27 Nisan 2024 Cumartesi
İstanbul 13°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Genç adaylar meclise katkı sağlar

Oktay Ekşi

Oktay Ekşi

Eski Yazar

A+ A-

İslam İşbirliği Teşkilatı aralık ayından sonra ikinci kez, ABD’nin elçiliğini Kudüs’e taşıma kararı sebebiyle Türkiye’de toplandı. Süreci etkileyebilecek somut kararlar ve irade yine çıkmadı. İslâm devletlerinin etkisizliğinin sebebi üzerine kimse konuşmuyor. Gelinen noktayı ve cılız tepkileri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Gerçi uluslararası işbirliği örgütlerinin aynı konuda oybirliği sağlamaları ve güçlü adımlar atmaları genellikle güçtür ama -merhum Falih Rıfkı Atay’ın deyimiyle- “şark zihniyeti”nin egemen olduğu ortamlarda bu daha da zor olur. Çünkü “şark zihniyeti” ortak ve uzun vadeli hedeflerin değil, duygusallığın, yakın dönem çıkarlarının ve ikiyüzlülüğün yani riyakârlığın buluştuğu adrestir. Maalesef İslâm coğrafyasının ortak gerçeği budur. Bir başka deyişle İslam coğrafyasında kararlar genellikle çağdaş dünyanın kriterleriyle değil, fosilleşmiş kalıplarla verilir.

Nitekim bakınız, “İslam İşbirliği Teşkilatı” öyledir de, ondan 24 yıl önce (1945’te) kurulan “Arap Birliği” farklı mıdır?

Büyük Atatürk’ün amacı ülkemizde “laik” bir devlet rejimi kurarak insanlarımızı şark zihniyetinin esaretinden kurtarmak idi. Bugün Türkiye’de hâlâ çağdaşlığı temsil eden sayıca az ama etkinliğiyle güçlü bir kitle varsa, bunu büyük Atatürk’e borçluyuz.

Ne var ki yıllardır Türkiye’de “şark zihniyeti” iktidardadır. O nedenle İslam İşbirliği Teşkilatı’nı çağdaş değerler üzerinde birleştirecek liderliği Türkiye’den beklemek de artık abestir.

Tüm bunların bizi götürdüğü sonuç, sizin sorunuzda ifade ettiğiniz gibi, ikide bir toplantılar yapmak ama anlamlı, ciddi bir işbirliğini sağlayamamaktır.

Bütün siyasi partiler, listelerinde genç aday gösterme çalışmasına başladı. 20 yaşında bir gencin, Meclis’e katkıda bulunamayacağını belirtenler de var. Ne dersiniz?

Bu sorunuz beni bundan 57 yıl önce savunduğum bir görüşü tekrar ifade etmeye zorladı: Ben öteden beri seçilenlerin de, seçenlerin de genç olmasından yanayım. Nitekim 1961 Anayasasını yapan Kurucu Meclis’te üye iken, milletvekili seçilme yaşının 30’dan 25’e, seçme yaşının da 21’den 18’e indirilmesini önerdiğimi, ancak çoğunluğa kabul ettiremediğimi anımsarım.

Bu konudaki somut adımları Adalet ve Kalkınma Partisi’nin attığı kabul edilmelidir. Nitekim halen ülkemizde seçme ve seçilme yaşı 18’dir.

Seçilme yaşının bu kadar indirilmesine gerek olduğunu şahsen düşünmüyorum ama bunu çok sakıncalı bulduğumu da söyleyemem. Çünkü 600 kişilik bir parlamentoda bu kadar genç milletvekili sayısı çok çok 15 yahut 20 olur. Bu da genç nüfusun sesini parlamentoda duyma yönünden yararlıdır.

AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan geçen hafta yaptığı bir konuşmada, 26. dönem milletvekillerine hitaben “Siz 2. Kurucu Meclisin vekillerisiniz” dedi. Kurucu Meclis benzetmesi üzerinde durulması gereken bir niteleme. Kendine tarih inşa etme komp-leksinin sebepleri nelerdir?

Recep Tayyip Erdoğan bilindiği gibi merhum Necmettin Erbakan’ın Milli Selamet Partisi çizgisinden gelen bir politikacıdır. Erbakan’ın da en büyük şöhreti, pireyi deve gibi göstermesiydi. Nitekim bir yerde 150 kişiye hitaben bir konuşma yapsa, herkesin gözünün içine baka baka, ‘O anda kendisini dinlemek üzere meydanda toplanan on binlerce taraftardan’ söz ederdi.

İhtimal, o gelenekten geldiği için Recep Tayyip Erdoğan’ın da zaman zaman ayarı kaçık abartılara sığındığını görüyoruz. Örneğin 15 Temmuz 2016’da karşılaştığımız -alçakça- darbe teşebbüsünün bastırılmasını da gözümüzün içine baka baka “Çanakkale zaferine” benzetti. Hatta orada durmadı bu olayı Atatürk’ün Dumlupınar’da düşman ordularını yenerek İzmir’de denize dökmesi düzeyine çıkardı.

O nedenle Anayasa’nın, 26’ncı yasama döneminde, Türkiye’de demokrasinin son kırıntılarını da tarihe gömecek şekilde değiştirilmesine oy veren milletvekillerine “Siz İkinci Kurucu Meclisin vekillerisiniz” demesinde gariplik yoktur.

Burada “birinci” olarak kastettiği TBMM’nin birinci dönemidir. O doğrudur ama bu sözlerin gerisinde 1961 Kurucu Meclisini ve 1981 Danışma Meclisi’ni yani, diğer iki Kurucu Meclisi yok sayma inadının bulunduğunu da görmek gerekir.

Neyse ki tarihi ne Recep Tayyip Erdoğan, ne siz ne de ben yazıyoruz. Tarih, eninde sonunda tüm gerçekleri hepimizden bağımsız olarak insanlığın önüne koyuyor.