20 Nisan 2024 Cumartesi
İstanbul 13°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Hangi tür beklentilere kına yakılıyor!

Uğur Civelek

Uğur Civelek

Eski Yazar

A+ A-

Bu hafta açıklanan bazı ekonomik verilerin nispeten olumlu çıkması, endişelerin büyümesi ve beklentilerin olumsuzlaşmasını engelleyemiyor. Temmuz ayının ilk haftasının sonunda Merkez Bankası Başkanı'nın görevden alınması, algılarda yaşanan değişimde daha belirleyici oldu. Mayıs ayı cari denge ve yine aynı döneme ilişkin sanayi üretim rakamlarının beklenenden iyi çıkması görece önemsiz kaldı. Geleceğe yönelik belirsizliklerin, varsayılanlardan çok daha büyük olabileceği endişesi güçlenir oldu; yaygınlaştığı uzun süredir hissedilen güvensizlikler, ete kemiğe bürünmeye başladı!

Bu yılın ilk yarısı bir şekilde geride kaldı; makroekonomik görünüme ilişkin beklentiler sert bir şekilde bozulmamış olsa da, geleceğe ilişkin umutlar azaldı. Ekonomimiz, muhtemelen ilk çeyrek dönemin ardından ikinci çeyrek dönemde de daraldı, mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış işsizlik oranları artış eğilimini korudu. Enflasyon baskıları ise, yapay baskılar ve talimatlı yönlendirmelerin sebep olduğu dalgalanmalara rağmen gücünü korudu. Yaşananlar kamu kesimi ve mali sektörü de yıpratmaya devam etti. Gelir dağılımındaki bozulmanın kritik eşikleri aşmış olması, ekonomi politikalarının etkinliğini ciddi sayılabilecek ölçüde azalttı; nimet külfet dengeleri anormalleşti!

Yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığımız tabloyu dikkate alarak ve Siyasi İradenin seçmen nezdindeki yıpranışını da hesaba katarak sormak gerekiyor, bu olumsuzlukların en önemli sorumlusu yaptıkları ve yapmaktan kaçındıkları nedeniyle Merkez Bankası Başkanı mıydı? Cumhurbaşkanının yaklaşımı, bu soruya evet yanıtı verdiğini düşündürüyor! Kendi partisi içinde aynı kanaati paylaşmayanların azımsanmayacak kadar çok oluşu, daha önce yapılmış tüm hesaplara ve geleceğe ilişkin varsayımlara ilişkin olasılıkları farklılaştırıyor!

Merkez Bankamız, siyasi iradenin ısrarlı bir şekilde talep ettiği gibi piyasaya kalıcı nitelikte ve bol likidite vermiş olsa ekonomik görünüm daha parlak olur muydu? Başka bir ifade ile menkul kıymet portföyünü hızla büyüterek para politikasını olabildiğince gevşetse idi, bugün siyasi İradenin seçmen nezdindeki yıpranması daha sınırlı kalır mıydı? Bu ve benzer sorulara evet yanıtı verenler çıkabilir; fakat böyle düşünenlerin ekonomiden pek anlamıyor olduğunu varsaymak ta yanlış olmaz!

Olağandışı koşullar gerekçe gösterilerek, para otoritemiz faizlerin yükselmesini engelleyecek şekilde piyasaya likidite verseydi, bilançolar yıpranmazdı şeklindeki varsayımlardan hareket edenler çok yanılıyor olabilir! Bilançoları korumak, büyümeyi gözetmek ve sorunlu kredi hacminin artmasını engellemek için atılacak böyle bir adım pek bir işe yaramazdı! Zira bu likidite döviz talebini azdırarak maliyet kökenli enflasyon baskısını iyice azdırır, makroekonomik beklentileri bozar ve gelişmelerin kontrol altına alınabilmesini bile çok zorlaştırabilirdi! Kamu bankalarının döviz satışları kurları geriletmeye yetmediği gibi başka sıkıntıları da devreye sokabilirdi. Yerel seçimler öncesinde, döviz kurlarının en az yüzde 20 daha yüksek ve işsizliğin iflaslar nedeniyle hızla arttığı koşullarda İktidardaki siyasi iradenin yıpranma oranı çok daha yüksek olabilirdi!

Eğer olumsuzluklar bu düzeye gelmedi ise para otoritesinin yönetimine teşekkür edilmesi gerekir! Fakat böyle olmuyor da onurlandırılması gereken kişi görevinden alınıyor ise, güvensizliğin artması normaldir ve olumsuzlukların yapay zorlamalar ile bastırılması da pek bir işe yaramayabilir! Bu türden algılar para otoritesinin başına gelen yeni başkanı da çok zor bir duruma düşürüyor; selefinin çizgisinden yürüyecek ve öncelikli sadakati yönettiği kuruma yönelik mi olacak, yoksa tam aksi rotada ve siyasi iradeye sadakat ön planda mı olacak?

Bu çok büyük bir belirsizlik türüdür; insanlarımızı kutuplaştırarak uzlaşmazlıkları derinleştirebilir, yazılabilecek tüm iyimser senaryoları çöp sepetine yollayabilir! Başkanlı sisteminin etkinliğini artırmak için yapılabilecek diğer tüm konular, bu ciddi sıkıntının gölgesinde kalmaktan kurtulamayabilir! Kurallı piyasa anlayışının hem dışına çıkmak yönünde ısrarlı olmak ve hem de içinde kalınacakmış rolü ile herkesi aldatmaya çalışmak devri biteli çok oluyor!