Namuslu...

Şener Şen, Adile Naşit, Erdal Özyağcılar, Ayşen Gruda, Ertem Eğilmez gibi efsane kadronun, efsane filmiydi, kokuşmuş toplum düzeninde sayın ahalimizin paraya tapmasını karikatürize ediyordu.



Mutemet Ali Rıza bey, namuslu, dürüst bir memurdur.

Normalde bu saygın özellikleri nedeniyle itibar görmesi gerekirken, tam tersine hor görülür, namuslu bir insan olduğu için itilip kakılır.

Mesai arkadaşları antin kuntin işler çevirip, rüşvet, zimmet gibi yollarla cebini doldururken, Ali Rıza bey doğru bildiğinden asla şaşmaz, geçim sıkıntısına rağmen boğazından haram lokma geçmez.

Bir gün, çalıştığı dairenin maaşlarını almak üzere bankaya girer, kendisine eşlik etmesi gereken güvenlik görevlisi istifa ettiği için, paraları tek başına teslim alır, çıkışta soyguncuların saldırısına uğrar, paraları kaptırır, haliyle tüm şüpheler üzerinde yoğunlaşır, gerçekleri anlatmaya çalışır ama, nafiledir, herkes paranın kendisinde olduğunu, gizlediğini zanneder.

O güne kadar suratına bile bakılmayan Ali Rıza beyin aniden itibarı yükselir, hırsız olduğu için kıymete biner, büyük saygı görmeye başlar.

Parası olsun da, nasıl olursa olsundur.

Ömrü boyunca namusuyla yaşayan Ali Rıza, hırsızlığın yüceltilmesine tahammül edemez, hırsız beyefendi olarak el üstünde tutulmasına isyan eder ama, bir yandan da çaresizdir... Derdini anlatmaktan vazgeçer, sanki gerçekten parayı çalmış gibi davranarak, çevresindeki yalakalarla eğlenmeye başlar.

Gel zaman git zaman, soyguncular bir başka soygun sırasında suçüstü yakalanırlar, itiraf ederler, böylece, Ali Rıza’nın masum olduğu ortaya çıkar. Vay sen misin masum çıkan... Çevresi bir anda sırt çevirir ve büyük hayal kırıklığıyla “namusluymuş namussuz” derler.

Çünkü, kokuşmuş düzende namuslu olmak namussuzluktur.

Ahlaksızlar açısından ahlaki suçtur.



Acı acı güldüğümüz bir filmdi.

Rol icabıydı ama, bize bizi anlatıyordu.



Ve, namuslu...

Namuslu filminden 30 yıl sonra gerçek hayatta karşımıza çıkmıştı.



Türkiye onu “namuslu Teoman” sıfatıyla tanımıştı.



17/25 kanalizasyonu patladığında öğrenmiştik ki... Halkbank’ı babasının musluğu gibi kullanan Rıza Sarraf’ın karşısına dikilmişti.

Ne hediye, ne para, bir türlü satın alamıyorlardı.

“Usülsüz iş yapmam” diyordu.

Üstlerinden “yap” diye emir geliyordu, yine de yapmıyordu.

Herkesi parmağında oynatan Rıza Sarraf öfkeden çılgına dönüyordu.

“Ben onun taaa” diye küfür ediyordu.

Tehdit ediyorlardı, pabuç bırakmıyordu.



İktidarın memuru değildi.

Devletin memuruydu.

Kapıkulu değildi.

Milletin emrindeydi.

İşini, kariyerini, hayatını yakmayı göze alıyor, biat etmiyor, kanunsuz emre boyun eğmiyordu.

Bu memlekette hâlâ umut var dedirten, yurtsever, onurlu, dürüst, namuslu memurdu.



E tabii, her namuslu insan gibi, hakettiği karşılığı gördü.

Devlet Üstün Hizmet Madalyası verilmesi gerekirken, gençlerimize rol model olarak sunulması gerekirken, derhal en üst düzeyde terfi alması gerekirken, apar topar başka yere tayin edildi, gündemden düşürüldü.

Memlekette ne kadar ahlaksız herif varsa ballandıra ballandıra manşet yapmaktan zevk alan sayın medyamız da, üstüne düşeni yaptı, namuslu memur Teoman’a ambargo uyguladı, yok saydı, toplumun hafızasından silinmesi için özel çaba harcandı.



(Bildiğim kadarıyla şu anda Trabzon’da Karadeniz gümrük bölge müdürlüğünde, görevinin başında, şerefiyle hayat sürüyor.)



Neticede, Rıza Sarraf yırttı.

Bakanlar yırttı.

Ayakkabı kutusu yırttı.

Kabak, Hakan Atilla’nın başına patladı.

ABD’de tutuklandı.

28 ay hapis yattı.

Serbest bırakılınca VIP salonundan yurda giriş yaptı.

Borsa İstanbul’un genel müdürü yapıldı.

Ama... Tam rahata erdi sanılırken, şak diye istifa ettirildi.

Amerikan, İngiliz, Alman basınının yazdıklarına göre, “ABD’de mayıs ayında Halkbank davası başlayacak, vaziyet pek iyi görünmüyor, Biden yönetimine şirin görünmek için kurban verildi.”



Kabak yine Hakan Atilla’nın başına patladı yani.

Başkaları kurtulsun diye harcandı gitti.



E ister istemez, aklıma namuslu Teoman geldi.



Özellikle gençlerimize tekrar tekrar hatırlatmak gerekir ki...

Hayat dediğin ibrettir, biat etmek veya itiraz etmek arasındaki tercihtir.

Ay sonunu zor getirirsin belki ama, önemli olan filmin sonunu nasıl getireceğindir.