Hayallerinin peşinde koşan tasarımcı: Neşe NOGAY

35. Grafik Tasarım En İyi Kitap Tasarım Ödülünü kazanan Neşe Nogay ile çağdaş sanatta tasarım konusunu konuştuk.

Sanat
12 Temmuz 2017 Çarşamba

Mirey Nasi


Kendisi gibi zarif, ismi gibi neşeli tasarımlarıyla, ‘35. Grafik Tasarım En İyi Kitap Tasarımı Ödülü’nü kazanmış olan Neşe Nogay ile çağdaş sanatta tasarım konusunu konuştuk. Yakın tarihimizde hepimizin hafızalarında kalmış hikâyelerini duyarak büyüdüğümüz Galata’daki atölyesinde, gece-gündüz, yurt içi yurt-dışı demeden çalışan bir isim Neşe…

 Neşe, bize kendinden ve mesleğinden bahseder misin? Neden bu mesleği seçtin?

Saint Joseph Fransız Lisesinden mezun olduktan sonra, Paris’te École Intuit Lab’de görsel tasarımı eğitimi aldım. Bu süreç içerisinde Paris’te Lancome, Chantal Thomass, Dior, Cointreau ve Lacoste gibi çeşitli markalarla çalışma fırsatım oldu. Paris’te altı sene kaldıktan sonra İstanbul’a döndüm ve Galata’da bağımsız grafik tasarım yapmaya başladım. Zamanla bağımsız tasarım çalışmalarım, kendini bir tasarım stüdyosuna bıraktı ve Atelier Neşe Nogay’ı kurdum. Şu anda ekibimiz üç kişi, özellikle kültür ve sanat dalında; iletişim, kitap tasarımı, kurumsal kimlik ve ambalaj tasarımı ağırlıklı çalışmalar gerçekleştiriyoruz.

Neden bu meslek diye sorarsan sevgili Mirey, her zaman yaratıcı bir sektörde bulunmak istediğimi çok iyi biliyordum. Henüz çocukken ve bu isteğin adını tam da koyamamışken, terzi, aşçı, iç mimarlık gibi farklı disiplinleri kendime yakıştırırdım. Ve sonunda da endüstriyel tasarıma sıcak bakmaya başladım. Babam da o dönemde Fransa ile çalışıyordu, bana orada bu bölümün de bulunduğu bir okuldan söz etti. Okul, stant tasarımı üzerineydi. Bir sene boyunca üç boyutlu çizim yaparak kartondan stant tasarımını öğreten kısa süreli bir programdı. Ben de tam bu süreçte fark ettim ki, tasarladığımız bu üç boyutlu kutuların içine girecek ürünlerin kurumsal kimliğini ve paketlerini hayal etmek ve tasarlamayı öğrenmek beni çok daha fazla heyecanlandırıyor.

Hayalimi gerçekleştirmek için yine Paris’te, bu sefer görsel tasarım eğitimine başladım. Her ne kadar başlangıçta farklı yaratıcı disiplinlere karşı çeşitli hevesler duysam da, grafik tasarımını öğrenmeye başladıkça anladım ki, kendimi ifade edeceğim alanı artık net bir şekilde seçmişim. Bu alanın beni yaratıcılık anlamında beslediği en önemli noktalardan biri de, aynı anda hem çok geniş, hem de çok spesifik olma özelliği.

 Aynı zamanda uzun süre İstanbul’un önemli bir çağdaş sanat galerisinin grafik tasarımcısıydın, nasıl çalışmaya başlamıştın? 

İstanbul’a ilk geldiğimde ki şimdi yedi sene oldu, burada okumadığım ve uzun zamandır yaşamadığım için, nasıl iş bulacağıma dair net bir fikrim yoktu doğrusu. İşlerini zevkle takip ettiğim birkaç kişiye mesaj attım veya ortak arkadaşlar sayesinde onlara ulaştım, portfolyomu gösterdim. Bu benim için önemli ve heyecan verici bir adımdı, çünkü İstanbul’daki grafik tasarım dünyası ile ilk tanışmamdı. Böylece gerçekleştirdiğimiz işbirlikleri ya birilerinin beni tavsiye etmesi ya da tasarladığım bir şeyi görüp beğenen birinin bunu kimin yaptığını soruşturması şeklinde ilerledi. Tabii bir de, geçtiğimiz yedi sene içinde Instagram ve sosyal medyanın günümüzde edindiği yer sayesinde, tüm işlerde görünürlük farklı bir önem kazandı. Şimdi sitemizden çok Instagram hesabımıza bakılıyor.

 Bir sergi hazırlanırken senin çalışmalarının bu sergiye katkısı nedir? Grafik tasarımı olmadan da bir sergi hazırlanamaz mı?

Çağımızda bence artık bütün yaratıcı disiplinler birbirinin içinde eriyor, birbirini destekliyor, hatta birbirini pekiştiriyor, tabii her alanın da kendine özel rolleri devam ederek. Bir sergi açıldığında, sanat eserinin kendi bağımsız duruşu elbette ki tartışılmaz, ama o eserin mekânla kurduğu ilişki, izleyiciye ulaşma şekli için, serginin de içeriğine uygun en iyi adımları atmak gerek.

Özellikle bir sanat kurumundan bahsediyorsak, o kurumun görsel bir kimliğinin olması, tutarlılığının devam etmesi, bence sanatçılar için de yararlı bir olgu. Bu süreçte, mimari destek ve görsel destek almak, çok ideal bir işbirliği bana kalırsa.  Tabii galerideki bu süreç, her zaman aynı şekilde işleyemeyebiliyor. Kimi sanatçılar, davetiyesinden kataloguna kadar her detayı, kendi üretiminin bir devamı olarak değerlendirebiliyor, tasarımcıya yeterince alan bırakmıyorlar. Kimi sanatçılar ise, kendi üretimlerinin dışarıdan bir bakışla iyice özümsenerek sunulmasını tercih edebiliyor. Bence, sanatçının sürecini iyi anlayan bir tasarımcının, sanatçı ile ziyaretçi arasındaki iletişimde en uygun köprüyü kurması gerekir, rolü bu anlamda çok önemlidir. Örneğin sergi davetiyesi, sanatçılarla çalışırken en önem verdiğim mecralardan biri. Ben davetiyeleri, sergi ile ilgili sanatsevere gidecek ilk obje olarak değerlendiriyorum ve bu anlamda onun çekiciliğinin önemli bir rolü olduğuna inanıyorum.

 Bir sanatçı için kitabının olması ne demektir?

Bir sanatçının kitabı olması demek, her şeyden önce, her gün, yeniden, pek çok anlamlar üretilmesi demektir. İlk olarak, sanatçı için, arşivleme açısından çok değerli bir nesnedir. Yaratım sürecinin başlangıcından, sergilemeye kadarki tüm evrelerin, belli bir düzen ve odak üzerinden değerlendirilmesini sağlar. Sergi bitiminden sonra da, sanatçı ve izleyicinin buluşma mekânı, bir kitap üzerinden, her an, her yerde olmaya devam eder. Evet, günümüzde internet ve sosyal medya gibi dijital mecralar sayesinde, her an her fotoğrafa ve bilgiye ulaşmak belki mümkün ama bana kalırsa, basılı bir malzeme ile aynı derinlikte değil. Bir kitabı açtığınızda, sayfalarına dokunduğunuzda, orada birebir gerçekleşen, sürece dayalı bir iletişim var. Kitap nesnesi, sizin beş duyunuzu da harekete geçiren ve farklı hissiyatlar uyandıran bir nesne. Bu anlamda, sanatçının işleriyle kurulacak bir bağ, kitap üzerinden çok çeşitli deneyimlere yol açabilir. Sanatçının eserlerini iyi özümsemiş bir tasarım da, yine dediğim gibi, izleyiciye sunulan değerli bir köprü niteliğinde.

 Bir sanatçı kitabı hazırlamanın aşamaları nelerdir? En zevkli ve en zorlu taraflarını bizimle paylaşır mısın?

Sanatçı kitabının tasarlanmaya başlanabilmesi için en önemli öncelik, içeriğin yani metinlerin, görsellerin, varsa illüstrasyonların, tam olarak elimize ulaşmasıdır. Çünkü tasarım, bu elemanlarla çerçevesi belirlenmiş bir yüzey üzerinde oynamaktır. İçerik ve tasarım arasında önemli bir ilişki vardır. Bu anlamda görsel âdeti, metinlerin uzunluğu–kısalığı, tasarımın her defasında değişmesine sebep olan unsurlardır.

Sanatçı kitabını hazırlarken içerikte verilen her bir katman, sunumdaki zenginliği ve farklı detayları oluşturuyor. Örneğin; sanatçının işlerini gerçekleştirmiş ya da sergilemiş olduğu döneme ait yazıların kitapta yer alması, sanatçının biyografisi, eserlerin künyesi gibi detayların kitaba eklenmesi, kitapta tasarımsal ritimlerin olmasını sağlıyor. İçerik açısından farklı olan her unsur, tasarımsal olarak kendini yeni bir dilde ifade ediyor.

İçerik netleştikten sonra, uzunca bir araştırma ile görsel ve anlamsal açıdan fikir alışverişleri gerçekleştiriyoruz ekip içinde. Belli konsept, yani Fransızların deyimiyle fil rouge (kırmızı ip) etrafında bir çatı oluşturup kitabı tasarlamaya koyuluyoruz. Bu arada bilgisayardan belli aralıklarla kurtulup çıktı almak iyi geliyor. Özellikle ekranda gördüğümüzü kâğıtta görmek, oran, renk ve yazı karakterinin hissi bakımından çok şaşırtıcı sonuçlar verebiliyor.

En keyifli kısmı, konsepti seçip artık bir yola karar verdikten sonra, her şeyin su gibi akıp, doğal bir şekilde ilerlediğini hissetmek. Ve o ritmi oluşturmak. Ritim oldukça önemli benim için. Hele ki, bittikten sonra, işin sanatçının da içine sindiğini görmek gerçekten çok güzel bir mutluluk. Kendi adıma, çalıştığım sanatçının yakınına girebilmek, süreçte görsel olduğu kadar fikirsel de yeni ufuklar keşfetmek, çok büyük bir tatmin.

 Peki, yaşamayan bir sanatçının kitabını hazırladın mı hiç? Nasıl hazırlık yapabiliyorsun? Son halini kim onaylıyor?

Aslında süreç ve çalışma ritmi çok da farklı olmuyor. Benim için en önemli şey, tüm elemanların tam teslimi ve doğru bir bilgilendirmenin, sanatçı, küratör, galeri ya da kurum tarafından verilmesi. Sonrasında, atölyede geçen yaratıcı üretim süreçleri, benzer özellikte. Zaten sanatçıyla baş başa kaldığımız, onun evrenine girmeye, ruhunu anlamaya çalıştığımız çok özel bir süreç de var. Ama şunu söyleyebilirim ki, doğru anlaşılmış bir bilgilendirmeden sonra, güven en iyi sonucu getiriyor. Kuşkusuz karşılıklı fikir alışverişi ve sanatçının yorumları da çok ilerletebiliyor tasarımın hızını, akışını.

Örneğin Ghada Amer’in seramiklerden oluşan Leilla Heller Gallery Dubai’daki sergisinin katalogu için, New York’taki atölyesinde kendisi ve küratör Shiva Balagi ile birkaç toplantı yaptık, sonra ben İstanbul’a döndüm ve buradan devam ettik. Bu süreçte, video konferans üzerinden görüştük, kontrolleri ise e-posta trafiği aracılığıyla yaptık. Ayrıca, katalog çift dilli olduğu için, Fransa’dan bir tercüman, fotoğraflar için ise New York’dan Brian Buckley ile aynı zamanda iletişim halindeydik.

Sanatçısı hayatta olsun ya da olmasın, sanatçı kitabı hazırlama süreci, çok yoğun bir süreç. Kitap ortaya çıktığında, yani projeyi sonlandırdığımda, yaptığım işin duygusallığından kendimi arındırmaya çalışırım. Ve projeye farklı bir mesafeden bakmayı denerim.

Yaşamayan bir sanatçının kitabını tasarladığımız veya hiç karşılaşmayıp sadece eserlerinin görsellerinden tanıştığımız sanatçıların kitabının tasarımını yaptığımız da oldu. Dirimart, Shirin Neshat sergisi için katalog yapmak istediğinde, doğrudan galeri ile iletişim halinde yürüttük her şeyi. Yaşayan bir sanatçı olmasına rağmen Shirin Neshat katalogu için, sadece küratör ve Dirimart ile görüştük, sanatçı ile doğrudan bir iletişimde olmadık. Shirin ile tanışmamız sergi açılışında oldu, tahmin edersin, bizim için ne kadar heyecanlı bir süreç oluyor, tasarımın sanatçı ile buluşması. Oldukça da mutluluk verici...