Evren'in Tarantino gerçekliği

Son kitabı “Tuhaf Şeyler Oluyor Bay Tarantino” On8 Kitap'tan yayınlanan ödüllü yazar Neslihan Önderoğlu, sorularımızı yanıtladı.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Yeni romanı “Tuhaf Şeyler Oluyor Bay Tarantino” ile okur karşısına çıkan ödüllü yazar Neslihan Önderoğlu, ismi geçen son kitabı, sinema ve gerçeklik meselesini odağına alarak, üniversiteye, sinema okumaya giden Evren’in hikâyesini anlatıyor. Bir büyük şehirden, “küçük Anadolu şehri”ne giderek sinema okumaya karar veren Evren, süregiden zamanda film karakterleri ile karşılaşacak ve kendini fantastik bir hikâyenin parçası olarak görmeye başlayacaktır. Önderoğlu, sinema üzerinden kurduğu anlatımında, yansıma mefhumunun gücüne değinirken, dilinin yalınlığı ile okuru etkisi altına alıyor. Neslihan Önderoğlu, sorularımızı cevaplıyor.

Neslihan Önderoğlu

Ana kahramanın, günlük hayatta gördüğü insanları film karakterlerine benzetiş süreci, aslında yaşamsal olarak hepimizin içinde olduğu bir gerçeklik, diye düşünüyorum. Sizi, Tuhaf Şeyler Oluyor Bay Tarantino kitabını yazmaya iten sebep bu gerçeklik miydi? Yoksa kitaptaki Evren gibi daha fantastik şeyler mi yaşadınız?

Filmler de gündelik hayattan ve bizim insanlık deneyimlerimizden türediğine göre bu alışılmadık bir şey değil. Hepimiz bizde iz bırakan filmleri ve film karakterlerini belleğimizde bir yerlere koyarız. Onlarla tanışmış ya da onların yaşadığı şeyleri yaşamış gibi hissederiz. Elbette fantastik şeyler yaşamadım. Benim bu kitabı yazmadaki temel çıkış noktam, bir sinefil olarak bende iz bırakanlara bir saygı ifadesi ve göndermeydi sadece.

Sinema okuyan bir öğrencinin gerek hayatla gerek sinemayla kurduğu ilişkinin neticesinde; aşkın, fantezinin, aksiyonun, polisiyenin, romantizmin, bilimkurgunun ve pek tabii dramın olduğu bir hikâyenin anlatılıyor oluşu, beni şu soruya yöneltti: Eserinizi, yazar olarak hangi janra yakın buluyorsunuz?

Sizin de söylediğiniz gibi aslında bunların tümü ama galiba fantastik yanı ağır basıyor. Çünkü gerçek hayatla sinema arasında bir geçişme söz konusu.

Tuhaf Şeyler Oluyor Bay Tarantino, Neslihan Önderoğlu, 156 syf., On8 Kitap, 2018.

Aslında kitap, sinemanın yanında bir büyüme hikâyesi de anlatıyor. Hayal gücü gelişkin bir karakterin ilkgençliğine odaklanan eserinizde, kendine suni bir gerçeklik yaratan Evren’in yaşadıklarını okuyoruz. Sizce insan, dünyayı yeni yeni tanımlamaya, anlamlandırmaya çalıştığı bu dönemde hayal kırıklığına uğrayıp başka bir gerçekliğin peşine mi düşüyor?

Evren, o yaş gurubundaki herkes gibi, içinde yaşadığı aileden ve ortamdan hoşnut olmayan, içe dönük, fazla sosyal olmayan bir karakter. Belki sinema ile bu kadar ilgilenmesinin, giderek onu hayatının merkezine oturtmasının en büyük nedenlerinden biri de bu. İzlediğimiz her film aslında konuk olduğumuz yeni bir hayat şekli, yeni bir hikâye ve tanıştığımız yeni karakterler değil midir? Sinema iki saatlik bir süre zarfında bizi bambaşka coğrafyalarda yaşayan bambaşka insanların başına gelen türlü insanlık hallerine konuk eder. Evren’in sinemaya bu kadar bağlı olmasının nedenini tekdüze ve sıkıcı hayatından bir kaçış yolu olmasına bağlıyorum.

Kitabınız sinemanın birey üzerindeki etkisini, o eşsiz gücünü anlatırken, karakterlerinizin sinema ile kurdukları ve birer yansımadan ibaret olduklarını yer yer unutuşları bana Godard’ın bir sözünü anımsattı: Burjuva sinemacılar gerçeğin yansımalarına odaklanırlar, biz ise bu yansımanın gerçekliği ile ilgileniyoruz. Godard’ın sözünü edebiyata uyarladığımızda, sizce, eserinizde gerçeğin yansımalarına mı odaklanıyorsunuz, yansımanın gerçekliğe mi? Eserinizin, sınıfsal pozisyonunu nasıl tanımlıyorsunuz?

Godard’ın o sözünü biliyorum ve gerçekten çok sevdiğim bir yönetmendir. Sevdiğim bir sözü daha var; “Eğer yaşamaya hakkım olduğuna inandığım hayatı yaşayabilseydim, film ya da sanatla uğraşmazdım” diyor Godard. Yani sinemanın bir kendini ifade ve iletişim aracı olduğuna o da inanıyor. Bu demektir ki, aslında yansımanın gerçekliğine odaklanıyoruz. Benim de yapmaya çalıştığım şey buydu.

Kitapta, Evren’in sinema okumaya gittiği “küçük Anadolu şehri”nin ismini hiçbir şekilde belirtmiyor olmanızın sebebi neydi? Derdiniz, sinemanın ve edebiyatın yer yer biçimlendiği distopik atmosfere daha yakın bir anlatım kurmak mıydı, yoksa karakterin başına gelenleri, karşılaştığı enteresan kişilikleri bir şehrin insanlarına atfetmiş gibi görünmemek miydi?

Evet şehrin adını belirtmek istemedim. Aslında nedense başlangıçta benim kafamda Evren Eskişehir’e gitmişti. Fakat sonradan okurun herhangi bir yerle bağlantı kurmasını doğru bulmadım. Çünkü bunun olanlarla hiçbir ilgisi yok. Dünyanın herhangi bir yeri olabilir.

Şiddetin gülünçleştirilmesi, yarattığınız kurgu hızının seri ve sık olması, ana karakterin Tarantino’yu periyodik olarak anması, suç faktörünün sürekli oluşu, eserinizin Tarantino filmlerine bir saygı olarak da ortaya çıktığını düşündürüyor. Kitaba ismini de veren Tarantino, sizin için hangi anlama geliyor?

Tarantino en sevdiğim yönetmenlerden biri. Çünkü çok zeki ve yapmak istediği şeyi çok iyi biliyor ve bunu yapmayı da iyi beceriyor. Tarantino filmlerinde sıradanlık ve alışılmışlık dışında sizi şaşırtan her şey vardır. Benim kitabın bir yerinde de andığım gibi, iki tür senaryo vardır diyor Tarantino. Bir, film senaryosu. İki, gerçek hayattan daha gerçek senaryo. Film senaryosunun gerçek dışı olduğunu iddia etmişti. Pulp Fiction ya da Reservoir Dogs filmlerinin gerçek hayattan daha gerçek olduğunu düşünüyordu.

Olayları anlatış biçiminiz, kullandığınız dil, eserinizin hitap ettiği kitlenin ilkgençliğini yaşayan insanlar olarak düşündürdü bana. Anlatılan hikâye yetişkinlere de hitap etse de, gerek karakterin yaşama bakış açısı, gerek muziplikleri, gerekse dili kullanış biçiminiz, eserinizin gençlere yönelik olduğu izlenimini yarattı. Yazmaya başlamadan önce, aklınızda belirli bir yaş aralığı var mıydı? Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Ben çocuk kitapları hariç yaş kısıtlamalarına inanmayan biriyim. Yani evet, genç bir kahramanın ağzından anlatılan bir hikâye var romanda ama bunu ille de gençler okumalı anlamına gelmez ki bu... Çok küçük yaşlarda klasikleri okumuş biri olarak söylüyorum bunu. Ayrıca kendi çocuklarım da aynı yollardan geçtiler. Her yaştan okur kitlesini düşünerek yazdım ama anlatıcının yaşı nedeniyle belki gençler daha çok ilgi gösterir ve böylece sinema ile tanışıklıkları güçlenir.

Bu aralar neler yapıyorsunuz? Hazırladığınız yeni bir çalışma var mı?

Üstünde çalıştığım bir öykü dosyası var ama kısa dönemde hazır olacak gibi görünmüyor. Milliyet Sanat dergisinde her ay yazmaya başladığım bir köşem var.