12 Aralık 2018 23:10

Haiku ve evrensel yörünge

Haiku ve evrensel yörünge

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Şiir bilgisi, şairin ana diliyle sınırlı değildir. Geleneği, ulusal şiir tarihiyle sınırlayan şair, diğer ulusların geleneğine önyargıyla yaklaşır. Oysa şiir, bir ulusun yönlendirilmiş ruhundan ayrı bir yerde, şairin evrensel dilinde, ortak belleğindedir. Herhangi bir biçim ya da içerik, “özne-şair”in öz dilinde değil, bu evrensel yörüngededir. Şiir de ancak bu görüşle çoğullaşabilir.

Ortak temalar, izlekler ulusların tarihlerinden önce, şairlerin dillerini, ruhlarını birbirlerine bağlar. Küba şiiri, Vietnam şiiri, Hint şiiri, Norveç şiiri, Eskimo şiiri, Yunan şiiri… Ana karalardan uzak ya da yakın hiçbir halkın şiiri ötekinden ötede düşünülemez. Bu yakınlığı bilerek geleneksel Japon şiirinin yapı taşı haikuyu  da dener birçok şair. Türün özünü ve biçimini gözeterek yazılan bu kısa şiirlerle kalemimin ucunu “şeyler” için yeniden açar. Üç dizelik bu doğa ve mevsim şiirleri, 17 heceden oluşur (5-7-5).

Haikunun Büyük Ustası Matsuo Kinsaku Başo da doğanın içinde kendiliğinden, başı boş dolaşan sonsuz “şeyler” için böyle demiyor muydu?

“Her şeyi yeniden ve doğrudan doğadan öğrenmeliyiz, sadece doğayı yakından gözleyerek değil, ‘kendimizi şeylerin içine katarak’, böylece gözleyen ve gözlenen arasındaki yapay perde kalkar ve şeyler kendiliklerinden ve kendi sesleriyle konuşmaya başlar.”

Bu yüzden bu şiirler sessizlikle yazılır. Dünyanın ilk gününün sessizliğiyle... Ben de haikular yazarken doğada olup bitenleri, sessizlikte çağıldayan o sessiz akışı gözlediğimi düşünmüş ve  her şeyin yalnızca biçim olduğunu da anlamıştım.

Alacakaranlıkta dolanan gölgeler, güneşten saçılan nesnelerin aydınlığı, zifiri gecede bilenen bıçağın ışıltısı… Irmağın çocukluğu, göğün el yazısı kuşlar, taşın içinden geçen sabah yeli, cehennemi ışıtan ateş böceği, çölün yol sevinci, kabuğuna aşık yara, dağın ıpıssız çığlığı…

Her şey “dört mevsim” içinde kendiliğinden ve doğal, o sözcüklerin taze boşluğuna akıp durmuştu. Yalnızca görmüş ve yazmıştım. 

Sesler, renkler, kokular, görüntüler “boş doğa”da çırçıplaktır. Her şair, onlara kendi sözcükleriyle giysiler diker. Kimi görüntüler, sözcüklerle örtündükçe kimileri de onlardan arınır. Geriye ise yine görüntüler kalır. Birkaç yalın sözcükle yeryüzü yeniden yaratılabilir.

Haiku, işte o sessiz, taze sözcüklerin uğuldayan gölgeleridir. Bu gölgeler ve sözcükler, William Blake’in “sonsuzluğun gün ışığı” dediği şeyin içinde bu ışık için yeniden yan yana gelmişti.

Öyleyse şimdi elimizde beş mevsimimiz var: İlkyaz, yaz, güz, kış ve sonsuzluk…Ve bu sonsuzlukta kışın ilk ayında, ilk günlerinde  “kış haikuları” kalır belki kalsa kalsa ondan geriye. İşte bunun için, yazdığım bu şiirlerden bir güldeste size. “Kış çelengi” olsun diye.

AVAZ AVAZA
Çığırtkan karga
bağırsan çağırsan da
gelecek ilkyaz.

GÖLDE
Buz tutmuş gölde
ölü ateşböceği
cehennem gibi.

İLK KAR
Tül şapkasını
silkeliyor korkuluk
ilk kar diz boyu.

ELİ KULAĞINDA
Çiçeğe durmuş
askerin kopuk kolu
yaz mı gelecek?

AKŞAM SEFASI
Tutmuş elinden
dün ölen annesinin
yetim öksüz kız.

GÖLGELER
Dere değil de
su sesi üşütüyor
kurbağaları.

YOKSULUN OCAĞI
Boz bir bulutçuk
yoksulun bacasında
hepi topu bu!

MUTLULUK
Babayla kızı
kestane pişiriyor
kardan adamla.

ZEMHERİDE
Öyle ayaz ki
kuzineye koşuyor
tahta at bile.

POSTACI
Katır üstünde
geziyor yoksul köyü
zalim kara kış.

KARGALAR
Kör ala karga
aç susuz, donmuş çayda
şarkı söylüyor.

KIRKINCI GÜN
Ölünün evi
gözyaşıyla dopdolu
ağıtçıların.

DAVET
Yersiz yurtsuzsun
taze sabah rüzgârı
bize de uğra!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa