Gelecek biziz, ‘siz’ kimsiniz?

BirGün Kadın

Kadınları aileden bağımsız özerk bir yurttaş olarak görmemek, bir sömürü ve yeniden üretim biçimi olarak iktidarlar tarafından yeni keşfedilmiş bir şey değil. Türkiye’ye has da değil. İktidarların bu sömürme biçimlerini içinden geçilen çağa ve döneme uygun kılıflara nasıl soktukları, erkekliği nasıl yönettikleri, kadın düşmanlığını hangi motivasyonlarla beslediklerini ortaya çıkarmak patriyarkanın işbirlikçilerini ifşa edebilmek, yani düşmanımızı iyi tanımak açısından önemli. Görünen o ki, bizler için bayatlamış olan söylemlerden iktidarların vazgeçmemesi hala söndürecek ışıkları olduğuna ya da bir türlü sönmeyen ışığa işaret. Işık hüzmeleri, AKP iktidarı boyunca rejimin temel karakteri olarak görülen kadın düşmanlığı karşısında, kadınlar olarak aldığımız teslimiyetçi değil direnen tavrımızdan geliyor. ‘İtaat et, rahat et rejimi’bize sökmedi; bizler tarafından da kuyusu kazılıyor. Yoksulluk, işsizlik, geleceksizlikle terbiye edilmeye çalışılan, arkasına baktığında hissettiği tedirginlikten birbirini tanıyan, özgür ve korkusuz yaşamak isteyen milyonlarca kadın tarafından.

***

Karanlığa dair bazı sinyaller verdiler. Mesela hastane kayıtlarında saklanan 392 çocuğun gebeliği, yani cinsel istismarı, eğitimin tarikatlara teslim edilmesiyle girilen sürecin bir sonucuydu. Bu ortaya çıktıktan bir kaç ay sonra cinsel istismara af yasası çıkartılmaya çalışıldı. Tecavüzcü yasa, mücadelemizle geçirilmedi. Şimdi tekrardan, tıpkı Ensar’da dedikleri gibi ‘bir kerecik’ diyerek cinsel istismara af getirmek için ‘mağdur aileler’ var diyorlar. Yani bir şekilde gerçekleştirilmiş 18 yaş altı evliliklerde kurtarılması gereken mağdur çocuklar değil de mağdur aileler varmış. Türkiye ana akım feminist hareket tarafından bunun tüm kadınların ortak bir gelecek sorunu olduğu noktasında anlaşılamamış olsa da, gerici erkek zihniyetin ürünü olan ‘eğitimde kindar ve dindar nesil’ hırsı ile 18 yaş altı evlilikleri meşrulaştırarak cinsel istismara af çıkarmak istenmesinin motivasyonu aynı.

***

Peki, Erdoğan’ın‘erkenden evlenin, 3 de çocuk yapın’emrinden sonra Diyanet’in de tasdiği ile ‘mutlaka 2, mümkünse 3-4’şeklindeki sipariş çocuk fetvaları nasıl bir karanlığın sinyalini veriyor? Hangi zihniyetin hangi ekonomi modeli bu? Türkiye şartlarında evlilik dışı çocuk dünyaya getirmenin resmi olarak bir aile karşılığı olmadığı için evlilik oranları çocuk doğum oranlarını bağlıyor. Ancak aynı zamanda boşanma oranlarının artması, evlilik yaşının 26+ olması ve evliliğin bir çift için en son ihtimal olarak görülmesinin sebebi sadece ekonomik kriz ile açıklanabilir mi? Kadın hareketinin kutsal aile teşhiri ve iktidarın sürekli dilinden düşürmediği “aileyi parçalamak, ‘bizi’ bitirmek, Batı gibi yapmak istiyorlar” korkusu nereye oturuyor? Yeni yargı paketi kapsamında nafaka hakkımızın gaspı ile değiştirilmeye çalışılan medeni hukuk bunlardan alakasız mı ilerliyor? ‘Kadınlar iş aradığı için işsizlik var’ diyenler, kadını erkeklerin huzurunda hizmet ve bakım işlerine köle etmek isteyenler, kadınların yaşamak istiyoruz çığlığını erkek şiddeti sarmalına hapsetmeye çalışıyor. Erkek şiddetini önleyici yasalar uygulanmasın diye her türlü işbirliği yapılıyor. ‘Kadın erkek eşitsizliği fıtrattır’ diyerek yaşamlarımızı, geleceğimizi, kararlarımızı, haklarımızı, her şeyimizi yok sayan fıtratçı zihniyet ile düze çıkacaklarını sanıyorlar. İsyan ateşinin kadınlarla başladığını bilen iktidar erkek faillerle ‘biz’ oluyor ve kutsal ailede buluşuyor. Kutsal kısmı tamam da erkek erkeğe de aileden ‘sayılmıyor’ ya... Meydan okuma işte orada, bizlerle başlıyor.

O korkusuzca okuduğumuz meydanlar, terk etmediğimiz meydanların dilidir. Kimsenin huzuruna itaat etmeyen isyankar dilimizle haykırdığımız ‘sana ne’ler ışıklı yolları açacak.