08 Mayıs 2024 Çarşamba
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Evet’in gazetesi

İhsan Sefa

İhsan Sefa

Site Yazarı

A+ A-

AKP yönetimi, okuyup araştırmayan kitlelerin aklını yönlendirmeye odaklanmış kandırmacaların, çeldirmelerin pervasızca yer aldığı “18 maddelik Reform” başlıklı “ evet” gazetesi bastırarak ücretsiz dağıtıma başlamış.

Gazete de birbirinin içine girmiş akıl karıştıracak başlıklarda iki ana bölüm dikkati çekmektedir bunlardan birincisi “Cumhurbaşkanlığı hükumet sisteminin ne faydası olacak” başlıklı 7 slogan, diğeri ise gazetenin ana başlığı olan “ 18 Maddelik reform” dur. Bunları sırayla irdeleyelim ve doğruluklarını test edelim.

Cumhurbaşkanlığı hükumet sisteminin ne faydası olacak sloganları:

1. Kalıcı siyasi istikrar: Kesintisiz 5 yıllık istikrar dönemi ve uzlaşma kültürü, koalisyonsuz dönem olacak.
Anayasamızın 77 nci md.sinde yapılması istenilen değişiklikle milletvekilliği süresi ile Cumhurbaşkanlığı süresinin 5 er yıl olması ve aynı anda seçim yapılması hedeflenmektedir. Aynı anda seçim yapılması ile Cumhurbaşkanının partisi vekilleri ve diğerleri olacak şekilde bir meclis aritmetiği ortay çıkacaktır. Doğal olarak bu durum da koalisyona fırsat verilemeyeceğinden kalıcı istikrarın olacağını savunmaktadırlar.

Avrupa’nın pek çok ülkesinde koalisyon hükumetleri var, hangisi kötü yönetiliyor? Hangisi gelişememiş, hangisinde iç çekişmeler var? Kaldı ki son 15 yıldır koalisyonsuz AKP yönetimi ülkeye ne kattı, çok mu başarılı oldu? Sorun koalisyonda değil. İş bilenin, liyakatin bir kenara atılıp işe göre adam değil adama göre işin, kısacası partizanlığın öne çıkmasındandır. Öte yandan seçimlerin aynı gün yapılmasına ilişkin değişiklik ile de Cumhurbaşkanı ve partisi açısından bir birine oy kaydırma avantaj sağlanmaya çalışılmaktadır.

2. Hızlı etkili bir yürütme: Daha hızlı karar alan ve daha hızlı icraat yapan bir yönetim modeli oluşacak, istikrar ortamı hızlı büyümenin teminatı olacak.

Bunu da hangi maddeye dayandırdıkları belli değil.

İlerde değineceğim denetim yetkileri elinden alınmış sesini çıkaramayan bir meclis ile Cumhurbaşkanı arasında zorunlu bir istikrar olabilir ama halk arasında istikrar nasıl olacak? Anadolu’da köyüne okul yol isteyen bir muhtar çıkar gelir vekilin kapısını çalar, vekil muhalefet kanadından dahi olsa ilgili bakanla doğrudan temas ederek gereğini yaptırmaya çalışır. Şimdi yetkisiz ve etkisiz bir vekili meclise karşı sorumlu olmayan hangi bakan dinler? Cumhurbaşkanı kendi partisinden değil ise derdini kime anlatacak o muhtar. İşler nasıl hızlı yürüyecek?

Atanmış ve meclise karşı sorumluluğu olmayan bir bakan kendini atayan Cumhurbaşkanının iki dudağı arasına bakacaktır. İnisiyatif kullanamayacaktır. Yürütülecek bir proje için sürekli Cumhurbaşkanının talimatını bekleyecektir. Tabi Cumhurbaşkanının yoğun iş yükü arasında ne kadar randevu alır ne kadar görüşebilir ve işler ne kadar çabuk yürüyebilir siz düşünün. Getirilmek istenen sistem iddia edilenin tam tersine işleri yavaşlatacak, etkili ve hızlı yürütmeye engel olacaktır.

3. Güçlü yasama, güçlü yürütme: Yönetimde çift başlılık ortadan kalkacak, yasama ile yürütme gerçek anlamda ayrılacak, hükumet kendi işine odaklanacak ve vesayet sistemi tamamen tasfiye edilecektir.

Meclisin, veto hakkını kullanarak da Cumhurbaşkanın yürütmeyi denetlemesi çift başlılık olarak değerlendiriliyor. Oysa geçmiş uygulamalara bakıldığında bu denetimlerin ne kadar yerinde ve gerekli olduğu görülecektir.

Anayasanın 104 ncü maddesinde değişiklik yapılarak Cumhurbaşkanı’na çok geniş yetkiler verilirken 109,110 ve 111 nci maddelerde yer alan bakanlar kurulunun oluşması, göreve başlaması ve meclisten güven oyu alma zorunluğu kaldırılıyor. Böylece Cumhurbaşkanına aynı zamanda başbakan olma, meclis dışından ve de meclisin onayına yani “Güven oyu” na gerek duymadan dilediği şekilde hükumet kurma ve yürütmenin başı olma imkan sağlanıyor. Bilinen anlamda “Bakanlar kurulu” ortadan kalkıyor. Bakanlar ise Cumhurbaşkanının iki dudağı arasında atanmış memurlara dönüşüyor. Böylece bakanlar kurulunu yani hükumeti denetlemek, belli konularda hükumete KHK( Kanun Hükmünde Kararname ) çıkarma yetkisi vermek, güven oyu, güvensizlik oyu ve sözlü soru gibi siyasi denetim yetkileri meclisten alınıyor. Yani yasama görevini üstlenen meclisin gücü kırılıyor, yetkileri Cumhurbaşkanına veriliyor. Millet adına yürütmeyi denetleyemeyen meclis nasıl güçlü meclis olabilir? Bu değişiklikle sorumsuz ve de denetlenemeyen yürütme ve onun başındaki Cumhurbaşkanı ile ülke sonu belirsiz maceralara götürülebilir. Vesayet sistemi tamamen tasfiye ediliyor iddiasına gelince: Vesayet sisteminden kast edilen nedir? Cumhuriyet ve onun temel nitelikleri mi? Parlamenter sistem nasıl kime baskı kurmuş? Esas vesayet, getirilmek istenilen tek adam sistemiyle oluşmaktadır.

Dolayısıyla “Güçlü yasama, güçlü yönetim” sloganı koca bir yalan olarak karşımızda durmaktadır.

4. Güçlü meclis güçlü milletvekili: Yasama asli işlevi olan yasa yapmaya ve yürütmeyi millet adına denetlemeye yoğunlaşacak.

Yukarıda anlatıldığı gibi meclisin en büyük denetim yetkisi olan Güven Oyu elinden alınıyor bakanlara sözlü soru önergesi veremiyor. Anayasanın 106 ncı maddesine yapılan ekleme ile meclisin bir bakan ya da Cumhurbaşkanı yardımcısı hakkında soruştura açması meclis üye ta sayısının salt çoğunluğu yani 301 vekilin yazılı önergesi , beşte üçünün yani 361 vekilin önergeyi kabul etmesi ve 400 vekilin de evet bu bakan/cumhurbaşkanı yardım hakkında soruşturma açılsın demesi ile denetleme hakkını kullanabilecektir. Bu da pratikte hemen hemen pek mümkün olamayacak bir denetimdir. Bir yönetim de gücün göstergesi denetim ve kontroldür. Atanmış bakanlar üzerinde denetim ve kontrol yetkisi olmayan milletvekili nasıl güçlü olabilir? Olamaz. Bu slogan da tamamen yalan ve çeldirmedir.

5. Birlik ve uzlaşma: Cumhurbaşkanı %50nin üzerinde bir oy oranı ile seçileceği için siyasette birliktelik artacak, kutuplaşma azalacaktır..

Bu da yine Anayasamızın 104 ncü maddesi ile 78nci maddede yapılan değişikliğe dayanılarak savunuluyor. %51 oy oranı ile seçilen cumhurbaşkanı tarafsız olsa buna hadi eyvallah diyelim. Ancak yine Anayasamızın 101nci madde son fıkrasında yapılan değişiklik ile Cumhurbaşkanının tarafsızlığı kaldırılıyor ve partili oluyor. Yani bir siyasi partinin başkanı %51 oy alarak yönetimde tamamen etkili olur iken %49 oy ile muhalefette kalan diğer partili vekillerin hükumeti denetim yetkileri yani muhalefet yapabilme yetkileri elinden alınmış oluyor. Evet birlik oluyor ama zoraki anti demokrat birlik. Halkın %49 unu temsil eden vekiller etkisiz ve de yetkisiz, göstermelik olarak mecliste oluyor.

6. Daha güvenli ve huzurlu bir Türkiye: Güçlü yürütme huzurun ve güvenliğin teminatı olacaktır.

Yine içi boş, neye dayanarak söylendiği bile açıklanamayan ve insanları yanıltarak çeldirmeye yönelik bir slogan. Cumhurbaşkanının iki dudağı arasında görev yapan atanmış bakanlardan oluşan yürütme nasıl güçlü olabilir. Gücünü meclisten almayan bakanlar kurulu nasıl güçlü olabilir? Arkasında 1 kişi olan bakanlar mı güçlü olur 550 kişi olan bakanlar mı? Huzur ve güven yeni sitem gelince nasıl artırılacak anlatılamıyor. İnsanın güvencesi kanunlar ve onları uygulayan tarafsız hâkimlerdir. Daha sonra değinilecek olan HSYK nın siyasallaştırılacak yapısı ile vatandaşa “Ankara’da hakimler var “ güvencesi sağlanabilecek mi? Tam tersi huzur ve güven sarsılacaktır.

7. Güçlü yönetim güçlü devlet: Güçlü yönetim sistemi ülkemizi bölgesinde ve küresel siyasette daha etkili bir konuma yükseltecektir.
Yukarıda da anlatıldığı gibi meclise dayanmayan yönetim güçlü olamaz. İktidarların tüm vatandaşları kucaklayabildiği oranda siyasi güçten bahsedilebilir.
ABD “Tek adamı yönetmek daha kolay “ (Ben kandırmak diye açıklayayım) düşüncesiyle başkanlığa destek vermektedir. İç politikadaki güç dış politikaya da yansır. Güçsüz meclis ve Cumhurbaşkanının iki dudağı arasına sıkışmış inisiyatiften yoksun bakanlarla mı güçlüyüz ki dışarıda güçlü olalım. Dış politikada güçlü olmak Milli Güç’ün unsurlarına dayanır. En önemlisi de siyasi güçtür. Zayıf bir meclis ile siyasi güçten bahsedilemez (Bu konuyu daha önce Milli Güç açısından Başkanlık Sistemi konulu yazımda ayrıntılı olarak incelemiştim). Dolayısıyla bu slogan da gerçek dışıdır, çeldirmedir, söylenilenin tam aksine güçsüz bir Türkiye yaratılmaya çalışılıyor.

8. Gençlerin önündeki son yasak kalkıyor: Anayasa değişikliği ile gençlerin önündeki son yasak kalkıyor 18 – 25 yaş arasındaki gençlere milletvekili seçilme şansı veriliyor.

Anayasanın 76 ncı maddesinde 25 yaş yerine 18 yaş ibaresi ve askerlikle ilişiği olanlar (yani askerlik yapmamış olanlar) ibaresi ekleniyor. Bu değişiklik önerisi gençlerin oylarını çalma için konulmuştur. Henüz yüksek okulu dahi bitirememişken 18 yaşında bir gencimiz kendini ispatlamak için hayatta ne yapmış neler başarmış olabilir? Anadolu da askerliğini yapmayanlara ev reisliği bile verilmezken hem vekil olacak hem askerlik yapmayacaklar. Bir dönem vekillik yaptı mı al sana ömür boyu yüksek maaş, yetmedi ömür boyu kendisi dahil eşi ve çocuklarına en lüks hastanelerde ücretsiz tedavi ve bakım. Peki kimin çocuğu listeye konur ve seçilir? Tabi ki parti başındaki büyüklerin ve yakınlarının çocukları. Zaten gençlerimiz de buna kanmıyorlar.

18 maddelik reform :
Bakınız neleri reform diye halka sunuyorlar

1. Madde : Yargının bağımsızlığı ifadesine “tarafsızlığı” da ekleniyor.
Anayasanın 9 ncu maddesindeki “Yargı yetkisi, Türk milleti adına bağısız mahkemelerce kullanılır” ifadesinin yanına “tarafsızdır” eklenmesi reklamdan başka bir şey değildir. Çünkü bağımsız demek zaten tarafsız demektir.

2. Madde : Millet vekili sayısı 550 den 600 e çıkarılıyor.

Ülke ekonomisine getireceği yük göz önüne bile alınmadan gereksiz yere yapılan bu artış aslında meclisteki vekillere rüşvet gibi

3. Madde : Millet vekili seçilme yaşı 25 den 18 e indiriliyor.
Yukarıda Cumhurbaşkanlığı Hükumet sisteminin faydaları bölümünde cevap verilmiştir( 8 de)

4. Madde : Cumhurbaşkanlığı ve TBMM genel seçimleri aynı gün yapılıyor.
Yukarıda bu konu incelendi (1 de)

5. Madde : Cumhurbaşkanını partisi ile ilişiği kesilmiyor.
Bunun sakıncaları da yukarıda incelendi (5 de)

6. Madde : Cumhurbaşkanına kararname çıkarma yetkisi veriliyor.
Anayasanın 104 maddesinde yapılan bu değişikle Cumhurbaşkanına verilen Kanun Hükmünde Kararname (KHK)nin sınırı konulmamıştır. Her ne kadar değişiklikte yürütme ile ilgili konularda diye bir ifade kullanılmış ise de yargıyı bir kenara bırakırsak faaliyetlerin çoğu yürütmeye yönelik olduğundan meclisin yetkilerinin tek kişiye verilmesi gibi bir durum söz konusudur. Meclise kanun yaptırmak yerine Cumhurbaşkanı meclisi bir kenara bırakıp KHK ile yasama yetkisini eline alıyor, yanlıştır.

7. Madde: Cumhurbaşkanı veya TBMM seçimi yenileme kararı verir se, iki seçim aynı anda gerçekleşiyor. Yukarıda açıklandığı gibi Cumhurbaşkanının partisine avantaj sağlayan bir değişiklik. Anayasanın 116 ncı maddesinde yapılan bu değişikle cumhurbaşkanı tek başına seçim kararı alırken meclis, üye tam sayısının beşte üçü yani 360 vekil ile bu kararı alabiliyor. Erken seçim kararı alınmasında 359 vekil bir Cumhurbaşkanı kadar etkili değil.

8. Madde : Sıkıyönetim kalkıyor OHAL yeniden düzenleniyor.
Anayasanın 122 nci maddesinde genişçe açıklanan sıkıyönetim ve seferberlik durumuna ilişkin hususlar ortadan kaldırılırken özellikle ülkenin savaş hali ve cumhuriyet ve milli bütünlüğe karşı kuvvetli iç ayaklanmalar karşı ne tedbirler alınacağı ortada kalıyor. 119ncu madde de yapılan değişiklikle Cumhurbaşkanına tanına OHAL kararname çıkarma yetkisi genişletiliyor ve OHAL’in süresi 4er aya uzatılarak devam ederken ucu açık kalıyor, bir kısıtlama getirilmiyor. Kötü niyetli bir Cumhurbaşkanına makamı bırakmamak için bulunmaz fırsat doğuyor.

9. Madde : Üst düzey kamu görevlilerini cumhurbaşkanı atıyor.
Mevcut durumda ilgili bakanın teklifi başbakanın onayı ve cumhurbaşkanın tasvibi ile üçlü kararname ile atamalar olurken getirilen teklif ile tek kişiye bu yetki verilmiş oluyor. Dolayısıyla liyakat, tecrübe ve başarıdan ziyade Cumhurbaşkanına siyaseten yakınlığın ön planda olma risk vardır ve yanlıştır. Hatta daha ileri gidersek partili Cumhurbaşkanının olduğu yerde partili Genelkurmay Başkanı olması ve orduya siyasetin girmesi riski bile vardır.

10. Madde : Sorumlu Cumhurbaşkanlığı geliyor.
Anayasamızın 105 nci maddesi son paragrafında “Cumhurbaşkanı vatana ihanetten dolayı TBMM üye sayısının en az üçte birinin teklifi üzerine, üye sayısının en az dörtte üçünün vereceği kararla suçlanır.” denilmektedir. Bugünkü 550 vekil sayısına göre 184 milletvekili önerge verecek ve 412 vekilin oyu ile vatana ihanetten suçlanabilecektir.

105 nci maddeye getirilmek istenilen değişikli aynen şöyledir “Cumhurbaşkanı hakkında bir suç işlediği iddiasıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi üye sayısının salt çoğunluğunun vereceği önerge ile soruşturma açılması istenebilir. …Meclis üye sayısının beşte üçü ile soruşturma açılmasına karar verilir…Meclis üye sayısının üçte ikisinin gizli oyu ile yüce divana sevk edilebilir” 600 milletvekilli meclise göre 301 milletvekili önerge verecek ve 360 milletvekili önergeyi görüşmeye değer bulacak bundan sonra da 400 milletvekili yüce divana sevk kararı verebilecek. Partili bir cumhurbaşkanının olduğu ve aynı anda seçimlerin yapıldığı ve meclisin de en az yarısının cumhurbaşkanın partisinden olacağı dikkate alındığında bu sorgulama kağıt üzerinde kalmaya mahkumdur. Dolayısıyla eskiden yargılanabilen cumhurbaşkanı aslında yargılanmaz oluyor.

“ Evet” tarafında olanlar; büyük bir iş miş gibi “Eskiden Cumhurbaşkanını sadece vatana ihanetle suçlanmak söz konusu iken şimdi diğer suçlar da kapsama alınıyor” savunmasını yapıyorlar . Diğer suçlar dedikleri ne olabilir? Hırsızlık yolsuzluk vb. bunlar da aslında cumhurbaşkanlığı makamında bir şahsiyet için vatana ihanet suçudur.

11. Madde: Kurumlar ile ilgili düzenlemeler Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile yapılıyor.
Anayasanın 104 ncü maddesinde yapılan değişiklikler paralelinde getirilmek istenilen uygulama ile daha önce meclise ait bu görev (Anayasanın 87 nci md.si) meclisin elinden alınarak cumhurbaşkanına verilmek isteniyor. Meclis bir kere daha güçsüzleştiriliyor.

12. Madde: Askeri- Sivil Yargı ayrımı ortadan kalkıyor.
Daha önce 210 yılında Anayasanın 145 nci maddesinde yapılan değişiklikle savaş hali dışında asker kişilerin sivil mahkemelerde yargılanma yolu açılmış ve bu şekilde Ergenekon, Balyoz vb. kumpas davaları başlatılmıştı.
Şimdi getirilmek istenilen değişiklikle Anayasanın 145 nci maddesi yani Askeri Yargı tamamen ortadan kaldırılıyor. 142nci md.ye “ Disiplin Mahkemeleri dışında askeri mahkemeler kurulamaz. Ancak savaş halinde asker kişilerin görevleri ile ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakmakla görevli askeri mahkemeler kurulabilir” ifadesi ekleniyor.

Askeri ceza kanunu, İç Hizmet kanunu, Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ve yüzlerce yönetmelik sivil yargıdan farklı konu ve işlevleri ele alır. Bu nedenledir ki küm dünya ülkelerinde askeri yargının ayrı bir yeri vardır. Şimdi siz askeri yargıyı kaldırıp savaş zamanında kuracaksınız. Nasıl olacak ? Kızılay çadırı mı kuruyorsunuz. Nerde askeri yargı içinde askeri mahkemelerde yetişmiş tecrübe kazanmış hakim savcı? Yıllarca sivil yargıda çalışmış bir hakim yada savcıya ertesi gün hadi askeri mahkemede hakim ol, savcı ol diyeceksiniz. Mümkün değil böyle bir yargı işleyemez. Ancak Askeri mahkemelerin sayısı azaltılarak bölgesel Asker Mahkemeler oluşturulabilir.

13. Madde: Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na yeni düzenleme.
Anayasanın 159 ncu maddesinde yine 2010 da yapılan değişiklikle HSYK nun başkanı Adalet Bakanı olmuş ve bağımsız yargının bağımlılığının, siyasallaşmasının ilk adımı atılmıştır. Buna rağmen Anayasamızın 159 ncu maddesi incelendiğinde 22 olan üye sayısının 4 ü Cumhurbaşkanınca seçiliyor, Adalet Bakanı ve Müsteşarı doğal üye olmak üzere toplam 6 üye dışındakiler yani 16 üye; Yargıtay, Danıştay, Adli Mahkemeler, İdari Mahkemeler ve Türkiye Adalet akademisi tarafından kendi üyeleri arsından seçilmektedir. Nispeten siyasi iktidarın etkisi dışında bir oluşum söz konusudur.

159 uncu md.ye getirilmek istenilen değişiklik ile HSYK nun adı “Hakimler Savcılar Kurulu” olarak değiştiriliyor ve üye sayısı 13 e indiriliyor. Bu üyelerin 4 ü Cumhurbaşkanı tarafından atanırken 2 doğal üye de Cumhurbaşkanının atadığı Adalet Bakanı ve Müsteşarıdır. Geriye kalan 7 üyeyi de TBMM seçecektir. %50 den fazlası Cumhurbaşkanının partisinden olan meclisin seçeceği 7 üyenin de kimler olacağı malum. Sonuçta getirilmek istenilen değişiklikle HSYK nın bağımsızlığı ve tarafsızlığı ortadan kaldırılıyor, iktidarın elinde hakim ve savcılara aba altından sopa gösteren bir kuruma dönüşüyor. Yargı bağımsızlığına en büyük darbe buradan vuruluyor.

14. Madde : Cumhurbaşkanına Bütçe hazırlama ve TBMM’ ye sunma yetkisi veriliyor. Yürütmenin başına Cumhurbaşkanı getirilip başbakanlık makamın tasfiye edilmesiyle Anayasanın bütçeye ilişkin 161nci maddesi de buna göre düzenleniyor.

15. Madde : Meclis güçleniyor kanunları hükumet değil milletvekilleri teklif ediyor.
Asıl çeldirici maddelerden birisi de bu. İddia ettikleri gibi güçleniyor mu? Anayasamızın 88 nci md.sinde “ Kanun teklif etmeye bakanlar Kurulu ve milletvekilleri yetkilidir” ifadesi yer almaktadır. Zaten milletvekillerinin böyle bir yetkisi ve görevi var ve bu maddeye ilişkin bir değişiklik de yok. Yukarda da arz edildiği gibi 104 ncü md.ye getirilen değişikliklerle meclisin görevine bir ortak getiriliyor hem de tek başına 550 ya da 600 vekil gibi. Cumhurbaşkanına KHK çıkarma yetkisi veriliyor ve bu kararnameler doğrudan Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giriyor. Meclisin bir müdahalesi olmuyor. Meclisin hükumeti denetleyen en önemli görevlerinden birisi olan güven / güvensizlik oyu vermesi kaldırılıyor, sözlü soru önergesi gibi yetkileri elinden alınıyor. Böylece güçlü meclisimiz, getirilmek istenen değişikliklerle gücü elinden alınıp Cumhurbaşkanına veriliyor ve güçsüzleştiriliyor.

16. Madde: Silahlı Kuvvetler Devlet Denetleme Kurulu içine alınıyor, Jandarma Genel Komutanı MGK üyesi olmaktan çıkarılıyor, Sıkıyönetim uygulaması tarih oluyor.

Devlet Denetleme Kurulunun TSK yı denetlemesi ancak ve ancak harcamalar yönü ile olmalıdır. Teklifte bu konuda bir açıklık yok. Denetleyeceğiz diye kozmik odalara dalınma riski vardır. Jandarma sınır güvenliğimizde önemli bir yeri olan kurumudur. Milli Güvenlik Kurulundan olması gereken bir komutandır. Çıkarılmasının kuruldaki asker üye sayısını azaltma ve ileride jandarma teşkilatını polise döndürme projesinin bir paçası olabilir. Sıkıyönetimin kaldırılması konusuna yukarıda değinilmiştir.

17. Madde: “Evet” çıkması sonrasını içeren düzenlemelere ilişkin geçici hükümleri içeriyor
18. Madde : Bu da aynı şekilde “Evet” çıkması sonrasına ilişkin hususları kapsamaktadır.

Gazetenin 23'üncü sayfası Türk siyasi tarihine damga vurarak aramızdan, rahmetli Özal, Erbakan, Demirel ve Türkeş’in geçmişte “Başkanlık Sistemi” ne ilişkin açıklamalarından yer verilmiş. Ancak açıklamalar çarptırılarak sanki bugün getirilmek istenen sistemi onlar da aruzu etmişler gibi algı yanılgısı yapılmaya çalışılmıştır. Başka bir kaynaktan araştırmaya bile gerek kalmaksızın bu liderlerin “evet” gazetesinde yer verilen açıklamalarına dikkat edildiğinde hepsinin ortak vurgusu; güçlü meclisi ve güçlü denetim kaydıyla başkanlık sisteminin olabileceği yönündedir. Getirilmek istenilen sistem ise onların savunduklarının tam tersine güçsüz ve denetim yetkisi elinden alınarak tek adama yani Cumhurbaşkanına devredilmiş bir meclis olduğu yukarıdaki açıklamalarla ispatlanmıştır.

Sonuç olarak; gerek 7 madde altında toplanmış slogan cümlelerin, gerekse gazete başlığında yer alan “18 maddelik Reform” maddelerinin inandırıcılıktan oldukça uzak olduğu ortadadır. Anayasada yapılmak istenilen değişikliklerin akıl ve mantıkla bağdaştırılamaması, açık ve net anlatılacak tarafının olmaması AKP iktidarını “evet” gazetesinde de olduğu gibi halkımızda algı yanıltması ve akıl çeldirmesi yaratacak yollara sevk etmiştir.