Oku, Şayet Sana Hisli Bir Yürek Lazımsa

Mehmet Akif Ersoy ( 20 Aralık 1873 - 27 Aralık 1936)

Bir gönül insanı. Savaşlar arasında, ülkesinin ellerinden kayıp gitme ihtimaliyle yaşamış ve bunun her an tasasını çekerek, vatan sevgisini şiirleriyle dile getirmiş bir şair, düşünür. Ve bunlara ilaveten veteriner, öğretmen, hafız, yüzücü, milletvekili, idealist, sanatkar, devlet adamı, âlim, bilge, idealist bir düşünce adamıdır. Genç nesillerin bildiği İstiklal Marşımızın yazarı olması dışında örnek alınması gereken birçok yönü vardır.

Mehmet Akif, sözü ve eylemi bir olan, buna aykırı davranışları, karşısındaki her kim olursa olsun asla affetmeyen biridir. Tüm eserlerini topladığı kitabı Safahat’ta bulunan Süleymaniye Kürsüsü adlı şiirinde kendini şöyle tarif ediyor:

Budur cihanda benim en beğendiğim meslek,
Sözüm odun olsun, hakikat olsun tek.

*

Eşin var, âşiyânın var, bahârın var ki beklerdin;
Kıyâmetler koparmak neydi ey bülbül, nedir derdin?

Diyen Mehmet Akif Ersoy 1873 yılında İstanbul’da doğmuştur. Asıl adı Ragip’tir. 1893 senesinde Tophâne-i Âmire veznedârı M. Emin Beyin kızı İsmet Hanımla evlenen Akif, baytarlık eğitimi almış ve eğitimini birincilikle sona erdirmiştir. Akif, tahsil hayatı boyunca Fransızca, Farsça ve Arapça dillerini öğrenmiştir.

Ziraat nezaretinde baytar olarak görev alan şair, Ziraat Mektebi’nde ve Dârulfünûn'da Edebiyat dersleri vermiştir. Aruzu en iyi kullanan üç şairimizden biridir. Şiir yazarak Edebiyat sahasındaki çalışmalarını sürdürmüştür. İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra şiirleri Sırât-ı Müstakîm'de yayımlanmaya başlar ve derginin başyazarı olur.

Mustafa kemal’in isteğiyle Sırât-ı Müstakîm’i Ankara’da çıkarır ve yine Mustafa Kemal’in isteğiyle Burdur Milletvekili olur. Atatürk’ün onun halkla bütünleşmesini bu kadar istemesinin nedeni belki de halkı umutlu ve kararlı olması konusunda teşvik etmesi olmuştur:

Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen alsancak,
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.

*

O, dilimizden düşürmediğimiz İstiklal Marşımızın yazarı fakat sahibi değil.  Asırlar boyu dilden dile dolaşacak olan, eşsiz marşımızı sahiplenmeyi reddetmiş “İstiklal Marşı benim değil, milletimin eseridir.” Demiş ve ödül olarak verilen 500 lirayı Hilal-i Ahmer bünyesinde, kadın ve çocuklara iş öğreten ve cepheye elbise diken, Dar’ül Mesai vakfına bağışlamıştır.

Mehmet Akif, Baytar Mektebi’nde okurken sınıf arkadaşı ile sözleşirler. Önce vefat edenin çocuklarına, hayatta olan baksın diye. Sözleşmelerinden yirmi yıl sonra arkadaşı vefat eder, iki çocuğu ve karısı ortada kalır. Akif, son derece maddi sıkıntı çektiği bu dönemde arkadaşına verdiği sözü tutar ve onlara sahip çıkar.
Evindeki birkaç eşyadan biri olan halısını, halısı olmayan bir fakire verecek kadar cömert bir adam, Mehmet Akif.

*

Osmanlı döneminden Cumhuriyet dönemine geçiş süresini bizzat yaşayan şair, kurtuluş savaşı sırasında milletvekili olarak 1. TBMM’de yer almış, İstiklal Madalyası sahibi bir vatanseverdir.

Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa, yarım hisse mi verdi?
“Târîh”i “tekerrür” diye ta’rîf ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?

*

Akif’in asıl ideali ülkenin geleceğinde söz sahibi olacak güçlü bir nesil yetiştirmekti. Mehmet Akif, idealindeki gençliği ‘Asım’ın Nesli’ olarak nitelendiriyordu. Asım, Akif’in ana hatlarını ayrıntılı olarak çizdiği ideal bir gençliktir. Vatanını, milletini, değerlerini ve tarihini sevmektedir. Haksızlığa tahammülü yoktur. Güçlüdür fakat bu gücünü şahsi çıkarları için değil, ülkesi, milleti, toplumun yararları ve geleceği için kullanmaktadır. Asım toplumsal olayların sürekli içindedir:

Zulmü alkışlayamam, zâlimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdâdıma saldırdı mı, hattâ, boğarım...
– Boğamazsın ki!
– Hiç olmazsa yanımdan kovarım.
Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam;
Hele hak nâmına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir âşıkım istiklâle,
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle.
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir, belki, fakat çekmeye gelmez boyunum.
Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim.
Adam aldırma da geç git, diyemem, aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım.
Zâlimin hasmıyım amma severim mazlûmu...
İrticâın şu sizin lehçede ma’nâsı bu mu?

Safahat’ın 6. Kitabı olan Asım’dan alıntı olan bu dizeler Asım’ın neslinden beklentileri oldukça güzel anlatıyor. (Günümüzde ‘aldırma da geç git’ diyemeyen gençler yeterince fazla mı, bu da başka bir yazının konusu olsun.)

*

Milli Şairimiz Çanakkale zaferinin kazanılması ile duyduğu coşkuyu, ‘Çanakkale Destanı’ şiirinde dile getirmiştir.

Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
“Gömelim gel seni târîhe” desem, sığmazsın.

*

Mehmet Akif, Arnavut asıllıdır. Bakın bugünümüze de ışık tutacak ne diyor şair, farklı kökenlerin bir arada yaşamasıyla ilgili:

...
Değil mi cebhemizin sînesinde îman bir;
Sevinme bir, acı bir, gâye aynı, vicdan bir;
Değil mi cenge koşan Çerkes’in, Lâz’ın, Türk’ün,
Arab’la, Kürd ile bâkîdir ittihâdı bugün;
Değil mi sînede birdir vuran yürek... Yılmaz!
Cihan yıkılsa, emîn ol, bu cebhe sarsılmaz

*

Mehmet Âkif, siröz hastalığına yakalanmış, son yıllarını Mısır'da geçirmiş ve İstanbul’da ölmüştür. Kabri Edirnekapı mezarlığında bulunmaktadır.
Bu eşsiz insan giderken bizlere; Asım’ın nesline, hala her yıl en çok okunan kitaplar arasında yer alan bir başucu kitabı bırakıyor, Safahat’ını bırakıyor, şu sözlerle:

Ağlarım, ağlatamam; hissederim, söyleyemem,
Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bîzârım.
Oku, şâyed sana bir hisli yürek lâzımsa,
Oku, zîrâ onu yazdım, iki söz yazdımsa.
YORUM EKLE
YORUMLAR
Cicek
Cicek - 4 yıl Önce

Ne güzel anlatmışsınız Kaleminize sağlık. Ama sanırım Akif yaşasaydı oda şu anda vatan aşığı bir vatan haini! olarak zindanlarda olurdu