Harikasın Kayseri!

A -
A +

Yok yok başlığı son üç maçın müthiş performansı ve galibiyetleri için atmadım. Fenerbahçe’ye dört, Galatasaray ve Bursaspor’a ikişer gol atılarak kazanıldı. Peki, nedir meselem. Şudur: Bursaspor maçında kamera ki işin ehli olmadığından, daha doğrusu neyin ne olduğundan haberi olmadığından, şöyle bir tribün turu atmadı. Atsaydı, belki de hizmete girdiğinden bu yana Kayseri Stadı’nın ilk defa kulüp takımı maçında böylesine dolu olduğunu gösterebilirdi. Ben, bazı top oyunda pozisyonlarında fark ettim.  Helal olsun Kayserililer! Demek ki, takım iş yapınca, demek ki takımda Varela gibiler bulunduğunda Konyaspor’a rakip olabileceksiniz... Bu arada Deniz Türüç’ü bulanı da kutlarım.

Advocaat’ın papatya falı!
Geldiği günden beri eleştiririm. Derim ki, Fenerbahçe gibi bir takıma emekli hoca getirilir mi?  Ama tek başıma kaldığımı da söyleyeyim. Şimdi mi? Ohooo saldıran saldırına... Demek ki yine benden 5-6 ay geriden geliyorlar... Neyse, emekli Hollandalı bu defa da iki beki değiştirdi, Rusya’da ilk 11’e koyduğu Emenike’yi sakladı, Salih ortaya çıktı, Aatıf meydanda yok... Biraz Sow, biraz Fernandao... Neme lazım biri gol atarsa ben Van Persie’yi takıma nasıl korum endişesi... Sonra da, “Benden iyisini bulurlarsa hemen giderim...” Tamam da mangırı alır mı gidersin, yoksa...

Yarım Tudor, yarım Riekerink!
Galatasaray Rize’de ilk yarı boyunca saha boşaltan, dolayısıyla da pas alışverişlerinde birbirine kolaylık sağlayan oyuncuların yer aldığı bir takım görüntüsü verdi. Goldeki gibi son tezgâhların parmakla sayılacak kadar az oluşu hariç... Bu Tudor marifeti idi anlaşılan.... Sonra mı? İkinci yarıdaki oyuncu değişiklikleri, takımın sahaya yerleşimindeki çorba hali de tuttu Riekerink’i hatırlattı. Yasin mi? Son saniyede altıpastan kaçırdığı golle, Tudor’u, “Yahu ben doksan dakikadır yürüyorum, niye beni kenara almadın” diye uyandırdı mı acaba?

Kova Osman!

NTV Spor’da bir program var... Sevgili Halit Kıvanç ağabeyle, aralarında 60 yaş fark olan genç Mert Aydın’ın... Son programda Halit Ağabey, Galatasaray’ın efsane kalecilerinden Kova Osman’dan, yani Osman İncili’den söz etti. Osman ağabeyin bir Fenerbahçe-Galatasaray maçından önce, tahta tribünlü stadın kale arkasından Cihat Arman ağabeyi izlediğini dile getirdi. Rahatlıkla Cihat ağabey diyorum, çünkü dergisinde, beni, kendisini en çok eleştiren kişi olarak yarım sayfa yazmıştı. Değerli dostlar; Osman ağabey zaten Kadıköylü idi. Terzi Müfit’in dükkanında, Beşiktaş kaptanı Dr. Vedii Tosuncuk, Fenerbahçeli Halit Deringör, Müjdat Yetkiner, hatta hatta K. Fikret  zaten günün 5-6 saatini birlikte geçirirlerdi. Hele hele Osman ağabeyin Kadıköy çarşı turları anlatmakla bitmezdi... Hani sağlıklı ve detaylı bilgi olsun diye...

Mehmet Uçum diye biri!
Neredeyse bir hafta rötar yaptığım için özür dilerim önce... Mehmet Uçum denen zat-ı muhteremi şu CNN’in bülbülü Şirin Payzın karşısında izlemiştim. Mehmet Bey, karşısındaki kurmalı sunucuyu resmen tuş etti. O ne bilgi, o ne anında göğüs stopu ve gol! Öylesine ki, sunucunun okumayı bile beceremediği 12. maddeyi bizlere öğretti. Topluma böyle zat-ı muhteremleri sunmak mutlaka ama mutlaka gerekmektedir. Hele hele bugünlerde...

Quaresma hücre mi yeniletti?
Düne kadar çizgide istirahat edip oynadığı için eleştirdiğimiz, olmadık yerde varyeteye kaçtığı için yüklendiğimiz, rakipten çıktığı her zaman bizim basının isim taktığı biçimde artistik top çıkaran Quaresma gitmiş, yerine “Aman hata yapmayayım, mutlaka bir arkadaşa en uygun biçimde topu aktarayım” diyen bir usta gelmiş... Acaba şu malum Aziz Yıldırım masalı mı etkiledi? Yoksa...

Daha ne kadar bekleyeceğim Aziz Bey?
Yok yok Fenerbahçe taraftarının bu defa çok yüksek tempoda yönetimi istifaya davet edişinden söz etmeyeceğim. Bu boşuna beklemek olur sadece... Benim beklediğim başka bir şey var.  Acaba Aziz Yıldırım zat-ı muhteremleri ne zaman Ufuk Sarıca’nın hem Beşiktaş’ı, hem de Milli Takımı çalıştıracağına karşı çıkacak? Öyle ya Ergin Ataman’a neler söylemişti... Bence bu olmayacak. Çünkü bu defa yürek ister o tepkiyi vermek için... Hadi bakalım hakimler, savcılar beni yine çağırınız! Çok şükür ki çifte standarttan yana olmadım hiçbir zaman...

Ertuğrul Özkök, eksik yazıyorsun!
Ertuğrul Özkök, Aziz Yıldırım’la olan yakınlığını dile getiren iki adet not düşmüş salı günü Hürriyet’te... Tamam da, ben de derim ki, şayet delikanlı ve ilkeli  iseniz, 17 Mayıs 2006’da Denizli’de şampiyonluk kaptırıldıktan sonraki günün akşamı, Kanlıca’da neler konuştuğunuzu da yazınız. Çünkü ertesi günkü gazetede, hayatınızda yaptığınız ilk tam sayfa sporla ilgili röportajın bir bölümünde, Aziz Bey’in “Bırakın Allah aşkına, askerliğimle bile uğraşıyorlar” sözüne tek satır “O da ne demek” sorusunu bile sormamıştınız. Acaba neden? Hadi bakalım, bekliyorum...

 

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.