Görüşler

Geleceği olmayan zoraki ittifak

Geleceği olmayan zoraki ittifak

ABD karşıtı küresel bloğun tartışıldığı süreçte, Şangay Üniversitesi’nden Nurettin Akçay, Çin-Rusya ittifakının geleceğini değerlendirdi. 

Nurettin Akçay 

Rusya ve Çin arasındaki ilişkiler tarihinin en iyi dönemini yaşıyor. Çin Ticaret Bakanı Gao Feng 10 Ocak tarihinde yaptığı açıklama ile Rusya ve Çin arasındaki ticaret hacminin ilk defa 100 milyar doları aştığını duyurmuştu. Eylül 2018’de iki devlet soğuk savaş sonrasının en büyük askeri tatbikatını gerçekleştirirken, Haziran 2018’de ise Şangay İşbirliği Zirvesinde Putin ve Xi Jinping kameralara oldukça samimi pozlar vermişlerdi. Şangay İşbirliği zirvesinde Xi, Putin ve arkadaşları ticaret ve güvenlik konularında önemli adımlar atmış, aynı günlerde düzenlenen G-7 zirvesine ise kaos damgasını vurmuş, Trump en yakın müttefikleri ile dahi çatışır bir izlenim yaratmıştı.  

Kameralara yansıyanlar Doğu Cephesi’nin birlikteliği, Batı’nın ise anlaşmazlıklarıydı. Peki, her şey görüldüğü gibi miydi? ŞİÖ (Şangay İşbirliği Örgütü) ülkeleri arasındaki ilişki fotolara yansıyanlar kadar güllük gülistanlık mı? Maalesef hayır! Aslında ne Batı cephesi sandığımız kadar sorunlu, ne de Doğu’da her şey düşündüğümüz kadar mükemmel. 

Örneğin ŞİÖ’nün yeni üyesi Hindistan’ın, Çin ile tarihi ve kolay kolay çözülemeyecek sorunları var. Hindistan, Çin’in Pakistan ile olan yakın işbirliğini tasvip etmiyor ve BRI (Belt and Road Initiative-Kuşak ve Yol Girişimi) projesini desteklemiyor. Birlik tarafından yayınlanan ve BRI’ye destek veren örgüt üyelerinin bulunduğu bildiride Hindistan’ın ismi yer almamıştı. Hindistan ve diğer ŞİÖ üyeleri bir yana, Rusya da gizliden gizliye Çin ile rekabet halinde ve Çin-Rus ilişkileri bir bakıma zorunluluktan bu seviyelere gelmiş vaziyette.  

“2009’da hazırlanan ‘Rusya’nın 2020 Stratejisi’ başlıklı raporda, Çin’in Rusya için tehdit oluşturduğu ifade edilerek Moskova’nın Pekin korkusu en üst perdeden ifade edildi.” 

Son dönemdeki ilişkilerine baktığımızda Rusya, Çin’le ticaret yapan neredeyse her ülke gibi Çin’e ticaret açığı verirken, iki ülkenin toplam ticaret hacmi her geçen yıl artmakta. Karşılıklı silah anlaşmaları yapılırken, son yıllarda Rusya, Çin’e en gelişmiş silahlarından bazılarını sattı. Bunların arasında S-400’ler ve Su-35’ler de bulunuyor. ABD dolarına karşı yerel para birimlerinin kullanılması yönünde de önemli adımlar atılırken, ilişkiler o kadar samimi hale geldi ki Putin ve  Xi Jinping, Vladivostok’ta yıllık bir konferans kapsamında bir araya gelip, kameralar önünde pancake bile pişirdiler.  

Son dönemde tüm dünyada “Çin süper güç olabilir mi?” sorusuna cevap aranırken, pek çok analist bu konuyla ilgili kapsamlı makaleler hazırlamakta. ABD, Çin’in yükselişini engellemek için elinden gelen her türlü çabayı sarf ediyor fakat Rusya’nın konu hakkında ne düşündüğünü çok azımız biliyor. ABD Çin’in küresel güç olmasına izin vermeyecek. Bunu biliyoruz. Asıl soru şu: Rusya buna izin verecek mi? Çin’in bu denli yükselişi Rusları ne kadar rahatsız ediyor? Rusya Çin’in yükselişi karşında nasıl bir tavır belirleyecek? 

Aslında Rusya ve Çin arasındaki ilişkiler öyle resimlerde görüldüğü gibi değil. Çin ve Rusya arasında tarihi sıkıntılar bulunmakla birlikte, sınır sorunları yeni diyebileceğimiz bir tarihte çözüldü. Çinlilerin Dış Mançurya olarak adlandırdıkları ve geniş petrol ve doğalgaz rezervlerine sahip bölgesi “İkinci Afyon Savaşları” nedeniyle Ruslar tarafından ilhak edilmişti. İki ülke arasındaki resmi sınırlar 1860 yılında çizilmesine rağmen anlaşmazlıklar yakın döneme kadar devam etmiştir. Öyle ki Mart 1969’da yaşanan sınır çatışmasında 58 Sovyet sınır muhafızı ve yüzlerce Çinli asker hayatını kaybetmişti. Yine Çin’in kurucu lideri Mao Zedong “Yaklaşık yüz yıl önce Rusya haddinden fazla toprak işgal etmiştir ve Bu hesabı kapatmak o kadar kolay değil. Biz bununla alakalı Ruslarla daha hesaplaşmadık” diyerek Rusya ile aralarındaki sorunun ne kadar köklü olduğunu vurgulamıştır. Sınır sorunlarının yanı sıra “Kuşak ve Yol Girişimi” ile Çin’in Orta Asya’da genişleyen etkisi, Rusya’da ciddi rahatsızlıklar yaratmış durumda. Çin’in etki alanını Orta Asya’da genişletmeye çalışması ve gelecekte bu etkinin daha da artma olasılığı, Rusya’nın arka bahçesi olarak tabir edilen bölgede Çin’in daha fazla söz sahibi olması anlamına gelmektedir.  

Bununla birlikte, 2009 yılında Putin’in Başbakanlığı döneminde hazırlanan “Rusya’nın 2020 Stratejisi” başlıklı raporda, Çin’in Rusya için tehdit oluşturduğu ifade edilerek Rusya’nın Çin korkusu en üst perdeden ifade edilmiştir. Belgede, Orta Asya cumhuriyetleri üzerinde Çin gibi bölgesel güçlerin nüfuz arttırma politikaları oldukları belirtilirken, Çin ve İran gibi ülkelerin de Rusya’nın çıkar alanlarına yönelik tehdit oluşturma ihtimali olduğu vurgulanmıştır. Öte yandan, Rusya’nın Çin-Japonya ilişkilerinde çoğu zaman Japonya safında yer alması da Rusya’nın yükselen Çin’i dengeleme kaygısı nedeniyle kaynaklanmaktadır. Mesela Rusya’nın Pasifik Okyanusu’na indirmeyi düşündüğü petrol boru hattının güzergahlarının Çin üzerinden geçmesi planlanmışken, Çin güzergahı by-pass edilmiş ve Japonya ile işbirliği yapma kararı alınmıştır.  

Pekin’in Moskova’nın arka bahçesi sayılan Orta Asya ve Kuzey Kutbu’ndaki ekonomik ve ticari faaliyetleri uzun zamandır Putin için bir tehdit oluşturuyor. Fakat 2014 yılında Kırım’ın ilhak edilmesi nedeniyle ağır yaptırımlara maruz kalan Rusya, finans ve ekonomik kalkınma yardımı için Pekin’e yönelmek zorunda kalmıştır. Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesinden sonra Çin’e gereğinden fazla yakınlaşması ve Çin’e pek çok konuda aşırı bağımlılığı pek çok Rus eliti de rahatsız ediyor. Örneğin ünlü Rus siyaset bilimci Aleksandr Dugin, Çin’i Rusya’nın çıkarları için tehlike olarak görenlerin başında geliyor. Rusya’nın Çin ile şu anki yakınlaşmasını taktiksel bir yakınlık olarak değerlendiren Dugin, Çin’i hem Rusya hem de Orta Asya ülkeleri için hayati bir tehdit olarak tanımlamaktadır. Ayrıca, ABD’nin dahi iki devlet arasındaki ittifakı kendisine yüksek seviyeli bir tehdit olarak algılamadığını ifade edebiliriz. Trump’ın eski Savunma Bakanı James Mattis daha önce yaptığı bir açıklamada uzun vadede Çin ve Rusya’nın müttefik olarak kalamayacağını düşündüğünü ifade etmişti. Yine ABD’deki birçok düşünce kuruluşu Rusya ve Çin arasındaki rekabeti yazıp, iyi ilişkilerin uzun süreli olamayacağını vurgulayan raporlar yayınladılar.  

“Çin ve Rusya arasındaki iyi ilişkiler işin görünen kısmı fakat görünmeyen tarafta iki ülke arasında büyük bir jeopolitik rekabet bulunuyor.” 

Sonuç olarak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz, Çin ve Rusya arasındaki iyi ilişkiler işin görünen kısmı fakat görünmeyen tarafta Çin ve Rusya arasında büyük bir jeopolitik rekabet bulunuyor. Yani her şey öyle kameralar önünde pancake pişirmek kadar tozpembe değil. Çin ve  Rusya, her ne  kadar ittifak halinde görülüyor olsa da her iki ülkenin birbiriyle yaşadığı önemli sorunlar ve farklı stratejik hedefleri var. Çin’in ekonomik, Rusya’nın ise askeri alanda ABD tehdidine karşı ortak bir tavır sergilemeye çalışmasına rağmen, iki ülke arasındaki ilişkilerin NATO türünden bir ittifaka evrilmeyeceği ve Rusya’nın Batı ile ilişkilerini yumuşatması halinde Çin ile ilişkilerin farklı bir boyuta kayabileceği oldukça olası duruyor. 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir