havadurum

"En büyük hazine; Troya ve Troya Müzesi'dir!..."

1521

 Günümüzden yaklaşık 3 bin yıllık geçmişe sahip, sadece antik bir kent değil; hikayeleri, efsaneleri, kahramanları ile çok daha fazlası… Troya Atı, Hektar, Priamos, Helen, Hekabe, Paris ve daha pek çok kahramanı, simgesi ile her damlası bereketli Bin Pınarlı İda’sı, Skamandros’u ve daha birçok değeri ile Troya, bu toprakların en büyük hazinelerinden biri… Dünyaca ünlü komutanların bahsettiği, Büyük İskender’in Hindistan seferi öncesi ziyaret ettiği, Roma İmparatorluğu’nun temellerini dayandırdığı, Fatih Sultan Mehmet’in, Mustafa Kemal Atatürk’ün büyük önem verdiği, büyük zaferlerinin ardından adını andıkları Troya… Bugün Müzesi ve Hazineleri ile hala konuşulan, hala üzerine yazılar yazılan, araştırmalar yapılan, kitaplara ilhan olan Troya… 

İşte o büyük destanı, destanın kentini, o kentin Müzesini, Müze Müdürü Rıdvan Gölcük ile konuştuk. Troya Müzesi Müdürü olarak yakın zamanda göreve başlayan Gölcük, gazetemiz bünyesinde çıkarılan Çanakkale TROİA Dergisi’nin de yazar kadrosunda bulunuyor. 
Gölcük, Troya’ya ve Troya Müzesi’ne ilişkin sorularımızı yanıtladı, açıklama ve değerlendirmelerde bulundu…
 
OLAY: Sizi biraz tanıyabilir miyiz?
Rıdvan Gölcük: 1981 İstanbul doğumluyum. Üniversite eğitimime kadar İstanbul’da yaşadım, büyüdüm. İstanbul’dan ilk çıkışım Üniversite için oldu. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü’ne girdim. 2003 yılına kadar Çanakkale’de öğrenciliğim oldu. Tabi Çanakkale’de yaşamış herkes gibi, bu kenti çok sevdim. Burada yaşamayı istedim. Mezun olduktan sonra İstanbul’a döndüm. Bir süre reklam sektöründe çalıştım. Reklam yazarlığı eğitimim oldu, reklam ajanslarında çalıştım. 2007 yılında çok sevdiğim mesleğime geri döndüm. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda Müze Araştırmacısı olarak Muğla Müzesi’nde göreve başladım. İki yıl kadar orada çalıştıktan sonra, 2009 yılında Kocaeli Müzesi’nde göreve başladım. Kocaeli Müzesi’nde Troya Müzesi’ne gelene kadar 10 yıl boyunca görev yaptım. Buradaki görevimin yaklaşık beş yılı idarecilik ile geçti. Kocaeli Müzesi’nde çalışmak benim için özel bir dönem oldu. Orada özellikle “Müzecilik eğitimi” konusunda çalışmalar yaptık. Okullara yönelik “Dikkat bu sınıfta  müze var!” isimli projemiz hem çok faydalı oldu, hem de ses getirdi. Müzeye gelmekte zorluk yaşayan çocuklara, köy okullarına giderek, orada müzeciliği tanıttık. Bir yandan da kültürel diplomasi ana çalışma noktalarımdan biri oldu. Yunus Emre Enstitüsü’nün Kültürel Diplomasi Akademisi’nde görev aldım. Bunu çok önemsedim, burada da öne çıkaracağımız konulardan birisi de bu olacak. Yurtdışında kendi kültürümüzü, Anadolu’yu tanıtma konusunda, müzecilik ve arkeolojiden yararlanma ana konularımızdan biri olacak. Netice itibariyle 29 Ağustos 2019’da burada, Troya Müzesi’nde göreve başlamış oldum. 
 
OLAY: Troya Müzesi kuruluş sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz ve bu müze sizce ilkesel olarak neye cevap verdi? 
Rıdvan Gölcük: Aslında biliyorsunuz Çanakkale Arkeoloji Müzesi’nin hikayesi 1932 yılına kadar uzanıyor. Fakat 1950’lerden 1980’lere kadar, Ören Yeri içerisinde Blegen kazılarından kalan, o kazı evlerinde, tam olarak bir “müze” diyemesek bile, müze gibi bir hikaye anlatmaya çalışan, ören yeri içerisinde yapı var. Hamit Kartal oranın müdürlüğünü yapıyordu. Çanakkale Arkeoloji Müzesi’nin dışında, Ören yerinde Troya Kenti’ni anlatan bir müzeye ihtiyaç hep duyulmuş. Ancak, 80’lerdeki o Ören yerindeki müze hikayesi son bulmuş. Burada, Ören yerine yakın bir müze ihtiyacı, bundan 20 yıl önce yine kuvvetli şekilde dillendirilmeye başlamış.  Tabi, Müzeye gelene kadar önemli adımlar atılmış; Milli Park ilan edilmesi, kentin UNESCO Kültür Mirası listesine girmesi gibi… Ören yerinde bir müzeye niçin ihtiyaç duyulur? Troya Ören yerine gelen ziyaretçiler, kimi zaman ören yerine gelmeden önce, iyi bir formasyondan geçmiyorlarsa, iyi bir araştırma sürecine girmiyorlarsa, ören yerinde biraz hayal kırıklığına uğramaları söz konusu olabiliyor. Neden? Çünkü gelmeden önce işte “9 katlı kent deniyor”, bu bilgi de bugün için değişti, ama üst üste kurulmuş kentler, Homeros’un betimlemeleri ile hayal edilen muhteşem bir kent var, filmini izliyorlar ve geldiklerinde bir harabe görüyorlar, bunu da anlamakta zorlanıyorlar. İşte tam da burada, hikayeyi tanımlamak, onu tekrar anlatmak için bir müzeye ihtiyaç duyuluyor. Çanakkale Arkeoloji Müzesi’nin bu ihtiyacı karşıladığını söylemek zor. 2011 yılına gelindiğinde Kültür ve Turizm Bakanlığı bir yarışma projesi açıyor. 132 adet proje başvurusu yapılıyor ve bugün içinde bulunduğumuz proje kazanıyor. 2013 yılında inşaat başlıyor ve 2018 yılında müzemiz hizmete açılıyor. Troya Müzesi ne anlam ifade eder? Bunun birkaç tane önemi var; Öncelikle daha önce görmediyse eğer, ziyaretçide büyük bir kent beklentisi var. Fakat geldi ve o büyük kenti göremedi! İşte Troya Müzesi, insanlarda oluşan o anıtsal yapı ihtiyacını çözüyor. Buraya geldiğinde anıtsal ve görmeye alışık olmadığı bir binayı görüyor. Ama bence, bundan çok daha önemli ve derin anlam ifade ediyor. o da; örneğin Sanayi Devrimini anlatırken ne derler, sanayi 1.0, sonra sanayi 2.0, sanayi 3.0 ve sanayi 4.0 geliyor! Aynı tanımlama bilişim için de yapılır. Bana kalırsa, Homeros’un İlyada’sı Troya 1.0, her şeyi var eden! Bu hikayeyi unutmamamızı sağlayan, geleceği taşıyan Homeros’un İlyada’sıdır. Ardından Troya Kazılarının başlaması; Troya Kentinin keşfi, Troya’yı yeniden hatırlatan Troya Kazıları 2.0’dır ve aradan yaklaşık 150 yıllık bir zaman dilimi geçmişken, Troya’yı kaldığı noktadan alıp dünyaya tekrar hatırlatan, “efsane bitmedi, devam ediyor” dedirten, Troya Müzesi de bu tanımlamanın 3.0’ıdır. Ben bunu böyle tanımlıyorum. Çünkü, Müze projesinin önemi, sadece mimarisi ile değil, Troya efsanesini, Troya söylemini yeni bir dille yorumlayacak kültürel bir merkez olacak. Hatta jüri yarışma projesi sırasında burasıyla ilgili, “yeni bir bilgi üretim merkezi” diyor. Troya’yı Anadolu adına, Anadolu dilini kurmak adına yeni bir merkez burası. Yani efsaneyi bugüne kadar anlatıldığı dille değil, onu yeniden kurgulayacak olan önemli bir merkez oldu diyebiliriz. Bu açıdan Anadolu adına, Türkiye adına çok değerli bir yatırım. Burası Çanakkale’nin Tevfikiye Köyü’nde yapılmış bir müze değil sadece, çok daha başka anlamlara sahip. 
 
OLAY: Sanayi ve bilişim tanımlaması ile örneklendirdiniz Troya Müzesi’ni ve 3.0 dediniz, Troya 4.0’a dair bir öngörünüz var mı? 
Rıdvan Gölcük: Aradaki nirengi noktaları çok önemlidir ve ne kadar süre yaşanacağı bilinmez. Belki bizim yaşamımızda Troya 4.0 ortaya çıkmayacak ve Troya 3.0’ı ve onun yarattığı etkileri konuşuyor olacağız. Örneklendirirsek, Troya Müzesi açıldı ve Time Dergisi 2019’da dünyada görülmesi gereken 100 Muhteşem Yer’den birisi seçti burayı, aynı yıl British Müzesi Troya Sergisi açtı ve Sega Oyun firması Troya Oyununu 2020 yılında piyasaya süreceğini açıkladı. Bakın bunlar Troya Müzesi’nden ayrı gelişen etkiler. 2.0, 3.0 tanımlamaları bunun için çok önemli. Bunlar da o süreçlerin birer yansımasıdır. Bu müzenin de çarpan etkileri olacak, 2020, 2021 ve sonrasında neler ortaya çıkacak bunu hep beraber göreceğiz. Ancak artan bir ivmeyle giden çarpan etkilerini göreceğiz. Dolayısıyla Troya Müzesi çok önemli. Troya 3.0 diyoruz, bu 3.0’ı da umarım çok uzunca yıllar o çarpan etkileri ile beraber yaşayacağız göreceğiz. 
 
OLAY: Troya Müzesi’ni önemli kılan şey, Troya’nın kendisi. Priamos Hazineleri elbette ki önemli, ama asıl önemlisi o hazinelerin kaynağı, özü burası. Dolayısıyla hazineleri ve bugün dünya üzerinde yankı bulan onu değerli hale getiren Troya Hikayesi’nden bahsedebilir miyiz? 
Rıdvan Gölcük: Burada dört ayım doldu, en sık rastladığım soru Hazineler meselesi. Hazineler konusu açıldığında ben de diyorum ki; hazineler bizde! Bu cevabı alanlar şaşırıyorlar. Aslında hazineler elbette önemli, ama Troya Müzesi, Troya’nın kendisi en büyük hazinedir. Yani hikaye bizim elimizde. Dolayısıyla Priamos’un Hazineleri daha ziyade diplomatik bir konudur. Bizim müze olarak gündemimizde değil, bizim gündemimiz pırlantayı daha da parlatmak, hak ettiği değeri yakalamasını sağlamak. Troya Kenti çok ilginç; Sanat Tarihi eğitiminden geçtik, arkeoloji eğitiminden geçtik, dünya üzerinden buna benzer başka bir kent yok. Gücünü tamamen destandan, mitostan alacak, “efsane doğru mu, burası mı, bu ev Priamos’un evi mi, bu kapı destanda geçen batı kapısı mı?” gibi sorularla devam eden ve bu alanda gelişen her hikaye ile kendini yenileyecek “yaşayan” bir anlatı gibi geliyor bana. Çünkü, dünyanın başka yerlerindeki kazı noktalarına benzemeyen bir yer. Öyle bir yer düşünün ki, daha Roma Döneminde Troya hayranlığı tabiki çok müthiş ve bu hayranlığa cevap verebilmek için “Sahte” tümülüsler yapılıyor Troya Ovası’nda. Çünkü insanların buraya karşı bir açlığı var, burayı görmek, bilmek istiyorlar. Bu kentin civarında kurulan, diyelim ki Sigeion Antik Kenti, aslında kent ihtiyacından kurulmuş bir kentten bahsetmiyoruz, Roma Döneminde Troya turizm ihtiyacını karşılamak için kurulmuş bir kent. Bu müthiş bir şey. O efsane bugün de devam ediyor. Ben bazen diyorum ki; Homeros’un İlyada’sı biliniyor, ama sanki Homeros başka bir yerden, hikayeyi yazmaya devam ediyor ve bizleri de hikayesine ekliyor… Dünya üzerinde yaklaşık 2700 yıl önce yaşamış ve bugün devam eden bir hadise, hala devam eden bir hadise, hala devam eden o efsane etrafında şekillenen hikaye… Bu müzenin burada oluş hikayesi, 2700 yıl öncesine dayanıyor. Bu destan galiba dünya son bulduğunda bitecek. Bu kadar kuvvetli bir kaynağa sahip! 
 
OLAY: Dünya üzerinde ortaya çıkmış, “Kahraman” olarak tanımlanan, Mustafa Kemal, Büyük İskender, Roma Kralları… Bu insanlar genellikle kendi bölgelerinde, kendi kültürlerini, tarihlerini, efsanelerini tanıyarak, onları öğrenerek büyüyorlar. Fatih Sultan Mehmet’in “Troya’nın intikamını aldık” demesinin, Mustafa Kemal’in Büyük İskender’in yolunu izleyerek bölgeye gelmesinin altında bir rastlantılar değil, ciddi bir bilgi birikimi yatıyor. Peki biz, 7-8 yaşındaki çocuklarımıza okullarda eğitim programında Troya dersini işletemez miyiz? 
Rıdvan Gölcük: Az önce müzenin öneminden bahsederken, efsaneyi, Troya’yı yeni bir dille yorumlama ifadelerine yer vermiştik. Bu çok önemli bir mesele. Buradaki ilk zamanlarımda, bir ziyaretçimiz müzeden çıkarken denk geldi. “Nasıl buldunuz?” dedim, “içerideki Yunan eserleri çok güzel” dedi. Dedim ki, “Neden Yunan eseri” diyorsunuz, “o da içeridekiler Yunan eseri değil mi, Homeros Yunan değil mi?” Bende İlyada’dan bir sahne anlattım, o sahneden batılı kaynakların ne anladığını anlattım. Onların ne anladığı çok önemli, çünkü diyorlar ki, “İlyada bizim ilk yazılı ürünümüz …” Dolayısıyla onların ne anladıkları önemli. O sahne; Hektor, Troya surları önünde Akhilleus ile kavgaya tutuşacak. Babası “oğlum içeriye gir” diyor. Çünkü Troya surlarının savunmasına çok güveniyor, Hektor surların içerisine girerse bir şey olmayacak, kent de güvende olacak. Baba Priamos ikna edemiyor, Annesi Hekabe başlıyor bu kez, “oğlum gel, bizi evlatsız bırakma, Troyalıları Hektor’suz bırakma, surlardan içeriye gir” diyor. İkna edemiyor ve Hekabe sinirleniyor, o sinirle üstünü başını yırtıyor. O sırada göğsü dışarıya çıkıyor, sonra diyor ki, “Oğlum bu memeye saygı duy, bu memede geçirdiğin günlerin hatırına içeriye gir” diyor. Hikaye bu. Peki batılı bu hikayeden ne anlıyor. Güney Afrika Üniversitesi’nde 2016-2017 yılında yapılmış bir master tezi var. Tez, Homeros Destanı’nda geçen “göğüs” kelimelerini derlemiş, nerede geçiyor ve ne anlam ifade ediyor. Yorumladığı yerlerden birisi de bu, Hekabe göğsünü neden açtı? Tez bunu yorumluyor. Ana vurgu şu, “Hekabe göğsünü açtı, çünkü erotik olarak çocuğunun dikkatini dağıtmaya çalıştı”, karşı tezi de “hayır Hekabe çok yaşlıydı, göğsü oğlunun dikkatini dağıtmaya yetmez!” Batılı, yazılı edebiyatını İlyada ile başlatıyor ve bu sahneyi böyle yorumlamış… Sen de buralısın, İlyada’dayı daha önce de okumamışsın, sen yorumla şimdi. Dedi ki “Böyle yorum olur mu? Anlattığı şey, ana sütünden, süt helalliği, hakkından bahsediyor” dedi. Dedim ki; “Aynen öyle…” Şimdi bu İlyada ne oldu. Batılının hikayesi mi, Anadolu’nun mu? Hektor’un Tevfikiyeli Ahmet’ten ne farkı var? Dolayısıyla sorunuza dönecek olursak, Troya bu toprakların mahsulü, bu toprakların ürünü… Ancak bizler, gerektiği kadar ilgi, alaka göstermemişiz. O nedenle, biz gerekli ilgiyi, alakayı göstermez isek, bir başkası alır, istediği gibi yorumlar, hatta o yorumu bize aktarır, biz de o yorumu filmiyle, müziğiyle, kitabıyla, kültürüyle kabul eder, sonra bizim olanın bizim olmadığına inanmaya başlarız. Troya Müzesi’nin temel faaliyetlerinden birisi de bu zihinsel dönüşü yapacak, hikayeyi alıp yeniden yorumlayacak, “yeniden” derken, zorlama bir yorumlama değil, ama doğru yorumlamayı yapacak. Dolayısıyla bu müzenin ilk yaptığı faaliyetlerden birisi Troas Sempozyumu oldu. Bu bölgede çıkan kazı sonuçlarını aldık, burada hocalarla beraber yorulmadık. Okullar meselesine gelecek olursak, önce bilgiyi yorumlamamız lazım. sonra ilk yapılması gereken iş, okullara, çocuklara ulaşmak olacak. Hikayenin, onların hikayesi olduğunu göstermek olacak. Kocaeli’de iken “Dikkat bu sınıfta müze var!” demiştik, belki de burada “Dikkat bu sınıfta Homeros var” yapacağız, “Dikkat bu sınıfta İlyada var, Troya var” diyeceğiz. Yüzde yüz yapmamız gereken bir şey. Çünkü müzeler sadece eserlerin sergilendiği yerler değil, müzeler toplumu inşa eden, toplumun geleneğini, göreneğini, düşünce yapısını inşa eden yerlerdir. Bizim bu inşa sürecini yapmamız, sonra da çocuklara ulaştırmamız gerekiyor. Hatta, öyle ki; bu inşa sadece toplum içine dönük bir inşa sürece değildir. Mesela Yunus Emre Enstitüsü’nün bir programı var. Yurtdışındaki başarılı öğrencileri, Türkiye’ye getiriyor ve kimi noktaları dolaştırıyor. Geçen yıl Troya’ya da uğramışlardı. Bu yıl o programa ilk kez Troya’dan başlayacaklar. Yunus Emre Enstitüsü, Kültürel Diplomasi bir program yapıyor. Kendi kültürünü göstererek, anlatıyor, yerinde gösteriyor. Türkiye’yi, Anadolu’yu anlatıyor. Bu önemli programın ilk durağı Troya olacak. Dediğimiz gibi, burası sadece bir mimari proje değil, geleceğe yönelik çok kuvvetli bir adımdır. 
 
OLAY: Değerlendirme için çok erken ama, açıldığından bu yana nasıl bir etkisi oldu Troya Müzesi’nin? 
Rıdvan Gölcük: Troya Müzesi’nin iki etkisi var ziyaretçi anlamında; bir kendi aldığı ziyaretçi, bir de burayı görmek için gelenlerin ören yerine yansıması. Toplamda geçen yıl 700 bin rakamını aştık. Müze olduktan sonra bu rakama ulaştı ören yeri. İlk sene için iyi bir rakam, çünkü hala kendimizi tanıtmak yönünde büyük gayret harcıyoruz. 2019 yılı içinde bizim yarattığımız tanıtım faaliyetleri de oldu. Bunlardan birisi European Museum Forum, başvurduğumuz “European Museum of The Year Award”, yani Avrupa Yılın Müzesi Ödülü’nde finale kaldığımız haberini verdi. Ayrıca dışarıdan Troya Müzesi’nhe olan ilgi, Time Dergisi’nin Dünyada görülmesi gereken 100 Muhteşem Yer listesinde yer alması gibi katlayarak gidecek bir süreçten bahsediyoruz. Mesela, yanılmıyorsam 2019 yılında Çanakkale’ye gelen Kruvazör sayısı 6’ydı. 2020 yılı içinde anlaşması imzalanan Kruvazör Tur sayısı 17 oldu. Bu daha da artacaktır. Kültür ve Turizm Bakanlığımız 2023 yılı hedefleri içerisinde Çanakkale’ye bir Kruvazör Limanı yapımını duyurdu. İşte bunlar müzenin yarattığı çarpan etkileridir. Yine önemli hususlardan biri de; Troya Kentinden bahsederken, dünyada burası hakkında bir şeyler okumuş, ya da İlyada’yı okumuş insanların aklında, Troya’nın lokasyonu konusunda Yunanistan’da olduğuna dair bir bilgi vardı. Kısa bir süre önce Kolin Otel’de bir destinasyon çalışmasının verileri duyuruldu. İnsanlar Troya’nın Yunanistan’da olduğunu düşünülüyordu, şu anda Tevfikiye Köyü’nün evrensel bilinirliliğinden bahsetmeye başladık. Bunun sebebi bu müzedir! Dediğim gibi çarpan etkisi çok büyük, doğrudan müzeden kaynaklanmayacağını düşündüğümüz şeylerde, müzenin etkisini hep görüyor olacağız. Hatta, Troya ile bağlı olarak yapacağımız uluslararası projeler etkinlikler olacak. Bunlardan birisi de 2021 yılı Troya Kazılarının 150’nci yılı. 1871 Schliemann kazılarının başlangıcı, aslında 1870 yılında bir iki haftalık kaçak, izinsiz yaptığı kazılar var. Calvert döneminde de bir iki deneme var ama, ortaya çıkan sonucu yok. Dolayısıyla Troya Kazıları’nın Padişah fermanı ile yapılan başlangıcı 1871’dir. Hala kazılar sürüyor ve 2021 yılında da 150’nci yılı olacak… Bu dönem içinde de uluslararası sempozyum, konferans, sergi, kitap çalışmaları 2021 yılında yer alacak ve Troya etkisi katlayarak devam edecek. 
 
OLAY: Son olarak, Çanakkalelilere yönelik mesajınız ne olur? 
Rıdvan Gölcük: Çanakkale de, Çanakkaleliler de çok şanslılar. Muhteşem bir mirasa sahipler. Bu miras doğrudan onların mirası. Galiba Çanakkalelilerin boynunun borcu, Çanakkale’de her evde mutlaka İlyada’nın olması lazım… Her Çanakkale evinde bir Homeros’un olması lazım. Çanakkale’de parsel sorguda Troya Ören Yeri 0 Ada 999 parsel, karşısında da “Hazine Arazisi” diyor. Yani bu taşınmaz bizim hazinemizde. Fakat Ören Yerinin sizde olması yetmez, zihinsel olarak ona sahip çıkmanız da önemli. Çünkü en sonunda entelektüel olarak kim sahip çıkarsa, kim daha fazla okur, kim daha fazla yazar, kim daha fazla tiyatroya, sinemaya döker, kim daha fazla beste yaparsa, Troya Kenti onun olur. Troya bizim, evet ama Çanakkalelilere de büyük bir sorumluluk düşüyor. Bizimle el ele verecekler ve hep birlikte bu hikayeye sahip çıkacağız… 
(Seçkin Sağlam)
Paylaş