06 Temmuz 2020 00:40

Dur demeli!

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

İnsan Hakları Derneği ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı olarak 9 Haziran’da şiddete karşı bir tutum belgesi yayımlayıp, devlet erkinin işkenceyi meşrulaştırma çabalarına yönelik uyarıda bulunmuştuk. Bu yaklaşımın şiddeti çoğaltan ve hücrelerimize varıncaya dek nüfuz etmesine yol açan tehlikelerine işaret etmiştik. “Hayatı Kazanmak” başlıklı 22 Haziran’da yayımlanan yazımda da bu tutum belgesinden söz etmiştim. O sırada HDP’li vekillere yürüyüşlerinde saldırılar sürerken, baro başkanlarının yürüyüşüne henüz müdahale edilmemişti.

Geçen zamanda önce Ankara’ya, sonra da gazla ve şiddetle milletin Meclisine girişleri engellendi. Valilik de eylem yasağıyla polisin “Mesafeye uymadılar” bahanesiyle meşrulaştırdığı saldırılarını akladı gecikmeden. Milletin Meclisinde çoklu baro yasa tasarısı konuşulurken, o tasarının doğrudan tarafı millet dışarıda ama vekiller içerideydi. Vekillerin aslının yerine konuşma yetkisi ile donatıldığı bir seçim sisteminin pek de parlak sonuçları olmadığını görüyoruz böylece… Yazımda yeni yollar aramalı, hayatı kazanmalıyız diye önermiştim. Bu yeni yollar konusunda ısrarcıyım. Kendilerine bizde olmayan güçler atfeden, bizim yerimize karar verebileceklerini zanneden insanlarla denenen, üstelik tüm denetim mekanizmalarının devre dışı bırakıldığı bir sistemin ne insanın ne de doğanın esenliğine hizmet etmediği aşikar. Vekiller olarak asılların derdine ses olan, sonra da polisin şiddetinden nasibini alanlara değil sözüm. Zaten onların o vekiller Meclisindeki varlıkları da birilerinin cübbelerindeki düğmeler ile sınırlı. Biz asıllardan bir farkları yok!

Polis bu şiddetli tavrın cesaretini nereden buluyor, bunca pervasızlık nereden kaynaklanıyor diye sormaya gerek yok sanırım. Şiddete karşı tutum belgesinde işkence yasağını hatırlatmış, olağanüstü sayılabilecek hallerde dahi askıya alınamayacak mutlak haklardan olduğunu vurgulamıştık anımsarsanız*. Bir kez daha söyleyeyim: İşkence yasağı buyruk kural olarak tanımlanmış, Uluslararası toplumun mutlak bağlayıcı bir kural olarak tanıdığı hiçbir istisnası olmayan temel bir ilkedir. Türkiye hem Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Sözleşme olarak da bilinen “İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı ya da Onur Kırıcı Muamele ya da Cezaya Karşı  Sözleşme” hem de 3. maddesinde; “Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz.” düzenlemesine yer verilmiş olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne taraftır. Türk Ceza Kanunu 94. maddesinde de kamu görevlileri tarafından bireylere karşı işlediği sistematik, belirli bir süreyi kapsayan, insan onuruyla bağdaşmayan davranışlar işkence suçu olarak kabul edilmektedir.

Tüm bu yasal mevzuata ve mutlak yasağa rağmen, Türkiye’de işkence katlanarak artmakta, geçmişte kalmadığı anlaşılan köpekli işkence iddialarıyla sürmektedir. Hem de 26 Haziran İşkence ile Mücadele ve İşkence Görenlerle Dayanışma Günü’nde yaptığımız açıklamanın ardından bir yenisiyle… Etkili bir soruşturma ve belgelemenin ilkeleri ortadayken, son köpekli işkence iddiasında Diyarbakır Valiliği iddialara karşı yazılı bir basın açıklaması yayımlayıp, yaralanan Rojbin Sevil Çetin’in balkondan kaçmaya çalışırken köpek tarafından yakalandığını söyleyerek etkili bir soruşturmanın mümkün olmayacağını açıkça beyan etmiştir. Üstüne Çetin’in Avukatı Gülistan Ataş’ın, saldırı sonucu oluşan yaraların fotoğraflarını çektiği anlaşılınca Terörle Mücadele Şubesinden telefonla aranıp şüpheli sıfatıyla ifadeye çağrılmış, avukatların veri toplama yetkisi olduğunu hatırlatarak müvekkiline yapılan işkence ve kötü muameleyi belgelemek ve suç duyurusunda bulunmak için o fotoğrafları çektiğini söylemek zorunda bırakılmıştır. İşkence iddiasını araştırmanın değil de iddiayı belgelemeye çalışanı yıldırmanın peşinde bir mekanizmanın işlemediği çok açık!

Milletin olduğu iddia edilen vekiller Meclisine giremeyen milletin, kamu görevlisini korumaya adanmış bir diğer kamu görevlisini memur ettiği sistemle haklarını savunamayacağı gün gibi ortadayken, doğaya düşman havai fişeklerin üretim iznini her kazada ödül gibi yenileyip insanları da ölüme sürükleyen, patronun acısını(!) paylaşıp bizi açlığa, yoksulluğa mahkum eden, 3.5 yaşında bebeği istismar eden dedeyi özgür bırakıp insan hakları savunucusuyla gazeteciyi hapsedenlere, hasılı bu gidişe dur deme zamanı çoktan geldi.

* https://tihv.org.tr/basin-aciklamalari/turkiye-insan-haklari-vakfi-ve-insan-haklari-dernegi-siddete-karsi-tutum-belgesi/

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...