Günün tartışmasına giriş!..

A -
A +

Bugün ne anlatmak istediğimi hemen söyleyeceğim; “İki yanlış bir doğru etmez” ve “İki yanlış, iki yanlış olarak kalır”, dahası, bu iki yanlışın peşinde “doğru” diye koşturursak, “doğruyu” hiç bulamayız!..
Yazıma “neden” böyle başladım; zira bugün futbol gündemimizin başında olan ve “en çok tartışılan” konuyla ilgilidir, bu cümlelerim.
Haftalardır, “Millî Takım ve Yabancı Kısıtlaması” tartışmasına girmedim, spor sayfalarında okudum, TV ekranlarından dinledim; hemen herkes söyleyeceğini söyledi, yazacağını yazdı. 
62 yıldır “gazeteci olarak” sporun ve futbolun içindeyim. Bu ve buna benzer çok tartışma oldu, bugüne kadar, bir bölümüne katıldım; yerli, yabancı ünlü uzmanların görüşlerini de bol bol dinledim.
“Elbette, durmuş bir saatin günde iki defa ‘doğru’ zamanı göstermesi gibi, sözünü etmeye çalışacağım iki yanlışın içinde de ‘doğru bir iki şey’ bulabiliriz” diyerek, 3 bölümlük yazıma başlayacağım!..

Yanlış bir!.. 

Bugün tartışılan konunun içindeki iki yanlıştan birincisi; “Millî Takım’ı kurtarmak için, yabancı kısıtlamasının şart olduğudur!..”
“Yabancı kısıtlaması”, Millî Takım’ı kurtarmaz; üstelik “büyük kulüplerimizin takımlarının bile Avrupa Kupalarında averaj takımı olmalarının yolunu açar” ve de “bu hâle düşmüş olsalar bile, ligde büyük takımlarımızla, Anadolu takımlarının arasındaki uçurum da yeniden açılır!..”
Zira, “Türk futbolcuların karaborsası başlar”; Avrupa’dan alınacak Türk futbolcuların da açılacak borsada fiyatları yükselir ve Avrupa kulüpleri bol bol milyon avrolar kazanır!.. 
Anadolu kulüpleri ise “değerleri giderek yükselecek” bu karaborsada “iyi futbolcu” bulamazlar, ellerindekileri de büyüklere kaptırırlar. Yabancı kısıtlaması yüzünden “uçurumu azaltacak” yabancı oyuncu sayısından da mahrum kalacakları ortadadır; ilk 11’e bulsalar bile, “rotasyon için” üçüncü, dördüncü sınıf yerli futbolculara kalırlar!.. 
İşte bir başka pencere daha; neden Arda, Selçuk, Hasan Ali Kaldırım, Şener, Alper, İsmail, Yasin, Sinan başta pek çok futbolcumuz yıllardır şans üstüne şans buldukları hâlde, bugünkü duruma düşmüşlerdir?..
Bunun “yabancı kısıtlaması ile” ne ilgisi vardır; çok açıktır ki, hiçbirinde “Cenk kafası” yoktur; öyle olunca da, takımlarımızda yabancılar oynar, Millî Takım’da da Lucescular!..

 

Yanlış iki!..

İki yanlıştan ikincisi, “Altyapı olursa, Millî Takım’ın kurtulacağıdır!..”
“Günümüzün en öndeki örneğini” vererek, başlayayım. Spor medyamız başta, hemen hemen bütün medyamız, “Altınordu Kulübü’nün altyapısına, organizasyonuna, tesislerine hayrandır; basınımızda hemen herkes “Altınordu’yu örnek gösterir” ve öve öve bitiremez!..
Ekleyelim; “yıllardan beri süren” Altınordu örneklemesini, bugünün Altınordu Başkanı, Altınordu’dan önce Bucaspor’da başlatmıştır. Daha sonra, yönetimde çıkan bir anlaşmazlık sebebiyle “altyapı sporcularının yarısını da alarak” Altınordu’ya taşımıştır!..
Peki, ne olmuştur sonra; “müthiş bir altyapı organizasyonuna sahip” Altınordu, mesela geçen sezon 1. Futbol Ligi’nde “play off’a bile kalamamış”, dahası bugünün puan cetvelinde de “geçen sezonun arandığı” bir duruma düşülmüştür.
Altınordu, bugün “3 puanı da silinen” Balıkesirspor’un da gerisinde 9’uncudur ve 11 maçta ancak 15 puan toplayarak, lider Ümraniyespor’un 9 puan gerisinde kalmıştır.
Bir kulüp, sporda, kulübün lokomotif branşında “başarı için” mi kurulur, yoksa “Ben altyapıya bakar, oyuncu yetiştiririm, başarıdan, yarışmadan bana ne” misali, “Başkanının hobisi olmak” için mi?..
Bugün “her yaş için” futbol okulları, yurdun her tarafını “pıtrak gibi sarmıştır”, üstelik “çoğu ‘3 Büyüklerin’ adını, formasını, armasını” taşımaktadır!..
Dahası da var; Avrupa’da, “bugün futbolda bizden ilerde olan çok Avrupa ülkesinden daha kalabalık” bir Türk nüfusu yaşamaktadır. Türk ailelerinin çocukları “her türlü altyapı imkânı içinde” futbola başlama ve oynama şansına sahiptirler. Peki sonuç nedir ortada, nedeni de ortada; organizasyon yok, zira, organizasyonu yapabilecek federasyonlar yok!..
“Altyapı konusunu” daha fazla uzatmayayım; altyapının “en büyük eksiği” hocadır; millî takımlarımızdan, en büyük kulüplerimize kadar “altyapının eğretiliğinin, olumlu sonuç alınamamasının sebebi” hocadır; bizde “altyapı hocası” yoktur; futbolda bütün yaş gruplarında takımı olan ve liglerinde de “iyi sonuçlar alan” Galatasaray, “kırk yılda doğru bir iş yaparak” Hollandalı altyapı hocası Riekerink’i getirmiş, sonunda onu “Süper Lig takımının hocası yaparak”, hem takımı, hem hocayı harcamıştır!..

 

Ve… Doğru!..

“Doğru” nedir; “3T formülü” işletilerek, doğru tespiti yapmak, sonra doğru teşhisi koymak ve nihayet doğru tedavi yolunu bulmaktır. 
“Millî Takım bir üstyapı sorunudur”; Türkiye’de ve Avrupa’da “beklenen ve özlenen bir Türk Millî Takımı’nı kuracak kadar oyuncumuz vardır”; yeter ki, “Üst düzey bir hocanın ve millî takım seviyeli bir hoca ekibinin eline verilsin”, o futbolcular!..
İşte “eksik olan” gene ortadadır; “altyapıdaki gibi, üstyapı hocası!..”
Üç tane vardı; Mustafa Denizli, Fatih Terim ve Şenol Güneş. İlk ikisi “kendi kendilerini tasfiye ettiler”, sonuncusu ise “takımını üst üste üçüncü defa şampiyonluğa götürmek ve Avrupa Kupalarında da tarih yazmak istiyor”, bu kaosta neden gelsin Millî Takım’a?..

 

Şaka

Benim Atalarım Orta Asya’dan geldi. Ben Selçukluyum. Ben Osmanlıyım. Ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bir Türk’üm. Ben Doğuluyum ve “Doğulu olmak” ile de iftihar ederim.
Çavuşesku Romanya’sından arta kalmış Lucescu’nun “Doğulu” demesinden neden alındım; O, “o tabiri” benim ülkemi “bir defa daha” küçümsemek için kullandı da, ondan!..
Ne yazık ki, “onun kullandığı anlamdaki” Doğulu bazı adamlar, “anlamadılar” ve onu hâlâ iş başında tutuyorlar; yazıklar olsun!..

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.