14 Kasım 2019 23:10

Türk-Kürt-Arap-ABD ilişkileri: Esası 'ahlaksızlık' mı?

Solda Tayyip Erdoğan, sağda Donald Trump. Trump, Gazeteci Hilal Kaplan'ı işaret ediyor.

Trump, Gazeteci Hilal Kaplan'ı işaret ediyor. | Ekran görüntüsü Beyaz Saray'ın paylaştığı basın toplantısı videosundan alınmıştır.

Paylaş

“Yok hiçbirimizden farkımız” önermesi doğruysa, o halde aramızda bir fark yoktur. Gözlemlenebilir alanda, kabaca yaptıklarımız açısından, davranış ve eylemlerimizde aramızda bir fark yoksa, “Hiç kimsenin bir diğerinden farkı yoktur” önermesi bilimsel bir realite olarak da -sınanabilir ve genellenebilir bir bilgi olarak da- söylenebilir.

Aksi yönde, farklı değerlerimiz ve farklı davranış ve eylemlerimiz varsa, o zaman da “Aramızda fark olmadığı” önermesi, en azından bilimsel olarak doğru değildir.

“Değerler” odaklı açıklamalar eylemlerimizin arkasındaki ana saik/lerin “değerlere” bağlı olduğunu ileri sürmektedir. Burada değerlerin salt insan yargısına mı yoksa insanın var olanın değerini görmesine mi bağlı olduğu gibi daha derin bir tartışma olsa da, davranış ve eylemlerimizi salt değerlere bağlamak tartışmalı olsa da eylemlerimiz üzerinde en azından ciddi bir etkisi olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Bu kez “değer”in ne olduğu, neyin değer olduğu, hatta bazılarına göre yüksek (amaç) ve düşük (araç) değerlerden söz edilip edilemeyeceği gibi sorunlarla yüz yüze geliriz.

Gündem, Erdoğan-Trump mektuplaşma ve buluşmalarına odaklanmışken, böyle bir güncellikte Türkiye’nin, Suriye’nin, Suudi Arabistan’ın, Mısır’ın, İsrail’in veya AKP’nin, bazı Yahudi, Arap, Türk, Kürt siyasal grupların ABD ilişkilerine, aralarındaki ortaklaşma veya farklılaşmalara değinmeye çalışacağım.

DEĞER VE DEĞERLİ OLAN NEDİR?

“Değer” tanımı; ilk erdem anlayışlarından günümüze kavramsal/fenomenal olarak çok değişmemiş bulunuyor; insanın kendisi veya doğadaki için istendik olan şeye değer denir. Örneğin çok geniş bir yorumla doğa ve canlı cansız her var olan ve her var olanın -bitki, hayvan ve insanın- yaşaması istendikse, her birinin ve hepsinin yaşaması yani “yaşam”, dahası “yaşatma” bir değerdir. Daha dar anlamda “olumlu”, yararlı” olanlar değerdir. Bu anlayışta artık bir fonksiyon, “araçsallaştırma” eşlik ediyor. Daha perspektif odaklı, tarihi ve göreceli yaklaşımlara göre ise neye önem veriliyorsa, neyin peşine düşülüyorsa, o değer veya değerlidir. Liberal iktisatta bir malın değeri, piyasada kaça alınıp satılıyorsa odur, yani fiyatla değer aynıdır.

Başka bir ölçüye başvurmaksızın ABD’yle birlikte olmanın kendisi bir değerse, ABD bir “amaç” değerse, o zaman ABD ile birlikte olmak doğru bir politika olacaktır. Bahçeli’nin söylemi ile “Gitse de gitmese de Erdoğan’ın yanındayız.” En azından net bir duruşu gösteriyor.

O halde bir kısım Araplar, Türkler, Kürtler, Yahudiler, Ermeniler… ABD ile hareket ediyorsa doğru yapıyorlar demektir, eleştirenler de yanlış yoldadır.

Hayır, “ABD bizatihi bir değer değildir” ama “Dış politikada çıkarlar önemlidir, çıkarlarımız için ABD ile ilişkileri iyi tutmak gerekiyor” diyorsak, başka bir boyuta geçiyoruz demektir.

"DIŞ POLİTİKADA ÇIKARLAR ESASTIR"DAKİ "ÇIKAR"DAN KASIT NE?

“Dış politikada çıkarlar esastır” söylemindeki “çıkar”dan kasıt eğer paranın, ekonominin, ülkenin veya Türk’ün, Kürt’ün, Arap’ın, Yahudi’nin siyasi, iktisadi ve coğrafi büyümesi vb. kastediliyorsa bununla yüzleşmek gerekmiyor mu?

Bilim realiteden genellemeye (tümevarım) ulaşır. Felsefe ilkesini arar ve ilkeler üzerine tartışır. Kant’ın formülasyonu ile “Öyle eyle ki eyleminden çıkarılacak ilke -genel- kural olabilsin”.

Eğer herkes veya her ülke çıkarları için hareket edecekse, herkes çıkarını ABD ile yakın ilişkilerde görüyorsa, her biri ABD ile ilişki kurmada haklı demektir.

Hatta daha zayıf olanınkisi daha da anlaşılabilir bir durum demektir.

Sadece “bizimkilerinki” değil, ABD de bizimkilerle aynı doğrultuda ilişkiye geçiyorsa, onunkisi de aynı ilke/sizliğe bağlı demektir.

Ortada bir ahlaksızlık varsa, en güçlüsü en ahlaksız denebilir mi veya ahlaksızlığın derecesi olmaz hepsi aynı derecede ahlaksız mı sayılır? Yani eylemlerinin saik ve biçiminde Türk-Kürt-Arap-ABD’li aynı noktada buluşuyor denebilir mi?

Böyle bir ilişkinin mekanizmaları da önemli. Canetti, faşizmle ilgili uzun çalışmalarından sonra, aptalların veya konumsal olarak daha altta olanların “İktidarın her tür baskı ve aşağılamasına razı veya tabi olmaya rıza göstermesini, bir gün kendisinin iktidar olacağı beklentisinin -ezilenden ezen konumuna geçeceği umudunun” beslediği mealinde sentezde bulunuyor, bu kulluk ve aşağılanmaya “Karşıtına dönüşme” hevesinin yol açtığını ileri sürüyordu. Güncel formuyla, ABD gibi olmak için ABD ile hareket etmek.

DIŞ POLİTİKA VE ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE "AHLAKSIZLIK" MI GEÇERLİ?

İnsanlık; doğayla veya bir diğeri ile ilişkisinin ilkesinin ne olacağı ile yüzleşebilirse, bu ahlaksızlıklar önemli oranda aşılabilir. Örneğin kim bir diğerini öldürüyor, yaşam alanlarını yok ediyorsa onunla mücadele etmek, kim “yaşamdan, yaşatmaktan” yana ise onunla dayanışmak genel bir ilke olamaz mı? Öldürmek değil de “yaşatmak”, öldürenlerle değil de yaşatanlarla birlikte olmak genel bir ilke olamaz mı?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa