BASKIN ORAN

Baskın Oran

İÇLİ DIŞLI

“Eyy Lepuvancılar!” olayı ne sonuç verecek?

Bu durumda bal gibi yargılarız Fransız gazetecileri. Yargılarız da, bırakın siyasal sakıncaları, birazcık hukuksal imkansızlık var, oradan devam edelim

Daha önce de 24.05.2018 tarihli sayısında kapak yapıp “Le Dictateur” diye başlık atmış, altına da “Erdoğan nereye kadar gidecek?” yazmıştı. 

Ünlü Le Point dergisi bu sefer “Eradicateur” (Kökünü kazıyıcı) diye bir kapak yaptı ve altına da,  “Kürtleri katletmesine -ve Avrupa’yı tehdidine- seyirci mi kalacağız?” dedi .

CB Erdoğan da, herhalde, ‘Geçen sene dava açmadım diye şımaran bu küffara artık haddini bildirmek lazım. Öyle bırakmam onu!’ demiş olmalı ki, bu sefer suç duyurusunda bulundu.

***

Bence, CB Erdoğan’ın izlediği mantık kendi içinde tutarlı:

1) Kendisinin en önem verdiği konulardan biri kendi vatandaşlarına hakaret davası açmak olduğu için, yabancılara haydi haydi açacak. Geçen yılki bilgilere göre 26.115 vatandaşa hakaret davası açtı; hatta bunların arasında “Benzini boş verin, dünyanın en pahalı cumhurbaşkanı bizde” diye Facebook’tan paylaştığı için 28 ay ceza almışı bile var . Son olarak, CHP’nin PM üyesi 60 kişi de listeye eklenmiş durumda

2) Muhalifleri ve özellikle de muhalif gazetecileri pek sevmiyor; Le Point’cılar da muhalif gazeteci. Türkiye’de “içeride”ki gazeteci sayısı 106 ve Nisan 2019’a kadar hüküm giymişlerin sayısı da 57 

3) Belki bir de fantezi mümkün: Gençler bilmeyebilir ama “eradike etmek” terimi (radikal yani “kök” kelimesinden geliyor, “kökünü kazımak”), Cumhuriyet’i kuranların çok önem verdiği, gerçekten başarılı olan “sıtma eradikasyonu” ve “verem eradikasyonu” bağlamında yerleşmiş bir terim. Fransız gazeteciler CB Erdoğan’ı Kürtleri sıtma ve verem kadar zararlı bulan bir kişi ilan etmiş ve bu da olayı daha hassas kılmış olmasın? 

Mantık kendi içinde tutarlı da, hukuksal durum pek öyle söylemiyor galiba. İnceleyelim:

***

Suç duyurusu, Ankara Cumhuriyet Savcılığına yapıldı. Demek ki Fransız gazeteciler Türk hukukuna göre yargılanacak. Oraya bakalım:

TCK Md. 12, “Yabancı tarafından işlenen suç” başlığı altında şöyle diyor: “Bir yabancı (…) bir suçu yabancı ülkede Türkiye’nin zararına işlediği ve kendisi Türkiye’de bulunduğu takdirde, Türk kanunlarına göre cezalandırılır (…). 

Fransız gazeteciler Türkiye’de değiller, gelmeyeceklerini de ilan ettiler. Zaten bizzat Türkiyeli muhalifler Yunan adalarına “kuş uçtu” yaparken gelmeleri de pek mantıklı sayılmaz. 

Bu durumda, suç duyurusu yapanların imdadına, bir istisna maddesi olan Md. 13 yetişebilir: “Aşağıdaki suçların, vatandaş veya yabancı tarafından, yabancı ülkede işlenmesi halinde Türk kanunları uygulanır” diyor. Sayıyor: İşkence, uyuşturucu imali ve ticareti, kalpazanlık, fuhuş. Bir de, bizi ilgilendiren, devlet başkanlarına hakaret (TCK Md. 299 ve devamı). Bu durumda bal gibi yargılarız Fransız gazetecileri.

Yargılarız da, bırakın siyasal sakıncaları, birazcık hukuksal imkansızlık var, oradan devam edelim:

***

AİHM’nin eski yargıcı Dr. Rıza Türmen’in makalesinden okuyoruz

Le Monde gazetesi 03.11.1995 sayısında, Fas’ta kralın en yakınlarının esrar kaçakçılığı yaptıklarına ilişkin bir rapor yayınlıyor. Fransa’da meşhur bir basın kanunu vardır, 29.07.1881 tarihli. Onun 36. Maddesi yabancı devlet başkanlarına açıkça yapılan hakaretleri cezalandırmakta. Le Monde’cular mahkum oluyor.

Oluyor da, açılan “Colombani/Fransa” davasında AİHM 2002’de Fransa’yı mahkum ediyor. Çünkü yasada devlet başkanlarına özel bir hukuksal koruma sağlamak AİHS Md. 10’un (ifade özgürlüğü) ihlali . Zaten bu arada Paris asliye ceza mahkemesi de aynı yönde karar vermiş, sulh ceza mahkemesi de (Türk mahkemeleri gibi Yerli ve Milli olmadığı için!) üst mahkemenin kararını uyguluyor ve mahkumiyeti iptal ediyor. 

Strasbourg Üniversitesinden Prof. Samim Akgönül’e sordum: 1881’in bu 36. maddesini Fransa 2004 tarihli yasanın 52. Maddesiyle kaldırmış. Yani, Fransa’da 2004’ten beri böyle bir suç yok. Kader. Ama başka ülkelere bakalım:

***

Basklı bir politikacı, İspanya Kralı’na,  “Kral başkomutan olduğu için işkencecilerin başıdır” diyor. 15 aya mahkum ediyorlar. Dava AİHM’ye gidince İspanya mahkum oluyor: “Kral’ın devletin simgesi olması, onu eleştiriye kapalı bir duruma getirmez. Cezanın infazı ertelenmiş olsa da, Md. 10 ihlal edilmiştir”.

2013’te CB Sarkozy’ye “Defol git, zavallı aptal” pankartı taşıyan bir kişi cumhurbaşkanına hakaretten 30 Euro para cezasına çarptırılıyor. Açılan “Eon/Sarkozy” davasında AİHM Md. 10’un ihlal edildiğine karar veriyor

***

Yabancılardan umut yok galiba, sen bize Yerli ve Milli karar bul diyorsanız yine R. Türmen’in yazısından devam edelim : 

2005’te Milletvekili Ekrem Pakdemirli CB S. Demirel’e “yalancı”, “iftiracı”, “Çankaya’nın şişmanı”, “dar kafalı” diyor, büyük bir tazminata çarptırılıyor. AİHM Md. 10 ihlaline karar veriyor

Aynı karar, 2007’de gazeteci Meral Tamer’in CB S. Demirel’i eleştirmesi üzerine verilen 16 aylık mahkumiyet için çıkıyor.

Gazeteci Erbil Tuşalp Başbakan Erdoğan’a bir yazıda “yalancı” diyor, bir diğerinde akli dengesinin yerinde olmadığını ima ediyor, tazminata mahkum oluyor, 2012’de AİHM Md. 10’un ihlali kararını veriyor.

Sanırım yetecektir. Sonuca geçelim.

***

Cumhurbaşkanı avukatlarının Le Point gazetecileri için suç duyurusunda bulunması, bu şartlarda artık nasıl bişeyse, uluslararası hukukun gerçekleri babında “kendi çalar kendi oynar”dan öteye bir anlam ifade etmemekte. Amaç, aynen Suriye “harekatı”nda olduğu gibi tamamen Yerli ve Milli tribünlere oynamak ve iki tane:

1) Milliyetçilik yaparak Türkiye içindeki “Mahşerin Dört Atlısı”nı birbirine yapışık tutmak: İslamcı AKP + Irkçı MHP + Ehlileştirilmiş Ergenekon + Ulusolcular; 

2) Milliyetçilik yaparak muhalifleri sindirmek: “Ben, elin Fransızına müdahale ettikten sonra, size haydi haydi ederim!”

(Tabii, Suriye rezaletini Türkiye’nin soykırımcı DNA’sına bağlayanlar çıkıyor ama 96 yıldır bu DNA niye tatildeydi, onu izah etmeleri biraz zor. Geçelim.)

***

Bu arada, emrinin altındaki bir savcıya uluslararası hukuka aykırı bir suç duyurusu yaptırmak sonucu Cumhurbaşkanlığı makamının saygınlığı zedelenmiş midir, millet içeride birbirine düşürülmüş müdür, bu vesileyle Avrupalılara diktayı tekrar tekrar dile getirme imkanı verilmiş midir, dışarıda devlet itibarı yara almış mıdır, bunları konuşmayalım. Çünkü eskilerin tabiriyle “zait [lüzumsuz] olur”. 

Zira Fethullah’ın yanı sıra şimdi bi de Mazlum Kobani’nin iadesini isteyeceğiz, UEFA’nın selam soruşturmasıyla uğraşacağız…

Aman, unutmadan: Bizde Md. 299’dan mahkum edilenler AYM’ye, orası Yerli ve Milli davranırsa AİHM’ye gidecek veee…