24 Eylül 2017 01:00

Hemen ülkesine dönmeliydi

Hemen ülkesine dönmeliydi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kral Odisseus; yıllar süren Troya Savaşı’nın bitiminden sonra ülkesi Yunanistan’a dönerken, kendisine kin tutan Tanrı Poseydon, bütün gemilerini ve kürekçi yoldaşlarını, acımasızca Akdeniz’in sularına gömdü...

Ne var ki Odisseus; kendisini çok seven Tanrıça Atena’nın da yardımıyla; hiç tanımadığı ve sürekli huzur içinde yaşayan Fayakların adasına, çırılçıplak da olsa ulaşıp sığınabildi! Çıplak Odisseus’la sahilde karşılaşan Fayakların güzel prensesi Nausikaa, onu yardımcıları aracılığıyla giydirip kuşattı. Saraylarına buyur etti.

Kral ailesi, hiç tanımadıkları Odisseus’u hiçbir şey sormadan yedirip içirdiler. Çünkü bir konuğun karnı doyurulmadan, gereksinimleri giderilmeden ona kim olduğu bile sorulmazdı o ülkede. Ancak yemekten sonra Kraliçe Arete, başından geçenleri anlatmasını istedi Odisseus’tan... Yorgun Odisseus; Denizler Tanrısı Poseydon’un gemisini ve yoldaşlarını, saldığı azgın dalgalarla ikinci kez batırdığını ve kendisinin dalgalarla boğuşa boğuşa, bu adaya zorlukla ulaşabildiğini söylemekle yetindi... Kral ailesi de yorgun ve bitkin konuklarını, daha fazla konuşturmadan, hazırlattıkları yatağa yatırdılar. Odisseus da yatar yatmaz, çok rahat bir uykuya dalıp gitti...

OZAN DA SAZIYLA KATILDI ŞÖLENE

Ertesi gün Fayakların gani gönüllü, sevecen kralı Alkinoos, adını bile bilmedikleri konukları onuruna büyük şölenler düzenletti. Çeşitli spor dallarında yarışmalar yapıldı... Bu arada Odisseus’u ülkesine götürecek gemi ve ona sunulacak çok değerli armağanlar, yolluklar hazırlandı.

Öğleden sonra ateşler yakılıp etler kızartılmaya başlandı. Çeşit çeşit yiyeceklerle donatılmış  sofralarda halk ve önderleri, Odisseus’la birlikte yiyip içmeye başladılar. Tam o anda, Fayakların ünlü kör ozanı Demodokos da geldi elindeki sazıyla. Yanında “Musa’lar” denen ozanların esin perilerinden biri vardı. Esin perisi güzel Musa; Demodokos’u kör etmişti etmesine ama, ona ozanlık ve müzisyenlik yetileri bağışlamıştı... Üstelik hiç de yanından da ayrılmıyordu artık!

Herkes iyice doyduktan sonra Kral Alkinoos, Ozan Demodokos ve oyun oynayacak gençler için yer açılmasını istedi... Hemen ortada bir yer açıldı. Hora tepmede usta on delikanlı; arada bir topuklarını toprağa vura vura, bir süre oyun oynadılar. Sonra da Ozan Demotokos’un yanına oturdular.

SAZIYLA TROYA SAVAŞINI DİLLENDİRDİ OZAN

Ve Ozan Demodokos, Troya’nın bir yağma savaşı sonunda yakılıp yıkıldığı günleri betimleyen şiirini dillendirmeye başladı sazıyla. Akhalar denen Yunanistanlıların Kralı Agamemnon; Yunanistanlı güzel Helena’yı Troyalı Pâris’in zorla kaçırdığı bahanesiyle, Troya’ya savaş açmıştı. Ne var ki dokuz yıl süresince de hep surların dışında kalmışlar, kente girememişlerdi... Artık olağan yollardan Troya’nın düşmeyeceği anlaşılınca, Yunanlı  komutanlardan bir ikisi, tahtadan bir at yapmayı önermişti tuzak olarak. Bunun üzerine hemen bir tahta at yapılmış, atın karnına da en seçkin savaşçılar saklanmıştı. Sonra da öylece surların dışına bırakılmıştı...

Yunanistanlılar; ‘Artık Troya’yı düşüremeyeceğiz, o yüzden de ülkemize geri dönüyoruz’ süsünü vermek için, yıllardır içinde oturdukları barakaları yakıp yıkmışlar, gemilerine binip uzaklaşmaya başlamışlardı... Ortalık kararınca da hemen geri dönüp surlara yakın yerlerde pusuya yatmışlardı. Bu arada surların dışındaki tahta atı; Tanrıça Atena’nın Troyalılara bir yengi armağanı olarak gökten yere indirdiği safsatasını da yaymışlardı! Bu söylentiye inanan Troyalılar; tahta atı büyük bir özenle ve tanrılar adına kutladıkları törenlerle, surlardan içeri almışlardı... 

Ozan Demotokos burada biraz soluklandı. Başını harmanisinin içine saklayıp bu ezgileri gözyaşlarıyla dinleyen Odisseus, hemen gözlerini silip başını kaldırdı... Sonra ozan, yeniden sazıyla öyküsünü sürdürmeye başladı...

TAHTA AT, SAVAŞI SONLANDIRDI

Karanlık basınca Troyalılar, sokaklarda tanrıça armağanı at onuruna içip içip kendilerinden geçmişlerdi... Ortam uygun olunca, atın karnından çıkan askerler, surların kapılarını ardına kadar açmışlardı. Dışarıda pusuda bekleyen Yunanistanlılar da, hemen açılan sur kapılarından içeri dalıp önlerine çıkanı kılıçtan geçirmişlerdi. Bu arada hazineleri yağmalamışlar, güzel kadınları kızları derleyip gemilere doldurmuşlardı... Sonra da kenti baştan sona ateşe vermişlerdi...

Durmadan ağlayan Odisseus’un Odisseus olduğunu bilmeyen Fayakların Kralı Alkinoos, Kör Ozan Demotokos’un hemen susmasını istedi... Çünkü konuğunun gizlice ağladığını görmüştü...

ARADIĞI BARIŞ PINARINA KAVUŞMUŞTU

Kralın kızı prenses güzel Nausikaa da, böyle sessizce gözyaşları döken konuklarının kim olduğunu bir an önce öğrenmek istiyordu... 

Ama Odisseus uzun süre ne kendisinden, ne de yirmi yıldır kendisini inatla ve büyük bir umutla bekleyen canlar canı karısı Kraliçe Penelopeya’dan söz etti... Bütün istediği, bu mutlu ülkenin halkını ve iyi yürekli yöneticilerini yakından tanımak istiyordu... Çünkü bu halkın dinginliği, tanımadıkları insanlara bile sevgiyle yaklaşımı onu şaşkına çevirmişti!

Kendisi de bir kral olan ve acılarla yüklü Odisseus, bir çölde günlerdir aradığı pınara kavuşmuş gibiydi... Bu pınarın sularından, bir an öce ülkesine de ulaştırmak istiyordu...

***

Mitolojiyle ilgilenen okurlarımıza aşağıdaki kitapları öneriyoruz:

- Homeros’un İzinde - İlyada Öyküleri (Yaşar Atan)

- Akdenizli Tanrılar (Yaşar Atan– 2. baskı)

- Akdeniz Mitologyasındn Efsaneler (Yaşar Atan)

- İnsan Ve Tragedya (Andre Bonnard - Çev: Yaşar Atan - 2. baskı)

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa