24 Mayıs 2020 00:21

Evden sokağa sözcükler

maskeli bir kadın endişe içinde camdan dışarıya bakıyor

Fotoğraf: Freepik

PAZAR
Paylaş

Pencereden sokağa bakıp işe gitmek zorunda bırakılan insanların sabahına uyanmadığımız için kendimizi şanslı hissediyoruz.  Ev halleri, ev günleri, ev akşamları, ev uykuları işte daha ne olsun…

Uzun zamandır hayalini kurduğumuz sakinliğin biriktiği yere gitmek için gelmiştik eve. Öyle ya, okuyacak kitaplar birikmişti, yazılacak yazılar, izlenecek filmler... Bu kadar yemek, bu kadar ekmek ve yoğurt yapacağımızı düşünmemiştik elbette.

İşten güçten zaman bulup yapamadığımız onca şeyi bu vesileyle aradan çıkaracaktık, bir heves, bir umut işte.

Hatta belki eve gelirken bu kadar zaman kapalı kalacağımızı da düşünmemiştik. Biz kapalıyken birilerinin işe gitmek için sabahın ayazında yola çıkacağını, imzalı evraklarla, izinler ve kaşelerle sokağa çıkma yasağından muaf tutulacağını getirmemiştik aklımıza. Hatta hane halkına zarar verebileceği korkusuyla işten eve dönmeyenlerin ve aylardır sağda solda kalanların olacağını düşünmemiş de olabiliriz.

Yerleşik hayata geçecekmiş gibi gelip kurulduk evlerimize. Nicedir yoklamadığımız köşeleri olduğunu fark ettik. Çabuk kirleniyormuş, temizlik gerekiyormuş sık sık. Havalandırmak, penceresinden balkonuna, avlusundan bahçesine, üst kattakinin gürültüsünden, yandakinin çocuk sesine ne çok toplam varmış evde…

Tanıdık tanımadık kitaplar bir de, evet. Evde tanımadığımız kitaplar varmış, onlarla karşılaşmanın heyecanı ve mahcubiyeti. Ertelenmiş okumalar çoğaldıkça hevesin kaçtığı gerçeği.

Eski defterleri kurcalamalı, evet. Taslaklar, notlar, eskizler… Neler gelmiş bugüne, neler eksik kalmış, yazılmaya başlanmış ama bırakılmış ne çok şey varmış meğer, onları tasnif etmeli. Bir şey çıkacağından değil, bana kalırsa, bir zaman neler yaşadığına tekrar tanık olma istediği için de değil, sadece yazacak yeni bir şey aramanın telaşıyla.

Bu sırada neler oldu, neler oldu? Ceviz yutmuş yılan gibi göbek sahibi olduğumuz bir gerçek, demişti Binali Duman. Bir yolunu bulup saçları sıfır numara kestirdiğimiz ve ev içinde voltaladığımız. Bir de Cihat Duman’ın İstiklal Caddesi’nde kameralara yakalanıp ana haber bülteninde “3 metre sosyal mesafe kuralı çok bari 2,5 metre olsaydı” demesi, memleket ahvalidir. Bence Cihat ile Binali iyi arkadaş olur, öyledirler hatta içten içe ama karantina işte.

Neden bilmiyorum bu aralar kurşunkalem kullanmaya başladım, dolmakalemleri temizleyip bakım yaptıktan sonra kaldırdım, yeni uçlar, silgiler, kalemtıraşlar aldım. Bir heves defterler edindim. Bir heves güzel kâğıtlar aldım. Ne de olsa evde ve zamana dairdik.

Mektup yazmak istedim, hatta bunun için birkaç defa girişimde bile bulundum. Olmuyor bazen, olmayınca hevesin de kalmıyor tekrar denemek için.

Evden baktığım kadarıyla sosyal medya gruplarında da bir içe kapanma ve varlık nedenlerini sorgulama başladı sanki, renkli ve görüntülü konuşmaların yerini zamanla suskunluk aldı, olması gereken oldu.

Bu sürede üç farklı durum söz konusu edebiyatta sanırım. Emin değilim ama gözlemlediğim kadarıyla, ne olursa olsun plan programını aksatmadan okuma ve yazmaya devam eden bir grup edebiyatçı var ki onlar disiplinlerini yitirmeden çalışmaya devam ediyor.

Bir ikinci grup anlamaya çalışıyor, ne olduğuna karar vermeye, süreci okumaya, geleceğe dair okumalar yapmaya çalışıyor. Not aldıklarına bile emin değilim. Düzenli okuma yaptıklarını da sanmıyorum. Yazmakta olduklarını da askıya alıp ne olacağını bilmeden bekliyor bu gruptakiler.

Son gruptakiler habire okuyup yazıyor. Madem böyle bir tehdit var insanlık için, döşenelim ve yazalım diye kafa göz dalıyor artık hangi disiplinde yazıp çiziyorsa. Ne alakası var diyen çıkacaktır elbet, Ahmet Haşim’in “Frankfurt Seyahatnâmesi”ni okuyup içleniyorum şimdiki zamana. Yazmasa çıldıracak bir tayfa kendince eğleniyor işte.

Bir de sosyal medyada canlı yayınlar günün, gecenin ve sabahın muhtelif saatlerinde canlı yayınlar. Kimi oldukça ilgi çeken ve ciddi mevzular, hepsine sözüm yok tabii ama bir yere kadar, artık nereye kadar ve ne hakla. Haaa, katılmazsın, izlemezsin olur biter, öyle buradan ele güne laf atmak nedir.

Toplantılar elbette… İş toplantıları, sosyal mesele toplantıları, dergi toplantıları… Sanki evde olmanın en iyi hali toplantıların online olması. Bittiğinde eve gelmek için çaba göstermeye gerek yok, zaten evdesin ve toplantı bittiği anda bitiyor işte. Bu güzel.

En çok hapishanedekileri merak ediyorum. Görüşçü alınmıyor içeri. En çok hapishanedekilerin yakınlarını merak ediyorum, görüşe gidemiyorlar. İçeridekilerin gelen ve giden mektuplarına bildiğim kadarıyla 14 günlük karantina uygulanıyor. Yani gelen ve giden her mektup 14 gün elde tutulduktan sonra veriliyor içeridekine ya da postaya. Neyse ki bu arada telefon haklarını kullanabilenler var da aileleri ve sevdikleri bir biçimde haberdar oluyor yaşadıklarından.

Pazar günleri belli saatler arasında sokağa çıkma izni olan arkadaşlar, seviyorum sizi.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa