Toplumsal düzeyimizin uygarlık çizgisine göre aşağıda olduğunu bilmeliyiz ki düzeltilmesi için çabalayalım. Kadınlara saldırı, çocukların yitirilmesi, değişik çirkinliklerle ve acılarla sarsılmadığımız gün yok gibi. Siyaset adamlarının çoğunlukla toplumsal barışı ve ulusal dayanışmayı gözardı eden ilgisizlikleriyle tırmanan güvenlik olayları başlıca sorun olma niteliğini sürdürmektedir. İyiye doğru bir düzelme ve gelişme umudu her kesimde ağır basmakla birlikte olumlu bir belirti görülmemektedir. Toplumsal doku bozukluğunu anımsatan durumlar yarınlara ilişkin endişelerin başında gelmektedir.

Siyasal doyumsuzluklar, siyasal döneklikler, siyasal çelişkiler ve siyasal olumsuzluklar, yaşamı karartan, umut ve düş kırıklığı yaratan toplumsal yaralar olarak öne çıkmaktadır. Yurttaşların esenliği, mutluluğu, sağlıklı yaşamları öncelik ve ağırlık taşıması gerekirken kavgalar, ölümler ve öbür suç olaylarıyla her gün irkilmekteyiz.

Birbirlerine söylenmeyecek sözleri söyleyenlerin kendilerini ayakta tutmak için giriştikleri işbirliği, kurdukları ortaklık ibretle izlenmeye değer. Kişiliklerini, onurlarını, adlarını karartan tutumlarını mevki-makam ve ad için unutarak el sıkışıp birbirlerine siyasal destek ve güvence verenlerin ibretlik durumu, siyasal ve genel ahlâk yönünden de düşünülmesi gereken ağır bir duruştur. Kişilik düzeyi, insanın asla ödün vermeyeceği bir onur çizgisidir.

YIPRANMA ve YIKIM

Bağımsızlığı ve yansızlığı, özgürlüğünün temeli olan medyanın günümüzdeki durumu içler acısıdır. Çıkar ve yaranma düşüncesiyle iktidar şakşakçılığına soyunanların ibretlik tutumları utandırıcı ve üzücüdür. İktidar yandaşlıklarını, muhalefet karşıtlıklarını yalanlarla ve suçlamalarla sürdürüp süsleyerek basın ahlâkını hiçe saymaktadırlar. Yandaşlıkları o kadar ölçüsüz ki 2. Dünya Savaşı ortamını eleştirirken içlerindeki kini ve sapkınlığı yansıtarak Cumhuriyetimizin ilk yıllarını da haksız eleştiren, yalan yanlış, amaçlı değerlendirmelere girişiyorlar. İktidarın avucundaki gazetelerde bu tutumu en kötü örnekleriyle izliyoruz. Ne yaşları, ne bilgileri, ne de yeterlikleri elverişli olmamasına karşın dedikodulara kapılarak Atatürk dönemini dillerine, kiralık kalemlerine doluyorlar.

Birilerine yanaşmak, yaranmak ya da bir şeyler sağlamak için ulusal değerlerimize saldırıları çirkinliklerinin ve kötülüklerinin dışa vurumudur. Toplumu ayrıştıran, yurttaşları karşı karşıya getiren, birçok insana üzüntü ve zarar veren davranışlardan kaçınmayıp bunlarda direnmek insanlıkdışı tutumdur. Basın özgürlüğünü kötüye kullanmanın giderek artan örnekleri, siyasal güvencelerin aymazlığına bağlamak düşündürücüdür.

ACABA?

Ankara’nın Meşrutiyet Caddesi’ndeki bir binanın önyüzündeki hekim tabelâsında “...hacamat, sülükle tedavi...” yazıyor. Bu yöntemlerin geçerlik kazanıp kazanmadığını okuyan yurttaşlar merak ettiklerini söyleyip sorduklarından yazımıza alıyoruz.

Din eğitim-öğrenimine iktidarın verdiği ayrıcalık ve ağırlık okul seçimlerinde sorun olmayı sürdürüyor. Aydın işsizliği büyük sorun olma niteliğini koruyor. Aşırı yetkilerle donatılan 13. Cumhurbaşkanı bay RTE’ın bilinen geçmişiyle neler yapacağını merak edenler gün geçtikçe artıyor. Kadrosundakilere ilişkin haberler ve bilgiler de yurttaşların merakını büyütüyor. Parti devleti, partizan devlet endişesi de böyle.

DİNLENCE

“Cumhurbaşkanlığı seçimi temmuza kalır” sanısıyla biletler alanlar dinlence günlerini yeniden düzenliyorlar. Öğrencilerin bitmeyen sınav koşulları da ağırlığını azalttı. Şimdi aile boyu tatil sürecindeler. Muhalefet iç kavgalarını sürdüredursun Bay RTE her şeyin yetkilisi olarak tekbiçici durumunda. Siyasal gelişmelerin yeniliğiyle geçecek günler bakalım neler getirip götürecek? Adalet-yargıyla, eğitim-öğretimle, her şeyle oynanıyor. Ulusal egemenlikle, katılımcılıkla, demokrasiyle, hukukla, bilimle ilgisi budanmış, törpülenmiş bir düzen.

Almanya Atatürkçü Düşünce Dernekleri Federasyonu Genel Başkanı Dursun ATILGAN’ın gazetemizle ilgili duygu ve düşüncelerine teşekkür ederiz.

sozcu-banner-1