'Ne güzel şey hatırlamak seni:
ölüm ve zafer haberleri içinde,
ve yaşım kırkı geçmiş iken...'

Dışarıda yağmur yağıyor,
Yoksul mahallelerde genzi yakan ucuz kömür kokusu,
Gazeteler, tv'lerde savaş ve ölüm haberleri.
Bir soğuk ürpertidir,
Yürekleri kaplamış.
Hüznün zamanı,
Hazanın mevsimidir artık…

Bütün yorgunluğuyla gelir,
Oturur tepelerin üstüne güz.
Nazlı nazlı salınmıyor,
Benzi sararmış solmuş
Annesini yitirmiş öksüz
Kimsesiz çocuklar gibi yapraklar…
Savrulur dururlar oradan oraya,
Yitirdiklerini arar.
Kirlenmiş yeşilin yüzü ,gözü,
Bütün yaz dışarıda dolaşmaktan.
Toprakla yoğrulmuş,
Kuşların peşinde,
Börtü böcek izinde koşmaktan
Çizilmiş ayakları elleri
Afacan çocuklar misali.
Güneş dağların eteklerine ilişmiş
Yaşlı bir çoban gibi
Kavalında yarım kalmış türküsü.
Hazanın mevsimidir…

Bağlar bozulmuştur,
Şarap renginde.
Bulgurlar kaynatılmış,
Turşular kurulmuş,
Kışlıklar hazır…
Doğa,
Yatalak bir hastanın
Gözleri tavanda çaresizliğinde.
Yağmuru,çamuru
Ve soğuğuyla beklemektedir akıbetini .
Hazanın mevsimidir çünkü…

Olsun.
'Sonra belki çay içeriz.
Şansımız varsa yağmur da yağar.
Damlalara huzur yüklemece oynarız.
Benim damlam seninkinin alnından öper.
Güzel şeyler olur belki.
Sen gel bence..' demişti Lale Müldür.
Sen gel,
Çünkü artık hazan mevsimidir…