23 Temmuz 2019

F-35 mi, S-400 mü, ABD mi, Rusya mı?

F-35 savaş uçaklarını ya da S-400 füzesavarlarını Türkiye kime karşı kullanacak?

Aylardır dibi sonu gelmez bir tartışma yürüyor: S-400 mü, F-35 mi?

Şu meslekte dış haberler servisi çalışmadığım tek bölüm. Yıldız falı da yaptım, çapraz bulmaca da. Ama dış haberler bölümünden hep uzak durdum. Politika’da Bilge Dicleli, Milliyet'te Sami Kohen, Cumhuriyet'te Ergun Balcı ile yarışacak değildim ya. Haddimi bildim, çalıştığım gazetelerin dış haberler servisine sadece kahve içmeye gittim...

Ama şu S-400, F-35 itiş kakışında neyin ne olduğunu da anlamadan yazmak olmaz. O yüzden oturdum T24'den başlayıp mesleki yetkinliğine ve dürüstlüğüne güvendiğim hemen bütün meslektaşlarımın yazdıklarını okudum.

Vay be. Ne çok yazılmış, ne kadar ayrıntılı ele alınmış. Hepsini okudum. Bir süre "okumak" fiili ile arama mesafe koyacağım.

O kadar okudum ama soruma cevap bulamadım.

Ben yalın, hatta fazla yalın bir sorunun peşindeyim:

F-35 savaş uçaklarını ya da S-400 füzesavarlarını Türkiye kime karşı kullanacak?

Türkiye'ye saldırılması olasılığı var da ülkeyi savunmak için mi bunlara ihtiyacımız var?

Peki 2,5 milyar dolarlık füze savunma sistemi (S-400) ve her biri 80-90 milyon dolarlık F-35 peşinde koşulmasına yol açan bir saldırı tehdidi sahiden var mı ve nereden geliyor bu tehdit?

Buyrun bir sınır turuna: Bulgaristan, Yunanistan, Suriye, Irak, İran, Gürcistan, Azerbaycan... Bu ülkelerden hangisinin Türkiye'ye saldırma olasılığı var ve bu olasılık ne kadar ciddi?

Yoksa "misak-ı milli sınırları" dışında fetihlere niyetliyiz de o yüzden mi bu savaş aygıtları bize lâzım?

Geçelim.

*   *   *

Ne kaldı?

Kürtler.

Dört ülkeye (Türkiye, Irak, Suriye, İran) yayılmış 30 milyonluk "devletsiz" bir halk.

Irak Kürdistan'ında özerk bir Kürt yönetimi var. Başında da Barzani ailesi. Irak devleti tarafından tanınmış, kendi bayrağı olan bir özerk yönetim. Son günlerde oradan gelen turistleri Trabzon'daki Ogün Samastlar, Yasin Hayaller linç etmeye kalkıştılar ama aslında Barzani yönetimi ile Türkiye ilişkileri ballı börekli yürüyor. Yani o taraftan bir saldırı tehlikesi yok.

Türkiye sınırı boyunca uzanan Suriye Kürdistan'ında 1,8 milyonluk bir kitle oluşturan Kürtler de özerklik peşinde. Bir ulus-devlet kurmayı defalarca reddettiler, kanton biçiminde örgütlenmiş güçlü bir özerklik istiyorlar.

Oradan bir saldırı gelir mi? Aklım ermiyor. Diyelim özerklik iddiası hileli, aslında Türkiye sınırını boyunca bir ulus-devlet kurmaya niyetliler. Diyelim öyle (öyle değil ama, diyelim öyle) Türkiye'ye nasıl bir askeri donanımla saldıracaklar ki onlara karşı o çok gelişkin  S-400'lere gerek duyulsun?

Yani bunu da geçelim.

İran Kürdistan'ı mı dediniz? Valla bildiğim kadarıyla onlar var olan Kürdistan eyaleti için İran'daki bütün Kürt kentlerini içerek bir genişleme talep etmekteler. Daha ötesine ilişkin bir belirti yok.

Ne kaldı?

Türkiye Kürtleri.

Gerçi Abdullah Öcalan Orta Doğu'ya ilişkin tezlerinde bir Kürt ulus-devleti kurma hedefini reddetti. Dahası bir Kürt ulus-devleti kurma niyetlerinin olmadığını anlatmakta Selahattin Demirtaş'ın dilinde tüy bitti. Kaldı ki Türkiye Kürtlerine karşı S-40 kullanmak ya da F-35'le tepelerine çökmek gibi bir askeri proje akla uygun olabilir mi ?

Eee, öyleyse benim sorunun cevabı ne?

Türkiye niye S-400'ler ediniyor, F-35'lerin peşini bırakmıyor?

Kime karşı ve neden?

*   *   *

Yazının başında söyledim, dış politika benim aklımın erdiği bir alan değil. O yüzden sorunun cevabını bilen varsa anlatsın da öğreneyim.

Çünkü bu aşırı gelişkin savaş aygıtlarını edinme çabası Türkiye'de ister istemez "Amerika mı, Rusya mı" sorusuna ebelik etti ve henüz tam başlamasa da bu soru ister istemez gündeme oturacak.

Bir başka ülkenin kucağına oturmayı veri kabul eden ve "Acaba hangisinin kucağına otursak" sorusuna cevap arayan bir tartışma bizden uzak olsun.

Kısa bir cevap yeterli: Kendi kendimizin kucağına oturmaktan daha iyisi, daha onurlusu, daha tehlikesizi, daha akıllıcası yok.

Yanlış mı?

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bitirilmeyen bir Tırmık ve bir kişisel not

Hiç günü kurtarmak için yazmadım. Bundan sonra da yazmam

Reis boşa koysa dolmaz, doluya koysa almaz

Reis'in derdi büyük. Eğer "Seçim zamanında yapılacak" sözünü ve iddiasını yalayıp yutmayacaksa Anayasa'yı değiştirmek zorunda. Anayasayı değiştirmeye ise Meclis'teki AKP ve MHP milletvekillerinin sayısı yetmiyor. O zaman geriye tek seçenek kalıyor. Erken seçim

Bir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden

MHP Başbuğu partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuştu. Valla kampa katılan MHP yiğitleri ne düşündüler bilemem. Zaten düşündükleri olumsuzsa dile getirmek MHP çatısı altında pek mümkün değildir. Parti disiplini değil, Başbuğ disiplini olsa gerek. Ama ben elbette her türüyle milliyetçiliğe, dolayısıyla MHP’ye de, onun Başbuğ’una da çok ama pek çok uzağım, öyleyse Başbuğ’un sözleri üstüne düşündüklerimi dile getirebilirim