Dolar (USD)
32.59
Euro (EUR)
34.85
Gram Altın
2496.93
BIST 100
9662.01
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

24 Ocak 2021

Erdoğan'ın Dil Sitemi

Dilimiz, cenk meydanlarında, ilim meclislerinde, âşıkların dillerinde, anaların ninnilerinde cilalanarak bu günlere gelmiştir. Her kelimenin hakkı ancak kullanarak ödenir.

Muhterem Cumhurbaşkanımız Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde düzenlenen Kültür ve Turizm Bakanlığı “2019-2020 Özel Ödülleri” Töreni'nde dilim dilim edilmiş dilimiz için serzenişte bulundu: “Üniversite mezunu insanlarımız bile 70-80 sene evvel yazılanları okurken zorluk çekiyor. Bu vahim tablo son yıllarda sosyal medya dili ve plaza diliyle daha da kötüleşmektedir; “Forward etmek, done olmak, set etmek, aksiyon almak gibi”... Dilde müstevlilerin adeta mahkûmu durumdayız. Elbette başka dillerden kelime almak, bir kusur değil, aksine bir zenginliktir.” Dedi.

Bir adam lider oldu mu; her manada lider olması gerektir. Sadece ekonomiyi idare etmek, memlekette büyük hamleler yapmak, ya da siyaseti iyi bilmek yetmiyor. Erdoğan, kimsesizlerin yüreğine dokunduğu gibi dilimizin de yüreğine dokunarak, elinden tutarak her hususta büyük bir lider olduğunu göstermiştir. Milletimiz, bu son yüzyılda, böyle donanımlı siyaset ve devlet adamı görmemiştir, Allah razı olsun. Elbette Erdoğan’ın çok olan özellikleri kadarda gözünü kin bürümüş düşmanları da mevcut… Hiçbir devlet adamı bu denli sorunlar üzerine gitmemiş, hele ki dönüp de dilimizin yüzüne hiç bakmamıştır. Evet, Erdoğan’ın dediği gibi; mezar taşları ve edebiyatımızın gerçek kalemleri anlaşılamaz hale gelmiştir. Zaten istenilen de buydu. Baskıcı rejimle bir gecede dilimiz bağlandı, asil kelimelerimiz zindanlara atıldı... Sadece iman kahramanlarını zindanlara atmak, idam etmek yetmezdi; asırlarca Allah ve Resulünü anlatan zengin bir dil de yok edilmeliydi… Gerçek bir dil, yeniden kısa bir zamanda o giden âlimler ve hocaların yerini dolduracak kelam ve kalem erbabını yetiştirirdi... İşte bunu için; dil idam edilmeli, soylu kelimelerin boynu soysuz kelimeler için vurulmalıydı.

Emperyalist güçlerin planları doğrultusunda dilimize yapılan insafsız saldırı, çocukları ve yeni nesilleri hakikatlerden uzak bırakmıştır. Bozkırlardan, Asya steplerinden, çöl kumlarından süzülüp, at nallarıyla, kılıç şakırdamalarıyla coşan bir dil sadece tarihle ve İslam kaynakları ile bağı kopsun diye kadük hale getirilmişti… Allahtan cumhuriyet döneminin din ve edebiyat mazlumlarının çığlıklarıyla, kalemleriyle dilimize serum verilmiş, bütün bütün komaya girmesine engel olunmuştur.

Bazı plaza ve sosyal medyanın soysuz dilini bu millete dayatanların derdi: Az bir dille büyük hakikatler anlaşılmasın istedikleri gibi idare etsinler diyedir... Bir Cumhurbaşkanı dil hakkında feveran ediyor ise; o dil çökmenin eşiğindedir. Aynen söylediği gibi; plaza dili, sosyal medya dili ve dili özellikle Türkçesiz kullanmaya çalışanların özentisi milli kültürümüzü yerle bir etmeye çalışmaktadır. Bu tahribata omuz verenleri bir gün kendi torunları bile anlamayacaktır...

Bu ülkenin vatansever yazarları, şairleri ve düşünce insanları ve hatipleri dilimizin ortalıkta kalmaması için, yozlaşmaması için tek silahları olan; helal süt emmiş kelimeleri kıllanırken, herkes bu hassasiyete kendi hakiki dilimizle destek çıkmalıdır. Dilimizi muhafaza ve yaşatma adına Bediüzzaman'da Risale-i Nur Külliyatı ile harika bir destek vermiştir. Risale-i Nurlar sadece kuvvetli bir imam sahibi yapmakla kalmıyor; talebelerine zengin bir dil sağlıyor. Zengin bir dil, zengin deliller ve zengin bir iman kazandırıyor. “Madem yapan bilir, elbette bilen konuşur.” hakikatine baktığımızda elbette eserlerin müellifi Hz. Üstad Nurlarda ki dilin muhafazasına ehemmiyet verecek ve korunmasını isteyecektir siyaset dünyasında Erdoğan’ın sahip çıktığı gibi.

Bu memlekete dilin bozulmasına iki hareket büyük bir gayret göstermiştir. Biri tek parti rejimi, diğeri münafık FETÖ'dür. İkisiyle de dilimizin savunucuları ve Risale-i Nurlar büyük bir mücadele vermektedir. Dilimizin hakkı verilerek yazılanlar ve özellikle Risale-i Nurlar dikkatle okunduğunda, kelimeler müziğin nağmeleri gibi nasıl da kulağa hoş geldiği ve ruhu okşadığı ortaya çıkacaktır. Her kelime ne yaşanmışlıklarla ortaya çıkmıştır... Dedelerimizin has malı olan kelimelerimizde, ecdadımızın, kültürümüzün parmak izi gibi ses izleri ve duygu izleri vardır... Asırlarca tarihimizin, kültürümüzün memelerinden emdiğimiz kelimeler; at sırtlarından, cenk meydanlarından, medrese rahlelerinden, üçkâğıt yapmayan pazarcının tezgâhından, gözü yolda hasretle bekleyen anaların, eşlerin dillerinden, hasretin, gurbetin yaktığı yüreklerden, âşıkların divanlarından hayat bularak, yüz yıllar öncesinden gelmiştir... Ve bir gecede ecdadımızla, tarihimizle bağı olan dilimiz koparılmıştır, “tay”ların ayakları altına atılmıştır...

Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın, dilimizle alakalı kopardığı çığlığa kulak verip, markalar hariç, sokaklardan, caddelersen, plazalardan, sosyal medyadan kısaca her yerden yabancı kelimeleri ve uyduruk kelimeleri geldikleri yere göndermeliyiz! Buna en başta medya kuruluşları, okullar ve özellikle yazan ve çizenler dikkat etmelidir. Gençlerimizi birkaç yüz kelimeyle konuşmaktan kurtarmalıyız! Diziler ve sinema filmleri dilimizin yıkıma uğramasında büyük bir rol üstlenmesi yetmez gibi sosyal medya da bu tahribata omuz vermiştir. Şimdi geldiğimiz bu noktada Erdoğan haklı olarak uyarıda bulunmuştur. Önemli olanı da; bu uyarıyı dikkate alabilmek ve acilen müdahale etmektir. Cumhurbaşkanımızın bu mevzuda hassasiyet gösterenleri görevlendirdiğine inancımız tamdır. Yeter ki uyduruk dil kullanılmasından yana olanların engellemelerine fırsat verilmesin ve hiç beklemeden okul kitaplarından geçmişin izini taşımayan kelimelerin kulağından tutarak atılsın... Dilimize giren yabancı kelimeler “bilgisayar” gibi bize ait hale getirilerek güzel Türkçemiz yeniden hayat bulsun… Bizi biz edecek; bizden iz taşıyan kelimelerdir…