27 Nisan 2024 Cumartesi
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Erken yaşta emekliliği doğru bulmuyorum

Oktay Ekşi

Oktay Ekşi

Eski Yazar

A+ A-

1-KKTC’nin kuruluşunun 36. yılını kutladık. Aydınlık olarak biz de dolu dolu bir ekle önümüzdeki sürece ilişkin fikirleri yayımlayarak kutlamalara katkı sunmaya çalıştık. Bir nokta dikkatimi çekti. Gazetemizi KKTC ekiyle ilgili tebrik için veya bulamadığı gerekçesiyle arayan kişilerin yaş ortalaması 60’ın üzerindeydi. Gençlere KKTC’nin ve Doğu Akdeniz’deki çıkarlarımızın önemini nasıl kavratacağız?
KKTC bugün tüm Türklerin "ulusal dava"larından biridir. Bir başka deyişle 81 milyon Türk’ün o konuda zerre kadar farklı düşünmediğini değerlendirdiğim bir konudur.
Oysa Kıbrıs sorunu 1950’li yıllarda o kadar bilinmez -Türk kamuoyuna yabancı- bir konu idi ki, bu davanın ilk lideri merhum Dr. Fazıl Küçük Kıbrıs’ta İngiliz idaresinin Türklere karşı yanlı tutumundan ve Rum’ların baskılarından şikâyet etmek için geldiği Ankara’da resmi muhatap bulamazdı. Dışişleri Bakanlığına gittikleri zaman Şube Müdürleriyle, Daire Başkanlarıyla en fazla Genel Müdürlerle görüşürler, dertlerini onlara anlatırlardı. Bunları biz, o temaslardan sonra gazetelerin Ankara Bürolarına yaptıkları ziyaretlerde anlattıklarından öğrenirdik.
"Kıbrıs Türk kamuoyuna o kadar yabancı bir konuydu" ki ben insanlarımız arasındaki konuşmalarda "Kıbrıs Konya’nın neresine düşüyor?" sorusunu duyduğumu anımsarım.
Ama Dr. Fazıl Küçük’ün, ardından Rauf Denktaş’ın -ve bir avuç Kıbrıs Türk’ünün, özellikle merhum Dr. Burhan Nalbantoğlu’nun, merhum İsmet Kotak’ın- unutulmaz çabaları sonunda Kıbrıs (ve Kıbrıs Türklerinin kaderi) Türkiye tarafından öylesine derinden benimsendi ki, bugün 81 milyonun benimsediği bir ulusal dava haline geldi.
O nedenle diyorum ki, Aydınlık gazetesinin çıkardığı Kıbrıs ilâvesine sadece yaşı 60’ın üzerindeki okuyucuların ayrı bir ilgi göstermesinde yadırganacak bir durum yoktur. Yeri, sırası gelince genç Türklerin de en az yaşlılar kadar Kıbrıs davasına ilgi duyacaklarından ben eminim. Kıbrıs’ı -oradaki Türklerin bağımsızlık aşkını- onlara anlatmak için ayrı bir gayrete ihtiyaç olduğunu hiç sanmıyorum.

2-Erdoğan-Trump görüşmesinin sonuçlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Erdoğan-Trump görüşmesi daha yapılmadan başlayarak çok tartışıldı. Özellikle Başkan Trump’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yazdığı "aşağılayıcı" mektup, bu ziyaret yapılsın mı yapılmasın mı tartışmalarının odak noktasını oluşturdu.
Aslında gönül Başkan Trump’ın mektubunu suratına çarpacak kadar Türkiye’nin güçlü olmasını çok isterdi ama maalesef öyle bir durum yok. Büyük Atatürk’ün ulusumuz önüne "çağdaş uygarlığın üzerine çıkmamız" yolundaki hedefi neden koyduğu bu olayda bile belli. Ulusça o hedefi yakalayabilmiş olsaydık Trump’ın o terbiyesiz mektubu Türkiye Cumhurbaşkanına göndermeye gücü yetmezdi. Yeterse de mektup suratına çarpılırdı.
Trump’ın mektubu olayını bu nedenle -mümkünse- bir kenara bırakmak kaydıyla söyleyeyim:
Ziyaretin yapılması yerinde olmuştur.
Gerçi Türkiye ile ABD arasında giderek daha da çözülmez hale gelen pek çok sorun birikmiştir. Herkesin bildiği bu sorunları saymaya gerek yoktur ama bu seyahat, en azından o sorunların "dondurulmasını" ya da kötüleşme hızının yavaşlamasını sağlamıştır.
Bu, yakın bir gelecekte çözülemeyecek gibi görünen sorunların zaman içinde karşılıklı anlayış içinde tekrar ele alınması ihtimalini en azından canlı tutmaktadır.
Ben söz konusu sorunların çözüm süreci ne zaman ve nasıl başlayabilir bilmiyorum ama ABD’nin NATO’ya bağımlılığı devam ettiği ve Avrupa Birliği kendini savunmak için Türkiye’ye muhtaç olduğunu gördüğü sürece ümitli olduğumu söyleyebilirim.

3-Erken yaşta emeklilik doğru mu?
İlke olarak erken yaşta emekliliği doğru bulmuyorum. Ama Türkiye’de siyasiler önce sağlıklı kurumların işleyişini bozup sonra bozdukları sistemi düzeltmek iddiasıyla kavga etmeyi marifet sandıkları için başımızda bir "Erken Yaşta Emeklilik" sorunu olduğunu düşünüyorum.
Unutmayalım, "erken yaşta emeklilik" merhum Süleyman Demirel’in 1991 seçimini kazanabilmek için emeklilik yaşını çok aşağı (kadınlarda 38, erkeklerde 43 yaşa) indirmesinin bıraktığı bir sorundur. Demirel o sayede aldığı oylarla neticede Cumhurbaşkanı da oldu ama ülkenin sosyal güvenlik sistemini mahvetti.
O tarihten beri siyasi iktidarlar emeklilik yaşını yükseltmeye, muhalefet partileri de erken yaşta emekli olanların duygularını sömürmeye çalışıyorlar. Erken yaşta emekli olanların ayrıca çalışmaları da işsizliğin düşmesini önlüyor.
Kısaca oyuncuların biri "zar" tutuyor, öteki "kâğıt çalıyor." O yüzden kavga bitmiyor.