Ankara’da 1925 yılında Ankara Hukuk Mektebi (Ankara Hukuk Fakültesi) açıldı. Bu hukuk okulu laik öğretim yapmak amacıyla kurulmuştu. Mustafa Kemal Atatürk eski hukuku kökünden bertaraf etmek amacını taşıdığını ve bu teşebbüste duyduğu mutluluğu başka hiçbir girişimde yaşamadığını 1925 yılında açıklamıştı. Ankara Hukuk Mektebi ilk mezunlarını 1928 yılında vermiştir. Bu okulda erkek ve kadın öğrenciler bir arada eğitim görüyordu. 1940 yılında 3 yıl olan hukuk öğrenimi süresi 4 yıla çıkarılmıştır. Cumhuriyetin 1923 yılında kuruluşundan sonra kurulması düşünülen ilk yüksek öğretim kurumunun hukuk fakültesi olması tesadüfi değildir. Yeni bir toplumu yeni bir hukuk düzeni ile oluşturmak amacı dikkatle göz önünde bulundurulmuştur. Günümüzde hukuk fakülteleri ders programlarında yenileşmeyi ve modernleşmeyi sağlamak üzere seçimlik ders sayısını çoğaltmak eğilimi dikkati çekmektedir. Hem Avrupa’da hem Amerika’da hukuk fakültelerinde seçimlik derslere giderek önem ve ağırlık verilmektedir. 2000'li yıllardan itibaren ise değişen ve gelişen toplum içerisinde hukuk eğitimi lisans düzeyinde yetersiz kalmaya başlamış dolayısıyla lisans üstü, master ve doktora çalışmalarına önem verilmesi bir zorunluluk olarak kendisini göstermektedir. Günümüzde hukuk eğitimi diplomasının master ve doktora diplomaları ve dereceleri ile desteklenmesinin bir zorunluluk haline geldiği dikkati çekmektedir.

Güncel olarak ne durumdayız peki?

Ülkemizde hukuk eğitimi dört yıldır, vakıf üniversitelerinde (pek çoğu üstünkörü olmak üzere) bir yıl İngilizce hazırlık şartı da vardır. Onlarca yıldır yapılan “Dört yıl çok kısa, ya önce bir lisans eğitimi alınıp öyle hukuk okunsun — Amerikan modeli — yahut bir yıl felsefe, tarih, iktisat eğitimi alınıp öyle hukuk okumaya geçilsin” eleştirilerine kulak tıkandığından ilk yıldan pat diye ciddi bir hukuk eğitimine başlanır. İlk yıllarda teorik ve genel hukuk eğitimi verilir, üçüncü ve dördüncü yıllarda yavaş yavaş usul (davanın yürütülüşü) eğitimi verilmeye başlanır. Mezun olanlar arasında yaygın bir “bir şey öğrenmemişiz” hissi vardır. Zira gerçekten o yaşlarda insanlar dört senede pek hukuk öğrenememektedir. Birçok boşluk meslek hayatında, internet aramalarıyla, hukukçu forumları yardımıyla doldurulur. Akademiye en yatkın hukukçular birkaç kitap edinir, okurlar, o kadar.

Hukuk fakültelerinin sosyal atmosferi Türkiye çapında, diğer fakültelere göre, kurudur. Hukuk öğrencileri kültüre sanata genelde zaman ayırmaz. Son yıllarda tek tük mesleki gelişim aktiviteleri (Moot Court, MUN, münazara) yapılır olmuştur. Öğrenci kitlesinin ekseriyeti fakülte-kütüphane-ev arasında yaşamakta ve boş zamanlarında dörderli gruplar teşkil edip kart oyunları oynamaktadır. Dünyadaki örnekleriyle kıyaslanınca Türk hukuk öğrencileri sosyal gelişim açısından (genel olarak) acınası durumdadır. Hukuk öğrencilerinin bir kısmı derslere neredeyse hiç gitmeden sınıf geçmekle övünmektedir, fakat bu durumun onların mesleki ve sosyal gelişimini sınırladığının, bunun yanında fakültenin sosyal çevresini kuraklaştırdığının farkında değillerdir.

Yorum

Ülkemizde sadece hukuk fakülteleri öğrencileri değil, diğer fakültelerde okuyan öğrenciler de, üniversite eğitimi ve öğrenimi yapabilmek için gerekli alt yapıya ve donanıma sahip değillerdir. Zira orta ve lise eğitimi ve öğretimi, öğrencileri üniversiteye hazırlama konusunda son derece yetersizdir. Buna göre Türkiye’de asıl çöken ve kimlik bunalımı içinde olan ilk-orta-lise eğitimi olmakla, öncelikle bu eğitim aşamalarının yeniden yapılandırılması gerekir. Gerek dershanelere (özel etüt merkezi vs.) ihale edilmiş olan, gerekse okullarda uygulanan eğitim sistemi, teste ve ezbere dayalı bir sistemdir. Bu sistem bütünüyle öğrencilerin test sorularını daha hızlı ve doğru cevaplandırma becerilerinin geliştirilmesi üzerine kuruludur. O nedenle ve ivedilikle mevcut sistemden vazgeçilmesi, tümevarımcı Sokratik bir modele, yani araştırma, sorgulama, analiz, eleştiri yapabilme becerilerinin yanı sıra, sözlü ve yazılı anlatım yeteneklerinin geliştirilmesi üzerine kurulu bir modele geçilmesi, eskiden olduğu gibi lise eğitimine lise bitirme/bakalorya sınavının getirilmesi gerekir.

Diğer taraftan üniversitelerin geleneksel işlevleri, öğrencilerin kültür miraslarını tanımalarını, kendi zihinsel ve yaratıcı becerilerini kavramalarını, onların insan olarak sorumluluklarını bilen kişiler olarak, yani birer birey olarak yetişmelerini sağlamaktır. Yine üniversite eğitimi sadece bir diploma ve meslek sahibi olmaktan ibaret de değildir. Aynı zamanda kişinin kendisini her yönden geliştirmesi, oldurması demektir. Bunu sağlayabilmesi için öğrencilerin sinemaya, tiyatroya, operaya, konserlere, sergilere, müzelere gitmeyi, kitap ve gazete okumayı bir alışkanlık ve zevk haline getirmeleri gerekir.

Soruna hukuk eğitimi ve öğrenimi yönünden yaklaşıldığında, yukarıda ifade edilenlere ek olarak şunları söylemek gerekir; Hukuk fakültelerine öğrenci kabulü, doğrudan fakültelerin kendilerinin yapacakları sınava bırakılmadır. Bu sınav, test usulü değil, hukuk öğrenimi yapmaya aday bir öğrencide bulunması gereken sözlü/yazılı anlatım yeteneğini, genel kültür düzeyini, analiz-sentez yapma, sorun çözme becerisini ölçecek ve değerlendirecek biçimde yapılmalıdır. Giriş için asgari puan/taban puan uygulaması getirilmelidir. Hukuk fakültelerini ikinci fakülte haline getirmek, yani herhangi bir alanda lisans öğrenimi görmüş olanları hukuk fakültelerine kabul etmek yönüne gidilmelidir. Böyle bir düzenleme, pek çok kişi ikinci bir tahsili göze alamayacağı ve sadece avukat, yargıç, savcı, akademisyen olmayı pozitif hedef olarak seçenler hukuk fakültesine gideceği için beraberinde kaliteyi getirecektir. Bu düzenlemenin bir diğer yararı da, yukarıda sözü edilen meslekleri icra etme yaşının yukarıya çekilmesini ve buna bağlı olarak bu mesleklere olgun ve nitelikli kazanımlar getirilmesini sağlamasıdır. Hukuk eğitim ve öğretimi için şimdi olduğu gibi dört yıllık bir süre yeterlidir. Ancak ister dört yıl olsun ya da beş yıla çıkarılsın, isterse hukuk öğrenimi ikinci fakülte olsun, her ikisinde de mezuniyet sonrasında avukatlık, hakimlik, savcılık gibi klasik mesleklerin icra edilebilmesi için mutlaka devlet sınavı konulması gerekir. Bu sınav hukuk fakültelerindeki eğitime kalite standardı getireceği gibi klasik mesleklerin icra edilmesinde de kalite bütünlüğü sağlayacaktır. Yine hukuk fakültesi sayısının sınırlandırılması, ihtiyaç kadar fakülte açılması, hukuk fakültelerine alınacak öğrenci sayısının ihtiyaca göre belirlenmesi ve mutlaka azaltıl­ması gerekir. Hukuk fakültelerinin sahip olması gereken fiziki koşullar ile gerekli diğer standartların önceden tespit edilmesi, bu standartlara sahip olan üniversitelere Türkiye Barolar Birliği’nin ve hukuk fakültesinin açılacağı il barosunun görüşü de alınmak suretiyle fakülte açma izni verilmesi, mevcut üniversite ve fakültelerden kendilerini bu standartlara uydurmalarının istenilmesi, bunu sağlayamayanların ise kapatılması gerekir.

Yazımızın vücut bulmasında katkıları olan; Av. Vedat Ahsen ÇOŞAR'a, Prof. Dr. Adnan Güriz'e ve Onur Çağdaş Artantaş Beyefendi'ye teşekkürü borç bilirim.

Günün Sözü: "Adalet olan yere kim sığınmaz ki?"


Av. Mehmet Batıkan BAYKOCA