Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Her şehre en az bir üniversite açtık.
Hatta bazılarına onlarca...
İstanbul’daki üniversite sayısı 50’yi aştı!
Sayıları 200’e yaklaşan üniversiteler, ilime, bilime, teknolojiye, Ar-Ge’ye duyduğumuz sevdadan mı, yoksa altın yumurtlayan tavuk olduğu için mi açıldılar?
Eskiden politikacılardan fabrika, askeri birlik, şehirler arası yol istenirdi.
Bugün ise ilk sırada üniversiteler geliyor...
Hemen her yıl 20-30 üniversite açıyoruz.
AB ülkelerinin pek çoğunda son 50 yılda açılan üniversite neredeyse yok gibi.
Daha da önemlisi, onlar doktora eğitimi için en az 30 yıl sabrederken, biz daha ilk mezunlarını vermeyi bile beklemiyoruz.
Öğrenci sayısı ona katlanırken, öğretim üyesi sayısı adeta yerinde sayıyor.
Bırakın öğrencileri, profesörlerimizden yabancı dili olmayanların sayısı, tahminlerin çok üzerinde!..
Ha, son bir hatırlatma: İşsizler sıralamasının en tepesinde üniversite mezunları var!
Peki o zaman, niye hemen her ay, hâlâ birkaç yeni üniversite açılıyor?
Bu konudaki görüşümüzü paylaşmadan, gelin önce, idealist genç bir akademisyenin tespitlerine ve isyanına kulak verelim:
Seçim yatırımı!
“Şu sisteme bir çözüm arayan yok mu diyerek Google’a ‘üniversitelerde kalite’ yazarak aratınca yazınızı gördüm.
K. Üniversitesi bana sorarsanız, bilim değil, rezillik yuvası.
Malumunuz, eski rektörümüz milletvekili adayı oldu.
Çünkü uzun hikâye ama kısaca, ufacık üniversiteye 50 bin öğrenci alıp, şehirdeki halkı zengin etmeyi başardı.
Her öğrenci şehirde günde 30 TL harcasa, (yurt dahil) siz düşünün şehre akan parayı.
Rektörümüzün, eğitimmiş, şuymuş buymuş hiçbir şey umurunda değildi.
Eğitimi, bilimi, üniversiteyi, siyaset kariyerine feda etti.
Şu anda, biz bu rezilliği, idare etmeye çalışıyoruz.
Yeni rektör, öğrenci sayısını azaltacağım deyince, ilk itiraz yine siyasilerden geldi ve yine başarısızlıkla sonuçlandı.
Lanet olsun böyle sisteme vergilerimizi zehir ettiler.
Mühen- dislikten mezun olacak öğrenciye kg ile N farkını sordum, bilemedi ve böylece de mezun oldu.
Bu öğrencinin devlete yıllık maliyeti yaklaşık 40 bin TL.
Biz, bir hiç için mi bu 40 bin TL x 4= 160 bin TL harcadık?
4 yılda bitiremediğini, düşündüğünüzde bu masraf, daha da katlanıyor tabii ki.
Şu üniversiteler özelleşsin istiyorum artık.
Sesimiz de çıkmıyor, Taksim’de kendimi yakacağım.
Nedir bu yahu?
Meslek liselerinden beter bir haldeyiz.
Hâlâ 2023 hayali kuruyoruz!
Ufacık üniversitenin, ufacık fakültesinde, yeni yeni bölümler açılıyor.
Bir tane bile laboratuvarı yok üniversitenin adam gibi.
YÖK buna nasıl onay veriyor?
Biraz isyankâr bir yazı ama inanın birçok ifademi yumuşattım.
İnanın kafayı yememek elde değil!..”
Kim dur diyecek?
Üniversiteler aklın ve bilimin Kâbe’si olması gerekirken, deprem fay hatlarının üzerine, tarım arazilerinin göbeğine, kuş uçmaz kervan geçmez dağlara üniversiteler kurduk.
Üniversitelerin kırk tane misyonu varsa, yarısını göz ardı ettik.
Verdiğimiz diplomaları, bırakın başka ülkeler, kendimiz bile kabul etmedik.
KPSS gibi deli saçması sınavlarla, mezunların yeterliliklerini, bir kez daha sorgulamaya çalıştık.
Üniversitelerin bilim, özgür düşünce, araştırma, kalite ve en önemlisi de toplumsal sorumlulukları unutuldu gitti.
YÖK’ün kurulurken değil de sonradan kalite arayışına girmesi, üniversitelerin hemen her konudaki suskunlukları, dünya sıralamalarında neredeyse hiç yer almayışımız, mezunların donanımlarının yerlerde sürünmesi biraz da bu yüzden!..
Peki, durumun farkında mıyız?
Çitayı yükseltmek için bir arayış içinde miyiz?
Keşke, evet diyebilseydik...
Özetin özeti: Her şey gibi üniversiteleri de sıradanlaştırdık. Onların yetiştirdiği mezunlar da sıradanın sıradanı. Ama hâlâ geç kalınmış değil!..