CHP’li belediyelerde merkezi bir toplu pazarlık politikasının yokluğu ve pek çok yerde adeta bir özel sektör işvereni yaklaşımı ile hareket edilmesinin süreci tıkadığı unutulmamalı. CHP’li belediyeler ve CHP yönetimi akıl ve sağduyu içinde hareket etmeli ve toplu iş sözleşmelerinin işçilerin makul talepleri ile sonuçlanmasını sağlamalı.

Grev haktır, lütfen sakin olun

Belediye işçilerinin önce Kadıköy ardından Maltepe belediyelerinde başlattıkları grevler adeta memleketin grevle imtihanına ve bir turnusol kağıdına dönüştü. DİSK Genel-İş üyesi işçilerin CHP’li belediyelerdeki grevleri üzerinden akıl almaz sığ değerlendirmeler ve hukuksuz uygulamalar gündeme geldi. Yıllardır grevi unutmuş, grevin ne olduğunu hatırlamayan bir memlekette gerçek grevler uygulanmaya başlayınca büyük kafa karışıklıkları yaşanmaya başlandı.

Yakmayan ateş, kokmayan çöp gibi grev olmaz

Grevle ilgili en çok ileri sürülen itirazlardan biri “çöp dağları oluştu”, “çöpler kokuyor” şeklinde. Ne var bunda? İşin ABC’sinden başlayalım grev mal ve hizmet üretiminin durması demek. Dolayısıyla grev ekonomik olarak zarar verir, hizmeti aksattığı için rahatsızlık verir. Nitekim bu yüzden Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) grevle ilgili kararlarında “grevler, doğaları gereği zarar verici ve maliyetlidirler” demektedir. Grevin yaptırım gücü de buradan gelir. İşvereni ekonomik olarak güç durumda bırakmayan grevden işveren neden etkilensin? Vatandaşı rahatsız etmeyen grevden Belediye Başkanı neden etkilensin de işçilerin isteklerine “evet” desin!

Nasıl yakmayan ateş, ıslatmayan su olmaz kokmayan çöp de olmaz. Temizlik işçileri grev yapınca çöpler toplanırsa o grevin etkisi olmaz. “Siz yine de grev yapın ama çöpler toplansın” demek grev kırıcılığı olur. Grev kırıcılığı da Türkiye’nin hukuk sisteminde yasadışıdır. İBB’nin grevde çöp toplama girişimi gerekçesi ne olursa olsun kabul edilemez. Çöp dağlarından şikâyet edenlerin belediyeye değil işçilere ve sendikaya yüklenmesi akla zarardır.

Belediye işçilerinin grevine yönelik iddialardan biri de grevin halk sağlığını tehdit ettiği. Bu iddia soyut bir iddia. Kuşkusuz kamu hizmeti sektöründeki grevler hassas grevlerdir ve insanların günlük yaşamını yakından etkiler ancak bir grev sırf günlük yaşamı ve konforu sınırladığı için kısıtlanamaz. Bir grevin yasaklanabileceği/sınırlanabileceği koşullara karar vermek için belirlenmesi gereken ölçüt, nüfusun tamamı ya da bir kısmının yaşamına, kişisel güvenliğine ya da sağlığına açık ve yakın bir tehlike oluşturması.

ILO kelimenin tam anlamıyla zorunlu hizmetlerde grev hakkının kısıtlanabileceğini kabul etmekte. Ancak çöp toplama hizmetleri ILO tarafından kelimenin tam anlamıyla zorunlu hizmet olarak kabul edilmiyor. O nedenle grevin halk sağlığını tehdit ettiği iddiası somut bir yargı kararıyla ortaya çıkmadıkça geçerli değil. Seçmenin homurdanması bahane edilerek grev hakkının özü ortadan kaldırılamaz. Öte yandan çöp toplama hizmeti bu kadar hayati ve önemli ise işçilerin ücret artış taleplerine daha makul yaklaşılması gerekmez mi? Bu durumda da adres yine belediye işvereni olmalı.

Yanlış soru: “Neden sadece CHP’li belediyelerde grev yapılıyor?”

Neden sadece CHP’li belediyelerde grev yapılıyor? Belediye grevleri sırasında özellikle CHP’li kimi politikacılar ve CHP seçmeni tarafından ileri sürülen iddialardan en önemlisi bu. DİSK’e bağlı bir sendikanın CHP’li bir belediyede grev yapması hayretle karşılanıyor. Bunu adeta “ihanet” olarak niteleyen CHP’liler olduğu görülüyor. Burada ciddi bir akıl tutulması var. Her şeyden önce CHP’li veya bir başka partili olsun belediyeler iş ilişkisinde işverendir ve sendikaların görevi işverene karşı çalışanların, üyelerinin çıkarlarını korumaktır.

Dolayısıyla bir sendika merkezi veya yerel iktidarda kim olduğundan bağımsız olarak işçilerin çıkarlarını savunur, savunması gerekir. “DİSK neden CHP’li belediyelerde grev yapıyor” sorusu abesle iştigaldir. Sendikacılığın ABC’sinden haberi olmamaktır veya sendikaları partilerin arka bahçesi sanmaktır.

Kuşkusuz Türkiye tarihinde geçmişte de bugün de siyasi partilerin arka bahçesi gibi davranan güdümlü-iliştirilmiş sendikalar hep var oldu. Yıllardır özellikle iktidar partisinin belediyelerinde 0 (sıfır) grev olmasının sebebi budur. Kimi CHP’lilerin DİSK’i de böyle görmek istemeleri hazin bir durum. Asıl sorulması gereken soru, neden diğer belediyelerde diğer sendikaların grev yapamadığı sorusu. Grev yapana “neden grev yapıyorsun” diye sormak yerine memlekette yaşanan grev kıtlığının sebebini düşünmek gerekir. Kimi CHP’lilerin grev gibi demokratik bir hakkın kullanımından rahatsız olmaları değil memnun olmaları gerekir. Sosyal demokrat olmak grev hakkına gerçekten sahip çıkmayı gerektirir. En ağır işlerden biri olan çöp toplama ve temizlik işini yapan emekçilerin alığı ücreti çok görerek, onu hor görerek, onun evine 300-500 lira daha fazla para götürmeye çalışmasını anlamadan, kendi ücretini belediye işçisinin ücreti ile kıyaslayarak bırakın sosyal demokratlığı demokratlık bile olmaz. “Grev nedeniyle çöpüm toplanmıyor” demekle, “yürüyüş nedeniyle trafik tıkanıyor” demek aynı kapıya çıkar.

Belediyelerde sendikalaşma roket gibi grevin adı yok

“Neden başka yerlerde grev olmuyor neden diğer belediyelerde grev olmuyor” sorusu haklı bir soru. Ancak bu soru “neden CHP’li belediyelerde grev oluyor” şeklinde sorulursa yanlış. Öncelikle şunun altını çizmek lazım Türkiye’de sadece belediyelerde değil hiçbir yerde grev olmuyor, greve izin verilmiyor. Örneğin 2019 yılında 13,5 milyon sigortalı, 1,9 milyon sendikalı işçinin olduğu Türkiye’de sadece 11 grev yapılabildi. Bu grevlere ise sadece 765 işçi katıldı ve grevlerde 50,5 bin gün geçti. 2019 yılında genel hizmetler işkolunda 1 (bir) grev yapıldı ve bu greve (2) işçi katıldı ve grevde geçen işgünü 260 oldu. 2018 yılında ise belediyelerde hiç greve rastlanmadı.

Oysa genel hizmetler işkolu belediyeler sendikalaşmanın en hızlı arttığı ve en yüksek olduğu işkolu. Türkiye’de resmi sendikalaşma oranı yüzde 13-14 seviyesinde iken genel hizmetler işkolunda bu oran yüzde 50-55 seviyesinde. Sendikalaşmanın en yüksek olduğu işkolu genel hizmetler işkolu. 2013 yılında 134 bin sendikalı işçinin olduğu belediye işkolunda 2021 Ocak ayı itibariyle 512 bin sendikalı işçi var. Ancak bu büyüme son derece asimetrik biçimde gerçekleşti. Yerel yönetimlerdeki sendikalı işçi artışından aslan payını Hak-İş üyesi Hizmet-İş sendikası aldı. 2013 yılında 51 bin üyesi olan Hak-İş üyesi Hizmet-İş üye sayısı 186 bin artırarak 237 bin üyeye ulaştı. Türk-İş üyesi belediye-İş 41 bin üyeden 98 bin üyeye çıkarken, DİSK Genel-İş 41 bin üyeden 114 bin üyeye ulaştı. Ancak genel hizmetlerdeki bu yoğun üye artışına rağmen iş uyuşmazlıklarında ve grevlerde benzer bir eğilim yaşanmadı. İktidar partisinin belediyelerinden hiç grev olmadı olsa da zaten ertelenirdi.

Tabloda da görüldüğü gibi genel hizmetler işkolunda adeta bir grev yokluğu yaşanmakta. 2013-2019 döneminde Türkiye’de irili ufaklı 128 grev yaşandı ancak bu grevlerin sadece 4’ü genel hizmetler işkolunda yapıldı. Aynı dönemde greve çıkabilen toplam işçi sayısı ise 39 bin 244 oldu ancak bu işçilerin sadece 915’i yerel yönetim işçisiydi. Grevler açısından ise en kritik ölçüt grevde geçen işgünü sayı. Toplamda 1 milyon 142 bin gün grevde geçerken belediye hizmetlerinde ise bu sayı 6 bin 188’dir. Toplam grevde geçen işgünü sayısının sadece yüzde 0,5’i yerel yönetimlerde. Oysa belediyelerdeki sendikalı işçi sayısı toplam sendikalı işçi sayısının yüzde 25’ini bulmaktadır ve yüksek bir sendikalaşma oranı söz konusu. Ancak buna rağmen belediyelerde greve rastlanmıyor. Aslında bu eşyanın tabiatına aykırı bir durum. Bunun cevabı bu işkolunun özelliğinde yatıyor. İşveren/belediye icazetli sendikacılığın yaygın olduğu genel hizmetler işkolunda grevin esamisi okunmuyor.

Grev ertelemeleri grevleri caydırıyor

Yaygın grev ertelemeleri grev eğilimini caydırıcı bir başka faktör olarak öne çıkıyor. Örneğin 2014-2020 arasındaki 6 yılda 178 bin işçinin grevi milli güvenlik, genel sağlık ve finansal istikrar gibi gerekçelerde ertelendi (aslında yasaklandı). Yasaklanan grevler arasında Şişecam, Akbank, MESS Grup gibi büyük ölçekli işyerleri yanında küçük işletmelerin grevleri de yer aldı. Milli güvenlik ve genel sağlık gerekçesiyle ertelenen grevler genellikle, metal, kimya, cam gibi doğrudan milli güvenliğe ve genel sağlığa etkisi olmayan sektörler oldu. Belediyelerde 2000 yılında ağırlıkla İstanbul’daki büyük çaplı grevler genel sağlık gerekçesiyle ertelenmişti. Son olarak 2019 yılında İzmir’de banliyö taşımacılığında uygulanan grev (İzban) ertelendi. Diğer ifadeyle 6356 sayılı yeni sendikalar yasasının uygulandığı 2013 sonrasında sadece 39 bin işçi greve çıkabilirken, 178 bin işçinin grevi ise ertelendi.

Türkiye’nin adeta bir grev çölüne, hak arama çölüne döndüğü koşullarda belediye işçilerin grevleri elbette çok önemli ve dikkat çekiyor. Bir yandan grevin bir hak olduğunu yeniden hatırlatıyor öte yandan grev ve hak arama bilinci körelmiş bir toplumda grevci işçilere yönelik haksız ve abartılı tepkiler gündeme geliyor. Oysa unutulmamalı ki greve çıkan işçi de bir bedel öder grevde geçen sürenin ücretini alamaz bu süre kıdem süresinden sayılmaz. Öte yandan greve çıkan işçilerin yıllarca taşeron şirketlerde çalıştırılan işçiler olduğu ve eski belediye işçileri gibi kadroya alınmadıkları ve onlarla aynı haklara sahip olmadıkları unutulmamalı. Dahası bu işçilerin toplu pazarlık haklarının üç yıl boyunca askıya alındığı ve yıllık yüzde 4+4 zamlara mahkûm edildiği de akılda tutulmalı.


Kuşkusuz kamu hizmetlerinde grev hassas bir konudur ve dikkatle ele alınmak zorunda. Hem belediye yönetimin hem de sendikanın özenli davranması yaşamsal öneme sahip. Ancak bu durum işçilerin haklarını ve grev hakkını tartışma konusu yapmayı haklı kılmaz. Onlarca başka CHP’li belediyede Genel-İş tarafından sorunsuz ve büyük bir coşkuyla imzalanan toplu iş sözleşmelerinin neden İstanbul’da birkaç belediyede tıkandığı üzerinde durmak gerekir. Başka belediyelerde sağlanan hakların bu belediyelerde neden sağlanamadığı, greve çıkılan belediyelerde işveren tutumunun neden farklılaştığı üzerinde durulması gereken diğer konular. Halk sağlığı ve kamu hizmeti hassasiyeti ile hep sendikayı ve işçileri işaret edenlerin biraz da belediyeleri işaret etmesinde büyük yarar var. CHP’li belediyelerde merkezi bir toplu pazarlık politikasının yokluğu ve pek çok yerde adeta bir özel sektör işvereni yaklaşımı ile hareket edilmesinin süreci tıkadığı unutulmamalı. CHP’li belediyeler ve CHP yönetimi akıl ve sağduyu içinde hareket etmeli ve toplu iş sözleşmelerinin işçilerin makul talepleri ile sonuçlanmasını sağlamalı.