REKLAMI GEÇ

HADES VE KÖPEĞİ İÇİN MODERN BİR TRAGEDYA

1 Eylül 2015 Salı

Neredeyse tüm medyayı işgal etmiş, merhametsiz bir tonlamayla konuşuyor:

“7 Haziran’da yaşananlar 1 Kasım’da yaşanmayacak.”

İlk bakışta oldukça kararlı ve inançlı gibi görünen bu vurgunun aynı zamanda derin bir korkunun eseri olduğunu görmek için sadece yüz çizgilerine ve mimiklerine dikkatle bakmak yeterli.

Nasıl olmasın?

7 Haziran tüm Türkiye halkının on yılı aşkın zaman boyunca yaşadığı karanlık dehlizin sonundaki ışığı gördüğü ilk gündü.

O gün aynı cümleyi sayısız kere tekrar edenler, “hiçbir şey 7 Haziran öncesine dönmeyecek” diyorlardı.

***

Cehennem Tanrısı Hasdes’in koruyucu köpeği Kerberos gibi çok başlı bir tarih süreciydi geçen zaman. Adaletsizlik, yoksulluk ve yolsuzluk üçgenine dönüşen Kerberos toplumu hücrelerine kadar kasıp kavurdu. Hangi başına mızrak savursan, diğeri öbürünün yerini doldurdu. Tek tek yenmek ve kurtulmak imkansızdı. Köpeğinin zincirini kollarına sımsıkı dolayan Hades, yanına yaklaşan her şeyi ve herkesi yok etti. Ne Zeus, ne Demeter, ne Persephone!Hiç birinin rızası ya da desteği ona yetmedi. Günü geldi, yeraltından çıkıp gözünü Olimpos’a dikti.

Açgözlü, doymak nedir bilmez tiranlığın sonu nereye varacak? Buna Hades’in hırsı karar verecek. Döktüğü kan gölü onu boğacak denli yükselecek mi?

***

Erdoğan demiş ya “7 Haziran’da yaşananlar 1 Kasım’da yaşanmayacak”, sona doğru son hızla giden kendisi ve AKP için akıbeti şimdiden görmüş olma olasılığı nedir acaba?

Bu size biraz ironi gibi görünebilir. Bence değil.

Başta söylediğimiz gibi 7 Haziran korkusu öylesine sarmış ki benliğini, 1 Kasım’da yaşanması muhtemel bir 7 Haziran sendromunun onu nereye savuracağını varın siz muhayyilenizde tahayyül edin! Çünkü o bunu çoktan tahayyül etti.

Konuşurken etrafı siyah bir haleye dönmüş göz çukurlarında o korkuyu gördüm ben.

Çaresizliğin, giderek nasıl bir yok oluş tragedyasına dönüşeceğini de.

***

20.yüzyılın en saygın toplumcu kimliklerinden, biyografi yazarı, aktivisit, bilim insanı ve adalet savunucusu Isaac Deutscher 1949 yazında, “Modern bir Sofokles, Troçki’nin kendi hayatından daha yüksek bir tragedya yaratabilir miydi” diye sorar. Yanıt elbette “hayır”dır. Çünkü her ne kadar tarihin en haklı sürgünü de olsa, Troçki kendi tragedyasını kendi yaşamıyla yazmış, bedelini de bir buz kıracağının ucuna ödemiştir. Hem de yurdundan çok uzakta, dikenli bir kaktüs manzarasında!

***

Şimdi eksik zamanlardayız.

Artık Zeus yok, Hades yok, Troçki, Deutscher ve onları yazacak bir Sofokles yok.

“Orada İsa’nın onüç Havarisi, Muhammedin dört halifesi de yok.”

Tragedyaların seyr-ü seferi, bir yazarın imgelemindeki fantastik tercihlere bağlı değil. Artık kahramanlar trajik yazgılarının acısını çekerken, kurban olmaya doğru savruluşunu görebiliyor.

Nasıl tarif edilir bilmem ama buna kendini okumak denir.

Korkusu işte bundandır.

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı