ELVEDA

Bu şehirde doğdum gezdim dolaştım
Sefalet kaderim ben de bulaştım
Nihayet yâr oldu sevdim alıştım
Gümüşten bir masal dal Gümüşhane
O eski şarkıyı çal Gümüşhane
İsmail HAYAL


Ben İsmail Hayal. Gümüşhane’nin en uzak bir dağ köyü olan Demirören’de bundan tam kırk beş yıl önce tabanı ve tavanı toprak bir evin tandır kenarında gözlerimi dünyaya açtım. Her zaman gururla söylediğim gibi dilsiz bir annenin ve hamallık yaparak bizlere helal lokma yediren Hoca Ahmet Hayal’in oğluyum.

Kuşakkaya’nın gölgesinde mahrum bir coğrafyanın emzirdiği kıt ama bereketli topraklarda Ahmet Ziyaüddin Gümüşhanevi Hazretlerinin manevi ikliminde, bu şehrin tanıdığım en güzel insanı Mahmut Oltan Sungurlu’nun deyimiyle; “varlığından utanacağımız hiçbir Gümüşhaneli yoktur” sözüne muhatap olabilmenin bahtiyarlığındayım.

Rahmetli Fayık Emmi’nin çift kabinli emektarı üstünde Demirören Köyü’nden Trabzon Arafilboyu Mahallesi’ne uzanan tarihi Zigana yolunu güç bela aşan dönemleri yaşadım. Çocuk yaşta sırtıma verilen boya sandığı ile diğer koltuğum altındaki ders kitaplarını tanıdım. Ayağımda cızlavut lastikleri ve yamalı siyah önlüğümle Trabzon Maşatlık’ta ki Üniversite İlkokulu’na gittim.  Bunun yanında Arafilboyu Mahallesi’nde yaşamamıza rağmen her türlü kötü alışkanlıktan uzak durabilmeyi başardım. El kapılarında hizmetçilik yapan annem Halime ve bir kırık sepet altında ömrünü tüketen babam Hamal Hoca Ahmet’le yine söylüyorum her zaman gurur duydum.

Kaymaklı Mahallesi ile Kavakmeydanı’ndaki Endüstri Meslek Lisesi arasındaki kilometreleri adımlayarak ve ekmek arası domates yiyerek okudum. Ardından Gazi Üniversitesi’nde yanına sığındığım (Allah onlardan razı olsun) öğretmenlerin yemek, bulaşık ve ev temizliği karşılığında okuma fırsatı buldum. Üniversite ikiye başlamadan en büyük dayanağım babam Hoca Ahmet’i kaybettim.

1994 yılının Eylül ayında terörün en cafcaflı döneminde Kağızman’da kurşun sesleri altında öğrencilerime vatan sevdasını, bayrak aşkını, kardeşliği ve erdemli olabilmeyi öğretmeye çalıştım. Bir yetimin başını okşamayı, akan burnunu silmeyi, minik ve muhtaç ellerinden tutmayı ve herkesin okuması için azami gayreti kendime şiar edindim. 1997 yılında çok sevdiğim memleketim Gümüşhane’ye severek, isteyerek tayin olup yuvama sığındım. Kürtün Kırgeriş ve Gümüşhane Kocayokuş Köyü’ndeki görevlerimin ardından Rehberlik Araştırma Merkezi, Ticaret Meslek Lisesi ve nihayetinde İl Milli Eğitim Müdürlüğünde öğretmen ve idareci olarak çalıştım. Bunların yanında çıkardığım 11 eser, yüzlerce köşe yazısı, kültür sanat sayfası ve sosyal kültürel aktivitelerle Gümüşhane’me vefa borcumu ödemeye gayret ettim. Geçmişi unutamadığım için yazdığım eserlerin gelirlerinin büyük bölümünü yetim ve muhtaç öğrencilere ayırdım.

Muhafazakâr ve milliyetçi kimliğimle bu ülkenin ve bu şehrin has bir evladı olduğumu zannediyorum. Bugün 45 yaşındayım ve hiç kimseden mal, makam ve şöhret dilenmedim. Ki hakkım olan makamlara bile oturamadım. Tüm insani ve vicdani iyi niyetimize rağmen bu şehirde sevenimiz de oldu sevmeyenimiz de. Çıkardığım eserler ve yazılarım benim kartvizitimdir. Allah’tan gayrısından başka hiç kimseden bir şey dilemedim, dilenmedim, dilemeyeceğim de. Benim bu şehre olan sevdamda riya arayanların ve arkamdan iş çevirenlerin şükür oyunlarına gelmedim. Bu yazıyı duygu sömürüsü için değil içimdeki derdi dışarı atmak için kaleme aldım. Ve belki de bu yazı son yazım olabilir diyerek tüm asil Gümüşhane’den ve Gümüşhanelilerden özür ve helâllik diliyorum.
YORUM EKLE