Eski Kelebek Mobilya işçisi: Fabrikada çalışan arkadaşlarım kimseye boyun eğmesinler

Bundan bir yıl önce Doğtaş Kelebek Mobilya'da işten atılan irfan Aymelek isimli işçiyle yapıldı. Aymelek, işe iade davası açtı ve kazandı. Kendisiyle ağırlıklı olarak çalışma koşullarını konuştuk

Alpaslan Savaş

1972 yılında Biga/Çanakkale'de, Hacı Ali Doğan'ın girişimi ile küçük bir mobilya atölyesi olarak başlayan hikâye, altı kardeşin yönetimiyle önce 1987 yılında AŞ olarak ve daha sonra 2013 yılında Kelebek Mobilya'nın alınmasıyla daha da büyüyerek hazır mobilya sektörünün ülkemizdeki neredeyse en büyük kuruluşu olmuş.

Bununla da kalmamış, kendi tanımlarıyla turizm, enerji, gıda vs. pek çok alana yayılmış. Peki bu başarının ardında ne var? Konuyu bir de bir buçuk yıl kadar önce işinden atılan bir eski doğtaş işçisinden İrfan Aymelek'ten dinleyelim:

Bize kendinizi tanıtır mısınız?
İsmim İrfan Aymelek, 1966 doğumluyum. Döşeme ustasıyım. Doğtaş’ta üç yıl çalıştıktan sonra geçtiğimiz 2015 yılının sonunda yaklaşık yirmi arkadaşımla birlikte işten çıkarıldım.

Hangi gerekçeyle?
Personel kısıtlaması nedeniyle çıkarıldığımı söylediler. İçeride alacağım kalmadığına ve işten kendi isteğimle ayrıldığıma dair bir belge imzalatmak istediler. Reddettim. Bunun üzerine bir tutanak düzenlediler, ihbar ve kıdem tazminatımı ödediler ve personel kısıtlamasına gidildiği için işten çıkarıldığımı bildiren bir belge verdiler.

Daha sonra ne oldu?
Bir kaç gün olayın etkisini üzerimden atamadım. Daha sonra TKP'li dostlarımın aracılığıyla tanıştığım bir avukatla mahkemeye başvurdum. Ne yazık ki diğer çıkarılan arkadaşlar bana katılmadılar. Mahkeme sırasında şirket, benim arkadaşlarımla uyumsuz çalıştığımı, işyeri kurallarına uymadığımı, performansımın düşük olduğunu, iş güvenliği kurallarını ihlal ettiğimi iddia ederek işten çıkarılma gerekçelerimin bunlar olduğunu söylediler.

Peki bu konularda ellerinde belge veya tutanak var mıydı?
Hayır. Bir kez sözlü olarak uyarıldım, gerekçe tuvalette uzun zaman geçirdiğim idi. Hatta sigara içmiş olduğumu düşündüklerini söylediler. Mahkemede aksini savunduk, bilirkişi ile fabrikaya gittik, işyeri arkadaşlarımı tanık olarak mahkemeye çıkardık. Mahkeme bir yıl sürdü ama kazandık. Toplam 8 aylık brüt maaşım kadar ek tazminat aldım.

Sizin çalıştığınız dönemde sendika yok muydu?
Vardı, Özağaç-iş sendikası. Zaten işten atılır atılmaz sendikayı aradık. Bize ihbar ve kıdem tazminatlarımızı aldığımız için kanunen bir şey yapılamayacağını söylediler. Oysa davayı açtık ve kazandık.

Bize çalıştığınız dönem işyeri çalışma koşullarını anlatabilir misiniz?
Fabrikanın yoğun olduğu dönem yaz aylarıdır. Mobilya sektörü böyle. Bu yüzden mart ayından sonbahar ortalarına kadar her gün fazla mesaili çalışılır. Her gün Sabah 8:30 akşam 9:00. Buna cumartesi günleri saat 16:00’ya kadar çalışma dahildir. Tüm işçiler yıllık yasal fazla mesai sınırını daha yaz sezonu tamamlanmadan fazlasıyla aşarlar.

Bu durumda kimse yazın yıllık izin kullanamıyor olsa gerek.
Aynen öyle. Yaz sezonunun yoğunluğu gerekçe gösterilerek hiç bir işçiye yaz dönemi yıllık izin kullandırılmaz. Yapanlar var. Onlar ayrı. Kimi postabaşı ve ustabaşı, vardiya amiri, şef ve üzeri mevkilerde çalışanlar tatillerini yaparlar. Fabrikada 15 yıl çalışıp hiç yaz dönemi yıllık izin kullanamamış arkadaşlar var.

Peki diğer dönemler görece daha rahat mıdır çalışma temposu?
Yaz aylarına göre evet, ancak sadece yaz aylarını değil, tüm dönemlerde uygulanan performans kriteri denilen bir illet var ki anlatılır gibi değil. Vardiya amirleri, şefler tarafından saptanan bu kriterler yine aynı kişiler tarafından değerlendiriliyor. Genellikle kötü niyetle ve işçilerin aleyhine kullanılıyor. Çalışırken hep insanüstü bir çaba harcamanız gerekiyor. Olmadığı durumda ustabaşı/şeflerin keyfi değerlendirmesiyle cezalandırılıyorsunuz. İstemedikleri işçilerin rahatsız olması ve kendi isteği ile tazminatsız işten ayrılması için sık sık bölümünü değiştiriyorlar. Bu bazen bir gün içerisinde iki üç kez oluyor.  

Bir başka konu sağlık raporları ile ilgili. Mesela çalışırken elini incittin ve rapor aldın diyelim. Raporlu olduğun süre boyunca evine gelip seni kontrol ediyorlardı. Be adam benim elim sakatlandı ayağım değil! Sana ne benim evde olup olmadığım. Bir elim sargıdadır, askıdadır ama gidip kahvede diğer elimle tavla atamaz mıyım? Benden sonra yeni bir uygulamaya geçmişler, viziteye çıktığında, sevk alıp hastaneye gittiğinde ve hatta kısa süreli rapor aldığında bu süreleri maaşından kesiyorlarmış. Gerekçeleri ise suistimal. Anlamıyorum burada doktora giden adamın hasta olup olmadığına doktor mu yoksa işveren mi karar veriyor? Asıl suistimal bu değil mi?

Çalışma temposunun yoğunluğu yetmezmiş gibi benim zamanımda tuvalete gidenleri sözlü olarak taciz ederlerdi. Eğer şimdi ellerinde saat ile dakika tutuyorlarsa hiç şaşırmam. Diyelim ki üşüttünüz ve ishalsiniz. Doktora gitseniz alacağınız bir ya da iki gün rapor. Yani iki yevmiye gitti. Mecbur çalışacaksınız ama sık ve uzun süreli tuvalet molası vermekten dolayı işinizden bile olabilirsiniz. Her iki türlü de siz zararlı çıkarsınız. Bu ve benzeri tacizler, baskılar çok fazla ama biliyoruz ki bu sadece bizim işyerimize özgü değil. Her yerde aynı terane.

'HÜKÜMETE DESTEKTEN GERİ DURMUYORLAR'

En son 18 Mart Çanakkale köprüsü temel atma törenlerine işçiler otobüslerle taşındı. Ben orada çalışırken de Biga Devlet Hastanesi açılışına götürülmüştük. İşçiler fabrikada da dışarıda da tepe tepe kullanmakta hiçbir sakınca görmüyorlar. Hükümete destek de hiç geri durmuyorlar.

Şu size işten çıkarıldığınızda yardım etmeyen sendika konusuna dönelim mi? Sendikanın çalıştığınız dönemde ne katısı oldu veya oldu mu?
Olmadı diyemem. Yapılan toplu iş sözleşmesiyle bazı sosyal haklarda ek ücretlerde az da olsa iyileştirmeler oldu. Ama genel olarak bakarsak çok daha fazla zarar verdi çalışanlara. Mesela sözünü ettiğim sözleşme üç yıllık idi. Arada asgari ücrete gelen yüksek artış, sözleşmemize yansımadı bile. Aynı zamanda sendika hemen bütün süreçlerde işçiyi devre dışı bırakıp işverenle anlaşıyor.  İşveren tarafında olma güdüsü o kadar aleni halde ki sendika temsilcileri bile işverene yakınlığıyla bilinen kişiler arasından atanıyor. Zaten seçim falan yok. Yani işçilerin karşısında işveren ve sendikanın ortak adamı gibi bir pozisyon. Sendikanın tutumuna dair en bariz örnek işçi ve sendika arasında yapılması gereken toplantılarda mutlaka işveren temsilcileri de oluyor. Doğal olarak işveren tacizleri, keyfi disiplin uygulamaları vs..( tıpkı benim ve diğer arkadaşlarımın işten çıkarıldığı olayda olduğu gibi) sendika tarafından hiç bir itiraz görmeden uygulanabiliyor.

Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Ben fabrikada hala çalışmakta olan arkadaşlarıma, birlik olmalarını öneriyorum. Yan yana gelsinler. Kimseye boyun eğmesinler, birbirlerinden güç alacaklarını görecekler.