Namazsız geçen bir gün ne kadar acı,
Namazdır her türlü derdin ilâcı,
Mi’raçtan bizlere hediye gelmiş,
Kutlu olsun mü’minlerin mi’racı.
Evin hanımı beyine seslenir:
- Haydi Bey, geç kalıyoruz. Toplantı başlamak üzere.
- Ya hanım gitmesek olmaz mı, hiç canım istemiyor?
- Olur mu canım, koskoca vali, bizi de adam yerine koymuş, dâvet etmiş. O bizi huzuruna kabul ediyor da biz mi nazlanıyoruz. Hem medenî bir insan olarak böyle dâvetleri geri çevirmek bize yakışır mı?
Konuşma bu minval üzere devam eder.
Günde beş defa ezanlar okunuyor, Kâinatın Sultanı olan Cenab-ı Hak herkesi huzuruna dâvet ediyor. Bu dâvette hiçbir ayırım yapılmıyor. Zengin fakir, büyük küçük kim olursa olsun; rengi, dili, makamı, rütbesi ne olursa olsun, herkes huzura kabul ediliyor. Herkes niyetine ve samimiyetine göre ikramlara nail oluyor. Böyle bir dâvete icabet etmemek, onu hafife almak, bu kadar ikramları reddetmek, akıl kârı mıdır? İnsan olan insan, en önemli işlerini bırakıp böyle bir dâvete koşmak ister. Çünkü hayatta bundan daha önemli bir iş olamaz. İnsan iki eli kanda olsa, böyle bir fırsatı kaçırmak istemez.
Hem insan böyle bir Sultanın huzurunda her türlü ihtiyacını dile getirir, bütün dertlerine çare bulabilir, bütün sıkıntılarını orada giderebilir. Çünkü “her şeyin dizgini O’nun elinde, her şeyin anahtarı O’nun yanındadır.”
Hem namazda aklın, kalbin ve ruhun da büyük bir rahatı vardır. Kalp, o huzurda huzur bulur, ruh orada rahat eder, akıl, ne büyük bir nimet olduğunu bu şekilde idrak eder. Peki, bu kâinatın Sultanı, mülkünde misafir ettiği insanları günde beş defa huzuruna dâvet ediyor, bu dâvete icabet edenlere ebedî saadet gibi bir ikramda bulunuyorsa, buna icabet etmemek acaba akıl kârı mıdır? Bir valinin dâvetini geri çevirmek kabalık kabul edilip ayıp karşılanıyorsa, Cenâb-ı Hakk’ın dâvetini geri çevirmek nasıl bir kabalık, olmaz mı?
O,(cc) tenezzül edip bizi huzuruna çağırıyorsa, biz böyle bir dâveti canımıza minnet bilip koşmazsak, kabalıktan da öte, nankörlük etmiş olmaz mıyız?