklamaların samimiyetinden şüphe ederler. Azerbaycan’ın siyasi yönetimi ülke içindeki muhalefete bile ufacık bir tahammül göstermeyip, her türlü protesto hareketini şiddetle bastırdığı için, şüphe etmekte haklılar. Kendi soydaşlarının özerkliğine tahammülü olmayan bir siyasi sistemin, zorlu bir savaşta karşı karşıya geldiği ve onlarca yıldır uzlaşmazlık içinde olduğu Ermenilere “en yüksek düzeyde özerklik” tanıması mümkün mü?
Ermenilerin, Azeri siyasetçilere yönelik şüpheciliğinin ve onlar hakkında söylediklerinin tek bir istisnası var: Eski Cumhurbaşkanı Ayaz Muttalibov ve onun Hocalı Katliamı’na dair sözleri. 

Muttalibov’un sözleri
1992 yılının Şubat ayıydı, Karabağ Savaşı’nın en şiddetli dönemi yaşanıyordu. Ermenistan güçleri, Stepanakert şehrinin 10 kilometre kuzeyinde yer alan, bir havaalanının bulunduğu ve stratejik bir önem taşıyan Hocalı kasabasına yönelik bir saldırı başlatmıştı. Karabağ’ın Ermeni sakinleri tamamen abluka altındaydı; onların kurtarılması için, havaalanının ele geçirilmesinden başka çare yoktu. Ancak mesele bu askerî harekâtla değil, sonrasında yaşananlarla, yani hangi koşullar altında yapıldığı bugün hâlâ tartışmalı olan katliamla ilgili.
Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, geçtiğimiz günlerde, Ayaz Muttalibolov’un sözlerini hatırlattı. Milano’daki Ermeni kilisesinde şehrin Ermeni toplumuyla bir araya gelen Paşinyan, Ermeni tarafını soykırım yapmakla suçlayan, Azerbaycanlı bir blogger’ın sözlerine şöyle yanıt verdi: “Basit bir yalan bu, çünkü Azerbaycan’ın eski cumhurbaşkanı Ayaz Muttalibov bile, Nezavisimaya gazetesinde yayımlanan bir söyleşide, Hocalı’daki olayların Azerbaycan muhalefeti tarafından, darbe yapmak amacıyla organize edildiğini söylemişti.”
Ayaz Muttalibov’un Çek gazeteci Dana Mazalova’ya verdiği söyleşi, Ermeni siyasetçiler ve anaakım medyanın inanma eğiliminde olduğu, Azerbaycan kaynaklı yegâne açıklama. Fakat Muttalibov’un 1992 yılında söylediklerini eleştirel bir bakışla değerlendirmek mümkün. Söyleşinin yapıldığı tarihten önce istifa etmiş olan Azerbaycan eski Cumhurbaşkanı, Hocalı Katliamı’nın sorumluluğunu Azerbaycan’daki muhalefete, Azerbaycan Halk Cephesi’nin savaşçılarına yükleyerek, katliamın kendisini iktidardan düşürmek amacıyla yapıldığını öne sürmüştü. 

Doğru olabilir mi?
Ayaz Muttalibov’un söyledikleri doğru olabilir mi? Yoksa, iktidarı kaybetmesi konusunda hasımlarını yani ülkedeki muhalefeti suçlarken, her siyasetçi gibi kendi işine gelenleri mi söylüyor? Azerbaycan’da muhalefetin, hükümeti düşürüp iktidarı ele geçirmek için kendi halkına yönelik bir katliam organize etmiş olduğuna inanabilir miyiz?
Şubat 1992’de yapılan Hocalı Katliamı, bu tür bir muameleye maruz kalan tek şiddet vakası değil. Karabağ çatışması o olaydan dört yıl önce, 20 Şubat 1988’de, Karabağ’ın yerel yasama organında, Sovyet Azerbaycanı’nın bir parçası olan özerk bölgenin komşu ülke Sovyet Ermenistanı’na katılmasını talep eden bir yasanın kabul edilmesiyle başlamıştı. Söz konusu olan, siyasi bir talepti; henüz ortada şiddet içeren bir çatışma yoktu. Bir hafta sonra, 300 kilometreden daha uzak bir mesafede bulunan Sumgayit’te Ermenileri hedef alan bir pogrom patlak verdi; şehirdeki Ermeni sivillere saldıran katil çeteleri, üç gün boyunca cinayet ve tecavüzlere devam etti.
Azerbaycan’ın bu olaya dair resmî yorumu ise şöyle: Sumgayit Katliamı’nı Taşnaktsutyun Partisi sadece ve sadece Azerbaycan’ın itibarını sarsmak ve Karabağ topraklarını talep etmek amacıyla organize etti; ayrıca, olayın görüntü kayıtlarını almak için önceden gizli kameralar yerleştirdiler. Bu komplocu açıklama, son dönemde Azerbaycan’ın bu konuya dair resmî görüşü oldu.
Egemen güçlerin imajını lekeleyen suç, kurbanlara atılıyor. Katliam, siyasi diyaloğu reddeden egemen güçlerin dili.

İnkar siyaseti
Azerbaycan’da, Osmanlı Türkiyesi’nin Ermenilere yönelik soykırımı hararetle inkâr ediliyor. Azerbaycan, inkârcılığın, Ermeni Soykırımı konusunda Türk resmî makamlarının dahi artık başvurmadığı bir versiyonunu benimsemiş durumda. Azerbaycan Cumhurbaşkanlığı Dış Politika Meseleleri Daire Başkanı Hikmet Hajiyev, ABD Temsilciler Meclisi’nin 1915 soykırımını tanımasına tepki olarak şu açıklamada bulundu: “Ermenistan ve Ermeni lobisini oluşturan çevreler, kurgusal Ermeni soykırımını bir siyasi spekülasyon nesnesine dönüştürdü. (…) Tarihin, tahrif edilmesi, yeniden yazımına dönük girişimler ve siyasi baskı amacıyla kullanılması kabul edilemez.” 
Azerbaycanlı yüksek rütbeli bir devlet memurunun, Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki karmaşık ilişkilere Ermeni Soykırımı’nı da karıştıran, böyle bir inkârcı açıklama yapma ihtiyacı hissetmesinin nedeni nedir?
Öte yandan, Azerbaycan kendi ‘soykırım’ına, 1998’de çıkan bir cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle resmiyet kazandırmıştı. İlginçtir ki, kararname tarihçilerin konu ettiği soykırımla değil, 26 Mart 1998’de cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle ‘yasa’laşmış bir soykırımla ilgili. Başında, Azerbaycan halkına defalarca soykırım uygulandığı bu tuhaf belgede, 1813 ve 1828 yıllarında imzalanan Gülistan ve Türkmençay antlaşmalarına atıfta bulunuluyor ve olası her türlü talihsizlik, felaket konusunda Ermeniler suçlanıyor. Birleşmiş Milletler’e gönderilen bu kararname, tarihçiler için çok ilginç olabilir
Kasım ayında, Ermenistan ile Azerbaycan arasında, yaklaşık on yıldır ilk kez bir gazeteci değişim programı düzenlendi. Devlet propagandası iki tarafı birbirinden bu kadar uzaklaştırmışken, gazetecilerin birbirlerine söyleyebilecekleri bir şey olup olmadığını merak ediyorum. Bu diyalog çok zorlaştı ama egemen gücün ve propagandanın ustalarına hakikati söylemek o kadar önemli ki...