Koşuyorsun çocuk özgürlüklere, arkana bakmadan, Kahkalarınla şenleniyor sokak.
Ardından sıralı büyük küçük çocuklar, ortalık bayram yeri vesselâm.
Koşuyorsun...
Kalbin pıt pıt atıyor, koşarken, ayağın bir taşa çarpıyor ve düşüyorsun,
Annen sesleniyor camdan:
“Geliyim mi? Sakar çocuk seni...”
Sen de biliyorsun ya, annen gelirse eğer oyundan alır eve götürür.
Canının yangınlığını düştüğün taşın üstüne koyup,
‘‘Yok hayır, bir yerim acımadı, iyiyim ben” diyorsun.
Sonra o korkak bakışlarla sendeleyerek ayağa kalkıyorsun.
Birden nerede olduğunu bilmediğin bir yerdesin.
Koşuyorsun, bu seferki koşmaların mermilerin gölgesinde bir koşuş...
Arkada seninle birlikte koşan birçok kişi var, çoluk, çocuk...
Evet ortalık yine kan gölü,
Bu sefer ortalığı kaplayan, o kulakları âdeta sağır eden bombaların ve silâhların sesleri...
Mahallede çocukların seslerinden rahatsız olan, ninelerin artık sesleri duyulmuyor.
Sessiz bir şekilde evlerinde torunlarını bekliyorlar...
Arkana bakarak elinden tuttuğun kardeşinle birlikte sadece koşuyorsun.
Birden saklambaç oynarken saklandığınız komşunun duvarının dibine iliştiğini fark ediyorsun.
Kalbinin bu sefer pıt pıt atışları oyun oynarken atışlarından farklı.
Kardeşine daha bir güçlü sarılıyorsun.
Bu sefer annenin size seslenmesini her zamankinden çok istiyorsun.
“N’olursun anne seslen, gel de geleyim” diyorsun.
Bu düşünceler sadece sol göğsünde sıkışmış vaziyette duruyor.
Dudaklarından çıkması imkânsız, kardeşinin yanında ve sen ağlayamazsın.
Birden annen seni uyandırıyor:
“Kalk artık sabah oldu
Güneş doğdu, ufku açtı.
Okul vakti yaklaştı
Sütçü köşeyi döndü
Bütün lambalar söndü...”
Bir günün rüyası seni empati yaptırdı.
Hadi okula geç kalma çocuk...