Çarşamba günü Merkez Bankası Para Politikası Kurulu politika faizi olan bir haftalık repo ihale faiz oranını 50 baz puan düşürerek %10,75’e indirdiğini duyurdu. Yeni başkanın görev gelmesinden beri faizler %24’ten %10,75 kadar inmiş oldu.

MB’nin faiz indirmesi sürpriz olmadı çünkü faizleri indirmesi konusunda baskının olduğunu dolayısıyla bunu yapmak zorunda hissettiklerini biliyoruz. MB tarafından yapılan açıklamada yer alan ilginç bir ifade de bu “mecburiyetlerini” bir anlamda ortaya koyuyor; “Kurul enflasyon görünümünü etkileyen tüm unsurları dikkate alarak, politika faizinde daha ölçülü bir indirim yapılmasına karar vermiştir” deniliyor.

Bu ifadedeki “daha ölçülü bir indirim” vurgusu önemli. Anlaşılan o ki daha yüksek oranda bir indirim yapılması söylenmiş ama banka bunun mümkün olmadığını, bir miktar indirim yaparak durumu idare edebileceğini düşünmüş olmalı.

Faiz indirim kararına ilişkin açıklamada Türkiye ekonomisinin geleceğine ilişkin pek parlak bir resim de çizilmiyor.

Yatırım ve istihdamda toparlanma sinyallerinin zayıf seyrettiği söyleniyor. Bu açıkça ülke ekonomisine yatırımcıların inancının olmadığının ifadesidir. Yatırım olmayınca da istihdam yaratmak mümkün olmuyor. Dolayısıyla işsizlik oranlarının yüksek seyredeceğini anlıyoruz.

Dünya ekonomisinde yaşanan durgunluk, ihracatımızın yaklaşık yarısını yaptığımız Avrupa bölgesinde, özellikle Almanya’daki yavaşlama, ihracat üzerinden büyümenin sağlanmasının da pek mümkün olmadığını ortaya koyuyor. Raporda “dış talebin yavaşlaması” beklentisi bu nedenle vurgulanmış sanırım.

İhracatta umut görmeyen ekonomi yönetimi zaten bir süredir iç talebi artırmak üzere kredi artışı ile iç talebi canlandırmayı ve bunun üzerinden büyümeyi hedeflediğini biliyoruz. Ancak yapılan açıklamada kredi hacminde yaşanan büyümenin enflasyon ve cari işlemler açığının artışına yola açma riski vurgulanıyor.

Bu ifade faiz enflasyon ilişkisi konusunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın teorisinin doğru olmadığını gösteriyor. Biz zaten söylüyoruz da MB’nin bunu söylemiş olmasını ilginç buldum.

Faizler bu kadar inince tasarruf sahiplerinin yatırım tercihleri de mevduattan uzaklaşma yönünde olacaktır. Reel faizlerin negatife indiği bir dönemde vatandaş parasını TL’de tutmaz. Dolar, altın gibi varlıklara olan ilgi artacaktır.

TÜKETİCİ GÜVENİ AZALIYOR

Dün TÜİK tarafında açıklanan tüketici güven endeksi Şubat ayında %2,7 gerileyerek 57,3 oldu. Vatandaşların ekonominin geleceğine ilişkin beklentisi iyi kötü. Çünkü endeksin 100’den küçük olması kötümser durum olarak açıklanıyor. 57,3 olduğuna göre bizdeki durumun ne kadar kötümser olduğunu siz tahmin edin. Bu aslında MB’nin açıklamasıyla da uyumlu.

TÜİK’in endeksin hesaplanmasına ilişkin açıklamasında “tüketimin finansmanı amacıyla borç kullanma ihtimali endeksinin artması iyimser durumu gösterir” deniliyor. Sanırım burada “gelecekte ödeme kabiliyeti olacağına inananlar borçlanır” gibi basit bir varsayım yapılmış. Oysa ülkede son zamanlardaki kredi artışının iki temel gerekçesi var: (1) mevcut borçları yeni borçla çevirmek, (2) vatandaşın geliri temel ihtiyaçlarını karşılamaya yetmediği için borçlanmak. Her iki durum da borçlanmanın iyimser bir beklentinin bir sonucu olarak değil, mevcut ekonomik koşulların yarattığı bir zorunluluk olduğunu ortaya koyuyor.