Dolar (USD)
32.58
Euro (EUR)
35.01
Gram Altın
2460.06
BIST 100
9904.73
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

23 Ocak 2021

Hazzın bir süresi var, hüzün süresiz

Yürüyorsun; farklı hayatlara girip çıkıyorsun. Bazıları bedensel ihtiyaçlarını hiçe sayıyormuş gibi yapıyor. Emek sarfını başkalarına yıkmak için bir oyun olabiliyor bu. Çünkü o da bir güzel yiyip içiyor ve giyiniyor. Yaşıyor yani, dahası var mı? Tutup dünyanın geçici olduğundan dem vuruyor. Bu gibilere hızlıca, “Kes! Dünyanın geçici olması hayatı güzel geçirme ile çelişmez.” Diyesim geliyor. Ya da “her şey anlamsız” diye başlıyor hep söze. Bencilliğine doymuyor. Menfaati dışında uyanık ve ayık kalmak çok hoşuna gitmiyor. Bunalım tüttürüyor daracık tavanında. Böylelerini gördüğümde “Eee, sonra ne olmuş?” diyesim geliyor. İki sokak ötede oynamalarını, şayet topları yaşama sevincime kaçarsa o toplarını keseceğimi söyleyesim geliyor. Yaşam koçları bir garibime gidiyor ama toplumsal duyarlılıktan dolayı tabii olarak bir yaşam ablası, teyzesi filan olmuş gibiyim. Toplumunuz sizi -dikkat etmezseniz eğer- yedi yirmi dört ücretsiz danışmanlık bürosunda, zaten olmayan yetkiliye aktarılmasına gerek bırakmayacak kalitede telefonlarına bakıveren biri yapabilir. Topluma mal olmakla toplumun malı olmak arasındaki ince çizgide sallandırabilir.

Aşırı merhamet kendimize merhametsizliğe dönüşebilir.

Bazıları ise basit ve temel ihtiyaçlarını başa çıkılmaz zaaflara dönüştürmek için abartıyor ve sömürü aracı kılıyor; büyük ruhunu bir tene indirgerken bedenini bir deve döndürüyor. Daracık yaşam sığınaklarında çoğu; bütünüyle kapsanmıyor ve onlara hayatlarında hep bir sığıntı oldukları hissini yaşatıyor. Küçük bedenlerini dev oldum hissiyle içeriye buyur ediyorken, ruhunu dışarıda, karanlıklarda, kaybolmuş sokaklarda unutuyor. Bütünüyle kabul edilmiş, enim konum yerleşmiş değiller hiçbir el/insan yapımı ideoloji sığınağına. İçleri içlerine sığmıyor öte yandan. Ruhlarının devinimlerine yetmiyor hücreleri. Çeperlerine çarpıp duruyorlar kendilerinin...

Zor bir “asr”da olduğumu idrak etmemle, dünyayı omuzlarıma bölüştürmem aynı anlara denk geliyor. "Hep daha iyi nasıl yapabiliriz?" sorusunu bekletiyor "daha az kötüye maruz kalmanın hüznü. Gelişmek için önce bir gerilemeyi durdurup, durağanlığa temiz bir coşku vermeniz gerekiyor. İlerlemeyi hak getire...

Bir şeyler yapıp dururken, hiçbir şey yapmamışız duygusunu yaşatıyor böyle bir çağ. Tek dişi filan kalmamış. Başından beri oluşu o. Yepyeni dişler, implant filan yaptırıyor koca ağzına bizdeki ezilme şuursuzluğundan keyif alarak. O tek dişle dahi çiğnemediği hayat kalmadığı da malum. Kalbimiz ezildi. Topluca yetimiz. Topluca her türlü açız. Kanaatimiz kazınıyor. Bencilliğimiz gözlerini belertmiş. Topluca üşüyor, üşümek ve ağlamak için toplanıyor, ancak sarılmıyoruz. Sevmiyoruz. Hakikaten sevmek belleğimizden alındı sanki. Erdem hiç bu kadar küsmedi sana, bana. Dürüstlük hiç bu kadar darılmadı, kırılmadı insana... Hatalarımızın istilası ihsan edilmiş harika kuvvelerimizi talan etti.

Böyle bir Asr...

Dinlenirken bile kendinizi suçladığımız bir asrın, hem de kadını olmayı istemeyecek duruma bazen gelebiliyorsak ta, bu bizim çağımız. Yaşadığımız ya da doğrusu bu ya yaşamadığımız çağ/ımız. Şarkı söylemeyi unutturan, şiir okumayı dar vakitlere sıkıştırdığımız…

Bütün bunlar umudun yoksa imanın da yok, imanın varsa umudun var, çünkü büyük güvenin var! İç sesimizle silkeleniverir. Yaşamaya devam ederiz. Umutla emek vermeye…

Katmer ve çay dudaklarımızı yakma sırasında kavgaya tutuşurken, ya da ne bileyim olmadık bir haz... "Hayatımızın anlamı bu işte!" narası yankılanır ten duvarlarımızda... -Bütün üst düşünce ve dertler için bunca zaman neden bu kadar kahrolduğumuzu- tartışırız tam o sırada, bir yandan içimizde. Halbuki haz bir yere kadardır. Gerçekten de haz göğe kadar değil, bir yere kadardır.

Öyle uzun boylu değil haz. Bodur aslında. Çok fâni. Haz ölümlü. Haz bir içimlik ömür. Bedelsizliği ömrün...

Hazzın bir süresi var, hüzün süresiz.