Emrullah Ali Yıldız ismi kuşkusuz birçoğumuz için bir anlam ifade etmiyor. Ancak bu durum, bizlerin bilgisizliğinden değil, Emrullah Ali Yıldız’a sahip çıkılmamasından kaynaklanıyor. Biz de Emrullah Ali Yıldız’ı, Sunay Akın’ın Gör-Çek oyunu ile hatırladık. “-Ne yaptı ki, Emrullah Ali Yıdız’a sahip çıkılmadı?” derseniz, cevap da kuşkusuz “Ne yapmadı ki!” olur. Çünkü gerçekten de neler yapmadı ki? İşte biraz sonra okuyacağınız satırlar, Emrullah Ali Yıldız’ın yaptıklarını anlatmaktadır. Bakalım bu satırları okuduktan sonra, Emrullah Ali Yıldız’ı tanımamış olmak, içinizde buruk bir hüzün bırakacak mı? e-ali-yildiz 4 YILDA İSTİFA ETTİ Emrullah Ali Yıldız, 1909’da Vidinli bir baba ve Kafkas bir annenin oğlu olarak Bursa’da dünyaya geldi. 17 yaşında Türk Tayyare Cemiyeti tarafından İstanbul Yeşilköy’de açılan Tayyare Makinist Mektebi’ne kayıt oldu. 1927’de bu mektepten birincilikle mezun oldu. Bu okul, Hava Kuvvetleri’ne makinist yetiştiren bir astsubay okulu olduğu için okula başlarken tüm öğrenciler, mezun olduktan sonra dört yıl mecburi hizmet yapmak için bir taahhütname imzalamak zorundaydı. Yıldız da o taahhütnameyi imzaladığı için 1928-1931 yılları arasında Eskişehir Askeri Hava Okulu Hazırlama Bölüğü’nde Teyyare Makinisti olarak görev yaptı. Mecburi hizmet biter bitmez, istifa edip Bursa’ya döndü. Kardeşiyle birlikte bir fotoğraf stüdyosu açtı. Ancak aklı her zaman olduğu gibi tayyarelerde ve gökyüzündeydi. Zaten ancak böyle bir sevda bir mucide ilham verebilirdi. ali8 KENDİ KENDİNE HAVALANAN PLANÖR YAPTI Tarihler 1935 yılını gösterdiğinde yerden kendi kuvvetiyle havalanan bir planör yaptı. Bir yıl sonra da tek kişilik planörle tam olarak 18 saat 35 dakika havada kalarak Türkiye rekoru kırdı. Ama asıl rekor 1938 yılında gelecek ve bütün dünya buna şahit olacaktı. New York’ta yaşayan Alman asıllı Ernest Jochmann, arkadaşı Flessdorf’la birlikte iki kişilik planörle 13 saat 59 dakika havada kalarak dünya rekoru kırmıştı. Herkes bu rekorun daha çok uzun süreler kırılamayacağını düşünürken, 1938 yılında öğrencisi Sezai Göksu’yu planörün arkasına oturtan Emrullah Ali Yıldız, tam 14 saat 20 dakika havada kalmayı başardı ve adını dünya tarihini yazdırdı. emrullah-ali-yildiz-kimdir OTOMATİK AÇILAN PARAŞÜTÜ DE BULDU Bu o dönem için çok büyük bir başarıydı. Ancak Yıldız için yeterli değildi. Aklı fikri havacılıkta ve gökyüzünde olmaya devam etti. Herkes başka işlere kafa yorarken o bu konuda çalışmaya devam etti. 1941-1949 yılları arasında Etimesgut Tayyare Fabrikası’nda görev yapan Yıldız, 1943 yılında otomatik paraşüt açma sistemini buldu. Yıldız, Havacılık ve Spor dergisinin Haziran 1943 sayısında bu icadı şöyle anlatacaktı: “Bugünün tayyarelerinin sürati, paraşüt gaye süratinden çok daha fazla olduğundan, motoru duran, kopan, kanadı kırılan veya yanan bir tayyarenin pilotu, tayyaresini terk ettikten sonra paraşütünü açmayı geciktirmek mecburiyetindedir. Lazım gelen bu gecikme için pilotun birçok saniyeli atlayışları olan tecrübeli bir paraşütçü olması şarttır. Bugün bunun imkansızlığı içinde pilotun bir de yaralı olabileceği göz önüne getirilirse paraşütten istifade bir tesadüften ibaret kalmaktadır. Halbuki her pilotun paraşütüne takılabilecek olan bu alet, pilotu hem büyük bir yükten kurtaracak, hem de erken veya geç açma gibi hatalardan koruyacaktır. Alet, pilotun kendi istediği ile paraşütünü açmasına bir mani teşkil etmemektedir. Pilot, icap ederse istendiği anda paraşütünü kendi inisiyatifiyle açabilir ve kullanabilir.” AMERİKALILAR İCADA EL KOYDU “Yıldız’ın bu icadı ile Türkiye havacılıkta çığır atladı” diyeceksiniz, ama öyle olmadı. Maalesef Emrullah Ali Yıldız’ın dünya havacılık tarihinin en büyük yeniliklerinden biri olan bu buluşu, kimsenin ilgisini çekmedi. NASA’dan gelen Amerikalılar hariç. Emrullah Ali Yıldız için “Gökteki Venüs” isimli bir kitap yazan Bahattin Adıgüzel, bu kitabında söz konusu buluşun nasıl Amerikalılar’ın icadıymış gibi lanse edildiğini Yıldız’ın ağzından dökülen şu cümlelerle anlatıyor: “İşte bu sıralarda karşıma iki yabancı mühendis çıktı. Keşfimle çok yakından ilgilendi. Tetkik ettirmek üzere benden hesap ve projeler istendi. Hepsini aldı gitti. Aradan tam bir sene geçtikten sonra cevap geldi. Geldi ama, artık bizim keşif, keşif olmaktan, icat olmaktan, ihtira olmaktan çıkmıştı. Tabii tıpkısı değil, fakat benimkine benzer bir alet, şimdi Amerika havacılığında muvaffakiyetle tatbik ediliyor.” ali9-680x400 DİKEY KALKAN HELİKOPTER İCAT ETTİ Emrullah Ali Yıldız tam olarak bir cevher... O dönemlerde Türkiye için pek çok atılımda bulunmuş ama ne yazık ki hiçbir karşılığını alamamıştı. Küstüğü dönemler de oldu. Hatta ölmeden önce 1993 yılında, kendisiyle söyleşi yapan Hasan Erkan Karaca’ya kırgınlıklarını şöyle dile getirmiş: “Biz üretilen bir hava aracını test etmek için tecrübe uçuşunu canımız pahasına yapardık da, üretime devam kararını yetkililer alamazdı.” Yine bir başka söyleşide başka bir icadını ise şu sözlerle anlatmış: ‘Helikopter patentini de 1956 yılında aldım. Ancak ona da ilgi duyan olmadı. Dikey kalkış yapan Harrier’e benzer bir patent çalışmam daha olmuştu. İlgisizlik nedeniyle bunu da değerlendiremedim. Sonraki yıllarda Harrier uçağını görünce içim sızladı.” 05 BULUŞUNU SATMAK ZORUNDA KALDI Uçakların pervane yapımıyla ilgili icadın sahibi de Emrullah Ali Yıldız... 1952 yılında bu icadının patentini alan Yıldız, buluşunu kabul ettiremedi ve yine Amerika’ya 1000 dolara satmak zorunda kaldı. O dönemde ABD’liler için bir belge imzalar ve belge şu cümlelerle başlar: “Bendeniz, Emrullah Ali Yıldız, İstanbul'da yaşayan bir Türk vatandaşı olarak Variable Propeller Mechanism For Winged Aircraft için bir icat yaptım ve 1 Ağustos 1952’de Birleşik Devletler Patent Ofisi'nde 302.046 numaralı başvuru formunu doldurdum.” İşte bir ülkenin kaderini değiştirebilecek bir icat ve bir mucit hafızalarımıza yer ettirilmeden hayatımızdan geçip gitmek üzeredir. Nitekim tüm bu olup bitenler Emrullah Ali Yıldız’ı da bezdirmiştir. Havacılığı bırakır. İstanbul’a gelir ve kardeşiyle birlikte Galatasaray’da bir fotoğraf stüdyosu açarak gökyüzüne veda eder. Artık ayağı yere basıyordur ve ayakları yere basan icatlar yapmaya devam eder. 4-cunku_-studyo-fotograf YÜZYILIN İCADI: GÖR-ÇEK Henüz selfie bir yana polaroid makinelerin bile esamesi okunmazken, Emrullah Ali Yıldız bir başka icada imza atar. Sistemi, Fikret Kaplanoğlu’ndan alıp geliştiren Emrullah Ali Yıldız, fotoğraf çektirmek isteyen müşterilerinin bir kabine girmesini ve karşısındaki aynaya bakarak isteği pozu kendisinin vermesini ister. Müşteri istediği pozu yakaladığı zaman kordonun ucundaki düğmeye basması yeterli olacaktır. Böylece müşteri kendi fotoğrafının çekecektir. Bunun da mucidi Emrullah Ali Yıldız’dır. Yıldız bu icadına “Gör-çek” adını vermiştir. Ve bu sistem yıllar sonra polaroid firması tarafından kullanılmış ve bütün dünyada yaygınlaşmıştır. Günümüze ise selfie adıyla ulaşacaktır. gokteki-venus-kitabi GÖKTEKİ VENÜS YENİDEN BASILSIN Bu zamana kadar bize tanıtılmasa ve bu nedenle birçoğumuz tanımasak da Emrullah Ali Yıldız, Türkiye’nin parlamadan sönen bir yıldızıdır. Sözcü ailesi olarak bizim de bir teklifimiz var. Bahattin Adıgüzel'in kaleme aldığı, Türk Hava Kurumu'nun 2004'te bastığı “Gökteki Venüs” adlı kitabı yeniden basılsın ve okul çağında bunu okuyabilecek tüm çocuklarımıza okuması yönünde tavsiye edilsin. Böylece bu çok özel insan gelecek nesillere tanıtılabilsin... Ayrıca yukarıda yazdığımız satırlar Sunay Akın’ın kaleminden çıkan “Hayal Kahramanları” kitabında daha ayrıntılı olarak yer almaktadır. Sunay Akın, bu kitabında Özçekim olarak Türkçeleştirilen Selfie kavramının ‘Gör-çek’ olarak yeniden tanımlanmasını önermektedir. Sözcü ailesi olarak biz de bu öneriyi destekliyoruz. 'HAYAL KAHRAMANLARI' KİTABINDA EMRULLAH ALİ'Yİ YAKINDAN TANIMA FIRSATI BULABİLİRSİNİZ Sunay Akın’ın Hayal Kahramanları adlı kitabında Emrullah Ali Yıldız ile ilgili ilginç detaylar da okuyabilirsiniz. Örneğin Vecihi Hürkuş ile Emrullah Ali Yıldız hiç karşılaşmış mıydı? En merak edilen konulardan biri olan bu tanışma, Akın’ın kitabında şöyle yer alıyor: “1937 yılının 13 Martı’nda, Vecihi Hürkuş’un uçağını Sultanahmet Camii ve Ayasofya üzerinde alçaktan uçarken görürüz. Ünlü pilot, uçağının arkasında bir planör çekmektedir. Ancak birden çeki teli kopan planör, yükseklik uygun olmadığı için yere doğru savrulur. İstanbulluların korku dolu bakışları altında pilot, Gülhane Parkı’nın ağaçlarından birinin üstüne planörü bir kuş gibi kondurmayı başarır. Emrullah Ali Yıldız, halkın alkışları arasında ağaçtan inerken, yuvadan düşen yavru kuşun üstünde dolaşan anne gibi olan biteni gören Vecihi Hürkuş, gönül rahatlığı içinde Yeşilköy'e geri döner.”