Hem yerli hem millî hem de klasik!

A -
A +
Klasikler, klasik kitap, dünya klasikleri vs…
Kitap dünyamızın yaygın kavramlarından birkaçını bu şekilde sıralamamızın nedeni, Hürriyet gazetesi yazarı Doğan Hızlan’ın klasik kitapların faydaları üzerine kaleme aldığı yazısı. Kendisini aksatmadan takip ederim zira medyada kültür üzerine yazı kaleme alan yazarlar neredeyse kalmadı ve Doğan Hızlan’ın bu ısrarlı çabasını kutlamak gerek.
Doğan Hızlan, Batı klasiklerinden Seneca’nın “Bilgenin Sarsılmazlığı”, “Ruhun Dinginliği Üzerine”, Plınıus’un “Genç Plınıus’un Mektupları” adlı eserleri okuyucusuna önerirken şu cümleleri eklemiş: “Yüzyıllar önce yazılmış ama bugün de geçerli olan düşünceleri savunuyorlar. Başkalarını terbiye etmeden önce kendilerini eğitiyorlar. Hak bildikleri yolda, taviz vermeden ilerliyorlar, başımıza ne gelecek diye düşünmeden yazıp çiziyorlar.”
Bu cümleleri okuyunca aklıma bizim klasiklerimiz geliyor. Yusuf Has Hacib’in “Kutadgu Bilig”, Edip Ahmet Yükneki’nin “Atabetül Hakayık”, Nizamülmülk’ün “Siyasetname” adlı eserleri, olanca gerçekliğiyle gelip düşüncelerime oturuyor.
Bu klasiklerin değeri ve önemi bizim aydınımız için ne yazık ki yok hükmündedir. Genç kuşaklar, gençlerimiz, çocuklarımız bu isimleri bilmeden, tanımadan, okumadan batı klasiklerinin tesirine giriyorlar. Kendi edebiyatını tanımadan, kendi kültür coğrafyasının klasik eserlerini hiç okumadan, batı klasiklerinde talim ve terbiye arıyorlar!
İşte, Yusuf Has Hacib’in “Kutadgu Bilig” adlı eserinden birkaç özlü söz:
“Kimin düşündüğü ile söylediği bir olursa, o doğru insandır.”
“Ok, düz olmasaydı doğru gitmezdi”
Bey, memleket ve kanunu siyaset ile düzene koyar; halk hareketini onun siyasetine bakarak tanzim eder.”
Halkın zengin olması için, doğru kanunlar konulmalıdır. Hangi bey memlekette doğru kanun koydu ise, memleketini tanzim etmiş ve gücünü arttırmıştır. Memlekette uzun müddet hüküm sürmek istersen, kanunu doğru yürütmeli ve halkı korumalısın.”
Edip Ahmet Yükneki de şöyle konuşur kitabında:
“Sana cefa edene, vefa ile karşılık ver.”
“Doğru söz, bal; yalan söz, soğan gibidir. Soğan yiyen kişinin ağzı hem kokar hem acılaşır, bal yiyen kişinin ağzı ise tatlanır ve güzel kokar.
“Yalan söz, hastalık; doğru söz, şifa gibidir. Yalan söz, insanın ruhuna musallat olan bir hastalıktır, doğru söz ise bu hastalığı ortadan kaldıran, insana huzur ve mutluluk veren bir şifa kaynağıdır.”
Nizamiye Medreselerinin kurucusu kudretli Vezir Nizamülmülk de der ki:
“Sultanların en iyisi, ilim erbabıyla oturur kalkar. Âlimlerin en kötüsü de sultanlarla oturur kalkar.
“Bütün insanların kabiliyetlerine göre bir işi olmalı, bunun aksine hareket edilmesine sultan asla izin vermemeli.”
“Ordu, devlet başkanının emrine her zaman amade olmalıdır.”
Bunları Seneca söylemiş olsaydı bu özlü tespitler, bütün memleketin diline düşerdi! Ancak bizim klasikler söyleyince bu sözler dikkate alınmıyorsa orada bir maruzat var demektir. O maruzat da yerli, millî ve biz olarak düşünemiyoruz demektir.
Ne yazık ki uzun upuzun yıllardır fi tarihinde tavsiye edilmiş bir takım kitaplar “Klasik Eserler” adı altında genç beyinlere dayatılmış, kendi millî kaynaklarımız maalesef görmezden gelinmiştir. Gerek klasik şiirimiz, gerekse klasik eserlerimiz hak ettiği itibarı elde edememiştir.
Bizim itirazımız bu batılı kaynakların okunmasına değildir hiç kuşkusuz. Gençlerimizin önce kendi millî ve yerli kaynaklarını tanıdıktan, okuduktan sonra, batı klasiklerinin okunmasıdır. Bizim eleştirimiz insanımızın kendi atasının talim ve terbiye kıstaslarını bilmeden, onları tanımadan el’in öğütlerini sorgulamadan ön kabulle teslim olmasınadır!
Biz diyoruz ki: Hem yerli ve millî olup hem de klasik okuyalım.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.