İnsanoğlu hayatını yalnız başına sürdüremez.
Kalbine karşılık bir kalp bulmalı ki, sevinçlerini paylaşsın, kederine ortak olsun.
Dolayısıyla evlilik ve aile hayatı zarurî bir sonuç olarak karşımıza çıkmaktadır.
Aile hayatının huzur ve mutluluğunun sürekliliği de ancak, hak, hürriyet, vazife ve sorumluluklarının şuuruna varıp ifa ederek sağlanabilir.
İnsanoğlu, yaratılışı itibarıyla evvelâ kendisini düşünür, daima kendisinden yana yontar. O halde, hak, hürriyet, görev ve sorumluluklarının ölçü ve sınırını kendisi belirleyemez, çizemez. Kendisinden üstün bir merci lâzımdır.
O merci de din / iman esaslarıdır. İman esasları ve İslâm ahlâkıyla nefsini eğitip terbiyeli fertleri, mutlu aileleri oluşturdular.
O halde, bir furya halini alan boşanmaların önlenebilmesi, en azından asgariye indirilebilmesi için öncelikle hayatı anlamlı kılan, bu fani hayatı sonsuz hayata eklemleyen; kaynaştırıcı ve birleştirici olan iman esasları ve Kur’ân ahlâkı zihinlerde tesbit edilmelidir.
İnanç ve fikir boyutu ibadetlerle de pratiğe geçirilip, nefsimizi terbiye ederek hayata yansıtmalı. Ve aynı zamanda ahlâkî değerlerle aile hayatı süslendirilmelidir.
Gayet tabiî ki, tabiî ki, değişen ve gelişen hayat şartlarına göre bilgi ve eşyalarımızı yenilediğimiz gibi, imanımızı da sürekli bilgi, ilim, tefekkür ve zikirle yenilemeliyiz.
Araştırmalar, ilmî veriler de evlilerin, aile hayatı yaşayanların bekârlara veya boşananlara nazaran daha mutlu olduğunu ortaya koydu.
TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu), ‘’Yaşam Memnuniyeti Araştırması’’nın 2011 yılı sonuçlarına göre,
● Evli olanlar olmayanlara göre, daha mutlu.
● Kadınlar erkeklere göre daha mutlu.
● Eğitim seviyesi arttıkça mutluluk da artıyor.
Evlilerin yüzde 65,5’i, evli olmayanların ise yüzde 52,9’u kendisini ‘’mutlu’’ olarak tanımladı.
● ”Mutluluk kaynağınız nedir?” sorusuna: Aile ve sağlık ilk sırayı aldı. (AA/10.03.2012.)