17 Mart 2019

Gerçek 'kader mahkûmları', çocuklar...

Adaleti sadece ses çıktığında sağlamaya çalıştığınızda, “Zaten bir şey yapmazlar” diyen çocuklar, idama, müebbete mahkûm kalıyor

Af, infaz indirimi, idam, caydırıcı cezalar…

Hamaset dolu sesler, siyasi beklentiye endeksli “vicdan” çağrıları.

Oysa bu ülkede yolu adliyenin yakınından geçen herkes bilir ki mesele dünyanın başka yerinde rastlanmayan “kader mahkûmu” kavramıyla, cezaların hafif olmasıyla, idamla, infaz indirimiyle ilgili değil.

Mesele, kafalarda yaratılan düşmanlarla, birlik beraberlikten en fazla söz edenlerin birilerini sürekli ötekileştirmesiyle, karıncaya zarar vermeyecek insanların terörist diye yaftalanmasıyla, gerçekten sistemin mağduru olarak suç işleyenlere sahip çıkılmamasıyla ilgili.

Mesele, ikiyüzlü toplumsal ahlâk anlayışıyla, küçük çocukların da evlendirilebileceği, onlarla cinsel ilişkiye girilebileceği bakışıyla, kadınların zaten “hizmet” için dünyaya geldiğine ve erkekler için yaratıldığına inanılmasıyla ilgili.

Mesele, slogan attığı, bir basın açıklamasına katıldığı için müebbetle tutuklu yargılanan insanlar cezaevinde gün geçirirken ve yanlarına konacak insanlar için yer açmaya çalışılırken, çocuğa, kadına, insana saldıranların cezalarının kuşa döndürülmesiyle, tutuksuz yargılanmasıyla, affedilmesiyle ilgili.

Katliam yapanların hümanist, sadece solcu olduğu için gencecik çocukları öldürenlerin kahraman ilan edildiği bir anlayışa bu adalet düzenini anlatmak mümkün değil elbette.

Ancak bazen olaylar anlatır kendini. İkiyüzlü ahlakı, samimiyetsizliği, adalet sistemini. Bazen, oluşan ortak tepki ve çıkan vicdan sesi nedeniyle utanmış gibi yapanlar, yaparlar gereğini.

* * *

Hikaye biliniyor aslında.

Hakkari Yüksekova’nın küçük bir beldesinde yaşayan küçük kızın başına gelenler, benzer hikâyelerin fotokopisi gibi.

2010 yılında, henüz 11 yaşındayken yaşadıklarının anlamını, lisede cinsel istismarla ilgili verilen bir seminerde anlayan, koşarak anladıklarını öğretmenine anlatan kızın cesareti belki yaşananların en umut verici kısmı.

Ya da öğretmenin vakit kaybetmeden konuyu jandarmaya bildirmesi.

Sonrası ise daha bilindik, daha tanıdık.

* * *

Verilen seminerden sonra henüz 11 yaşındayken, bitişik evde oturan amcasının oğlu Sedat E.’nin kendisine defalarca istismarda bulunduğunu anlayan çocuk, detaylarıyla konuyu savcılığa aktardığında beldedeki herkes şaşkındı.

Sadece Sedat E. değil, artık hayatta olmayan korucu kardeşi de küçük kıza aynı eylemlerde bulunmuştu. Kimse başta anlamadı. Kızın annesi bile olayın yaşandığına inanamadı.

Ancak Hakkari Adli Tıp’ta yapılan muayene ve uzmanların incelemeleri sonucunda, 5-6 sene önce yaşananların doğru olduğu anlaşıldı. En azından savcılığa ve sonrasında mahkemeye gönderilen raporda, bu yönde saptamada bulunuldu.

Sedat E. tutuklandı. 12 yaşından küçük çocuğa cinsel istismar gibi ağır bir suçtan yargılanıyordu.

Eline kalem aldığı için tutuklananların bile 1-2 yıl hapis yattığı ülkede, yargılamanın tutuklu devam etmesi bekleniyordu.

Öyle olmadı, henüz 3. duruşmada, birkaç ay sonra, geçen aralık ayında sanık aniden tahliye edildi.

Yüksekova Ağır Ceza Mahkemesi’nin gerekçesi basitti; sanık sabit ikametgah sahibiydi.

O ikametgah, çocuğun ve ailesinin evinin hemen yanındaki evdi ama ne gam.

Mahkeme, böyle takdir etmişti.

* * *

Avukat Harika Günay Karataş, tutukluluğa itiraz etti. Kravat taktığı için cezasında indirim yapılan, bir gün bile tutuksuz yargılanmayan istismar sanıklarının varlığının yeni suçların işlenmesine neden olduğunu anlattı. Raporları gösterdi, uzmanları dinletti ama değişmedi. Tahliye kararına yapılan itiraz da reddedildi.

Sanık, duruşmalarda iktidarsız olduğunu, kimseye tecavüz edemeyeceğini söyleyince hastaneye sevk edilmiş ancak bağımlılık yapan iğneler vurulacağını gerekçe göstererek muayeneyi reddetmişti.

Sanığın ailesi, tahliye kararından sonra akrabaları olan kızın ailesine saldırmış, üstelik diğer çocuklarına da aynı eylemin yapılacağı tehdidini savurmuştu.

Sanık, sabit ikametgah sahibi olduğu için tahliye edilmesine rağmen o eve dönmemişti ve nerede yaşadığı bilinmiyordu. Üstelik tahliyeden sonraki ilk duruşmaya da gelmemişti.

Hayır, sonuç değişmedi.

Hakkında adli kontrol kararı bile verilmeyen sanığın tahliyesine yapılan son itiraz da şubat ayındaki duruşmada reddedildi.

* * *

Koruma altına alınan ve başka bir kentte bulunan küçük kız mücadelesinden vazgeçmiyor.

Sanığın nerede olduğunu bilen yok.

Neden tahliye edildiğini anlayan olmadığı gibi.

Raporlar orta yerde duruyor, ülkede işlenen benzer suçlar da.

Hayır, yetmiyor, hiçbir zaman tüm bunlar yetmiyor.

* * *

Adalet kavramından bahsedilecekse, ülkenin çocuklarının rahatça sokakta gezebilmeleri isteniyorsa, utandıran binlerce vakaya yenilerinin eklenmesi istenmiyorsa cezaevlerinde suçsuz insanlara yer açma çabasını bırakıp, siyasete konu etmeden ve iki yüzlü ahlakı da bir kenara atarak en azından yazılı kurallara uygun davranmak gerekiyor.

Adaleti sadece ses çıktığında sağlamaya çalıştığınızda ise yeryüzünün herkese uzak bir köşesinde yaşayan ve “zaten bir şey yapmazlar” diyerek zulme boyun eğen çocuklar, idama, müebbete, yenemeyecekleri bir kadere mahkum kalıyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Kırıkhan’daki büyük skandal açığa çıktı: Yoğun bakım hastaları boğularak öldü, “doğal ölüm” belgesi düzenlendi

Depremde yıkılan birçok hastanede unutulan hastaların hayatını kaybettiğini öğrendik. İlk kez yıkılmamış, faal bir hastanedeki hastaların ölüme terk edildiklerini de öğreniyoruz. Ve bunun nasıl itinayla gizlendiğini de görüyoruz

Cezaevi, dava ve yasaklar ülkesinde seçim sonrası "kulisleri": Erdoğan AKP'yi, Çukurambar Erdoğan'ı bırakır mı?

AKP'nin hikâyesi çok uzun bir zaman önce gecekondu mahallelerinden Çukurambar'a taşındı

Deprem skandalı: Her şeyden sorumlu Cumhurbaşkanlığı, İsias Otel'de, yıkılan tüm binalarda sorumsuz

Kentler yıkıldı, binlerce insan öldü ancak uçan kuştan bile sorumlu Cumhurbaşkanlığı'nın hizmet kusuru olduğunu iddia etmek bile mümkün değil