23 Eylül 2018 23:34

Gaye Boralıoğlu'dan 'bir intikam romanı': Dünyadan Aşağı

Yazar Gaye Boralıoğlu ile 'Bir intikam romanı' olarak nitelediği 'Dünyadan Aşağı' romanını konuştuk.

Fotoğraf: Ümit Kıvanç

Paylaş

Şerif KARATAŞ
İstanbul

Yazar Gaye Boralıoğlu'nun yeni romanı Dünyadan Aşağı, tarihi çok eskilere dayanan baba-oğul çatışmasının günümüzdeki halini el alıyor. Barolıoğlu, romanı için “Bugün şikâyet ettiğimiz pek çok şeyin müsebbibi olan zihinden aldığım intikamdır. Bu anlamda bir intikam romanı olduğunu söyleyebilirim” ifadesini kullanıyor. Boralıoğlu, İletişim Yayınlarından çıkan romanıyla ilgili sorularımızı yanıtladı.

İçinden geçtiğimiz siyasal iklimi göz önüne aldığımızda, Dünyadan Aşağı romanınızı aşağılara doğru giden memleket halinden bir kesit olarak okumak mümkün mü?

Dünyadan Aşağı’ya bakarak zamanın ruhunu okumak mümkün diyebiliriz belki. Çünkü memleket hali deyince siyasal, toplumsal olaylardan bir kesit okuyacağız gibi anlaşılabilir. Dünyadan Aşağı her şeyden önce bir karakter romanıdır. Oldukça riyakâr, kendine Müslüman, hevesli ama sebatkâr olmayan, dertli ama sebeplerini hep başkalarında arayan Hilmi Aydın’ı anlatır. Bir okurum, “Hilmi Aydın aynada görmek istemediğimiz yüzümüz,” demişti. Pek çoğumuza sirayet etmiş olan vasat halleri, günümüzün hemen yan yollara sapı veren kolaycı zihniyetini konu alır Dünyadan Aşağı. Öte yandan modern toplum hayatının ittiği baş edilmesi zor yalnızlık duygusu, kadim baba-oğul ilişkisinin zamanımızdaki ifadesi de kitabın çerçevesinin içinde yer alır. Dünyadan Aşağı bugün şikâyet ettiğimiz pek çok şeyin müsebbibi olan zihinden aldığım intikamdır. Bu anlamda bir intikam romanı olduğunu söyleyebilirim.

Romanın başkahramanı Hilmi Aydın’ın hikayesi, günümüzde ataerkil anlayışı temsil ederken yine romanın kadın karakteri Nihan’ın üzerinde ataerkil toplumun kadın kimliği üzerindeki etkilerini görüyoruz. Bu bağlamda neler diyeceksiniz?

Erkek şiddetini, görünür erkek egemenliğini dillendirmek belki bir nebze daha kolay. Ama iş bununla kalmıyor. Günümüz erkeklik halinin kadının üzerine çöken, tarifi zor, inkâr ve sahteliklerle dolu ağır bir yükü var. Fark edilmesi, tarif edilmesi, başa çıkılması daha zor olan gizli bir şiddet bu. İnsanda vicdan yükleri bırakan, şüpheye düşüren, ikircikli bir şiddet. Belki bu cümleler çoğu erkek için pek bir şey ifade etmeyecektir ama kadınların çoğu çok iyi tanıyor. Ben Hilmi Aydın üzerinde bu tür bir erkek halini resmettim.

Romanınızda kadın cinayetleri, Roboskî Katliamı, iş cinayetlerine dair gelişmelere dair kesitler yer alırken, Hilmi Aydın karakteri üzerinden vurdumduymazlığa işaret ediyorsunuz. Vurdumduymazlığa vurgunuzun nedenini açar mısınız?

Bu kısmı abartmamak lazım. Sadece kısa bir bölüm. Babasıyla hesaplaşan bir oğlun, duyarsızlığından ötürü babasına kızgınlığını dışa vurduğu cümleler. Romanın ana meselesi olmasa da karakterin niteliğini tamamlayan bir unsur. Bana soracak olursanız, vasatlığın ve konfor sevdasının vazgeçilmez sonuçlarından biri vurdumduymazlık. Aman bana bir şey olmasın da ne olursa olsun mantığı, insanı kabalaştıran, acımasızlaştıran, vicdanları kör eden bir mantık. Zaten vicdan kelimesi de neredeyse tedavülden kalkmak üzere. Vicdan, merhamet, diğerkâmlık...

‘YAZDIĞIM HER ŞEYİ GÖZÜMDE CANLANDIRIRIM’

Senarist kimliğiniz de var. Bu kimliğiniz romanın şekillenmesine etkisi oldu mu?

Mutlaka olmuştur. Senaryoda iki şey çok önemlidir: Birincisi kurgu, ikincisi diyaloglar. Bu iki konuda da senaryo yazdığım zamanlarda çok pratik yapma imkânım oldu doğal olarak. Bir hikâye nasıl akıcı hale getirilir, nerelerde insan tökezler, bir karakteri yaratırken nasıl tutarlı olursunuz, onun dünyasını, dilini nasıl kurarsınız bu konuda epeyce deneyim edindim. Aslında bütün romanlarımda ve öykülerimde de bu deneyimin izleri vardır. Bir de tabii görsel düşünme alışkanlığı var. Bu bana senaryo yazarlığının kazandırdığı bir deneyim mi, yoksa zaten böyle düşündüğüm, hayallediğim için mi senarist oldum tam bilemiyorum ama ben yazdığım hemen her şeyi gözümde canlandırırım. Sanırım bu nedenle de eleştirmenler sıklıkla kitaplarımdaki sinematografik anlatıma vurgu yaparlar.

GAYE BORALIOĞLU HAKKINDA

Gaye Boralıoğlu, gazeteci, reklam yazarı ve senaryo yazarı olarak çalıştı. Atıf Yılmaz’ın yönettiği “Eylül Fırtınası” filminin senaryosunu yazdı. İlk kitabı Hepsi Hikâye 2001’de, fotoğraflar üzerinden kurguladığı romanı Meçhul 2004’te, Aksak Ritim 2009’da, Mübarek Kadınlar 2014’te yayımlandı. Bir gençlik romanı olan İçimdeki Ses, 2013’te çıktı. Kitapları ve öyküleri çeşitli dillere çevrildi. Mi Hatice adlı öyküsü kısa film olarak çekildi ve çeşitli festivallerde ödüller aldı. Aksak Ritim ile 2011 Notre Dame de Sion Edebiyat Ödülü Mansiyonu’nu, Mübarek Kadınlar ile 2015 Yunus Nadi Öykü Ödülü’nü kazandı. Almanca’da Der Fall İbrahim adıyla yayınlanan Meçhul romanı 2017 Frankfurt Kitap Fuarı’nın Satırlar Arasında programına seçildi.

ÖNCEKİ HABER

İsyan günlerinde cinayet

SONRAKİ HABER

Tarihin en eski çizimi Güney Afrika'daki Blombos Mağarası'nda bulundu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...