BİLENCE  2             DÜŞÜNÜYORUM                                                                                                                                                                                                                                                                               YILDIR BİLEN
                                                                                [email protected]         
                                                                                                                      
                              HER   LİSAN   BİR İNSANDIR !....
Asırlardır “ her lisan (DİL )bir insandır” atasözü (Ata deyişi) ile beynimiz yıkanmaktadır. Her kişi öncelikle kendi ana dilini öğrenir ve meramını anlatır. Aynı zamanda her Devletin bir resmi dili vardır ve bütün mevzuat (Anayasa, Anayasaya aykırı olmayan yasalar, Kararnameler, Yönetmelikler, Yönergeler, Talimatlar, Emirler vb. gibi ) resmi dille tanımlanır.
Dil, anı yaşayan kavimlarin geçmişlerinden gelen ve hâlihazırda elde edinilen edinimlerini gelecek nesillerine aktarmaları için olmazsa olmazdır. Dil, her İnsanın yaradılışında formatlandırılmıştır.
 Har vatandaşa ülkenin resmi dili en mükemmel bir şekilde eğitim kurumlarınca öğretilmelidir. İlave olarak her öğrenci uluslararası geçerliliği olan dillerden birini de en iyi bir şekilde öğrenmeli ve gerektiğinde uluslararası  medya ve basını takip edebilmelidir. Büyük elçilikler bu hususta büyük vebal altındadırlar.  (Herhangi bir ülkede çıkan uluslararası taşımacılıkla ilgili bir mevzuattan yıllar sonra haberimiz olup uygulamaya başlanılması gibi )
Uluslararası ikili ve çok uluslu anlaşmalar ülkelerin remi dilleri ile yazılıp uygulamaya geçirilmelidir. Avrupa Birliği sözleşmeleri bir buçuk milyon sayfa olup sadece resmi dilimize çevrilebilmesi için 4 nesil  gerektiği  ilgililerce beyan edilmektedir.
Uluslararası anlaşmalar; resmi dil kavramı kargaşası ile birlikte gelişmiş ülkelerin hegemonyası altında Gelişmekte Olan ve Geri Kalmış Ülkelerin, küresel leşleştirilmeleri ve özelleştirilmeleri ile yağma ve talan edilebilmeleri maksadıyla bir cümlenin onlarca şekilde tercüme edilebilmeleri ve yorumlanmalarıyla yapılmakta ve uygulanmaktadır
Seçilmiş ve atanmışların resmi devlet görevlilerince kayıt altına alınmamış bütün anlaşma ve sözleşmeleri bana göre şaibelidir. Hangi ülke olursa olsun bütün uluslararası anlaşma ve sözleşmeler ülkelerin çıkarlarına göre yazımlandırılır. ( CFR, 300’LER KOMİTESİ VE ALT GRUPLARI)
Peki, hangi ülkelerin?
Gelişmiş ülkelerin çıkarlarını koruyup kollamayan bir anlaşma kesinlikle gelişmiş ülkelerce kabul edilemez ve anlaşmanın altına imza atanlardan yasal müeyyide uygulanarak hesap sorulur.
Uluslararası gizli anlaşma diye bir şey olamaz.  Herhangi bir ülkenin vatandaşlarının oylarıyla parti programlarında belirtilen esaslara göre seçilmiş ve seçilmişlerin kararnameleri ile atanmışlar, seçenlerin iradesi ( Çıkarları ) dışında herhangi bir anlaşmaya imza atamazlar.
 Peki bunun teminatı, sözleşme metinleri ve amacı (Karamanın koyunu sonra çıkar oyunu)  belli olmayan gizli anlaşmalarla kapalı kapılar ardında nasıl verilebilir? Gelişmiş ülkelerin tahakkümünü gelişmekte olan ve gelişmemiş ülkeler nasıl önleyebilir ve zaten açlık ile terbiye edilme stratejisi uygulanmakta olan mazlum halklarının haklarını nasıl teminat altına alabilirler?
Birbirlerinin lisanından bihaber seçilmişler, atanmışlar ve ikili veya çok uluslu anlaşmalarda  bilinmeyen güçlerce görevlendirilmiş danışmanlar ( Örneğin asgari ücret tespiti ), uluslar üstü güçlerin güdümlerinden, direktif ve talimatlarından nasıl kaçabilirler?
Bu durumda seçilmiş ve atanmışların figüranlıktan başka ne rolleri olabilir?
Uluslararası anlaşmalar; ilgili halkların parlamentolarında, komisyon ve genel kurullarında görüşülüp istişare edilip onaylanamadıkça asla kabul edilmemeli, seçilmiş, atanmış ve danışmanların inisiyatifine veya olan ve olamayan güzel ahlaklarına bırakılmamalıdır. 
Uluslar üstü güçler, serbest piyasa ve serbest pazar ekonomisini tercih ederler.  Kendileri gibi düşünen seçilmiş ve atanmışları kritik yerlere getirerek o ülkenin Leh-ül  Mülk olan (ALLAH’IN ve dolayısıyla Kamunun) yer altı ve yerüstü nimetlerini yağmalayarak kendi halklarının daha refah içinde yaşamalarını sağlarlar. Bileşik kaplar teorisine göre bir tarafın refahının artması için diğer tarafın refah seviyesinin düşmesi sağlanmalıdır.
Emperyalist güçlerin küresel hegemonyalarının devam edebilmesi için ” kavimleri aç bırakarak ıslah et doktrini “bütün acımasızlığı ile süreçlendirilmektedir.
Ülke vatandaşlarımızın daha refah içinde yaşamlarını sürdürebilmeleri için; birlik ve beraberlik içinde refah seviyemizi düşürmek ve açlıkla ıslah yolunu tercih edenlere karşı kamusal değerlerimizi ve insan hak ve özgürlüklerimizi koruma ve kollama inanç ve bilinci içinde olmalıyız.
Hoşça ve sağlıcakla kalınız!...                                                                                                                                                                             19 MAYIS 2016