Yetki devredilir, sorumluluk asla...

Dr. Uğur TANDOĞAN
Dr. Uğur TANDOĞAN NOT DEFTERİ tandogan2007@gmail.com

Bir skandal, bir özür...

Salonda tam bir sessizlik hakimdi. Genç adam, yarış pistindeki koşucu gibi dikkat kesilmiş, bekliyordu. Yaşlı adam sorusunu sordu: “Dün gece hangi otelde kaldığınızı bizimle paylaşırsanız kendinizi rahat hisseder misiniz?” Genç adam şaşırmıştı. İlk tepkisi, dudaklarında patlayan sinir gülüşü oldu. Çünkü ciddi bir soru bekliyordu. Sonra geveleme sesleri çıkardı. 7-8 saniye sonra genç adamın ağzından bir ufak gülüşle birlikte kesin bir “Hayır” sözcüğü döküldü. Salondakiler de bu gülüşe katıldı. Yaşlı adam ikinci sorusunu patlattı: “Eğer geçen hafta birileriyle mesajlaştıysanız, bu kimselerin isimlerini bizle paylaşır mısınız?” Genç adam “Böyle bir şeyi herkesin gözü önünde yapmaya pek alışık değilim” dedi. Yaşlı adam şöyle devam etti: “İşte bütün mesele de bu: Kişilerin mahremiyet hakkı, bu hakkın sınırları ve Facebook ile dünyaya bağlandığımızda bu hakkın ne kadarından vazgeçiyoruz? Temel soru: Facebook kişiler hakkında hangi bilgileri topluyor? Bu bilgileri kimlerle paylaşıyor? Ve bilgileri paylaşırken kişilerin iznini alıyor mu?”

Bu olay, geçen hafta Amerika Birleşik Devletleri Kongresi’nde geçiyordu. Genç adam, Facebook’un kurucusu ve CEO’su Mark Zuckerberg, yaşlı adam ise Illinois Senatörü Dick Durbin idi. Mark Zuckerberg, Cambridge Analytica skandalından sonra Kongre’de ifade veriyordu. Mark Zuckerberg, iki gün boyunca birçok soru cevapladı ve birçok şey söyledi. Bu söyledikleri arasında çok önemli bir nokta vardı: “Facebook, güçlü bir araçtır. Ancak bu güçlü aracın aynı zaman da insanlara zarar vermek için kullanılmasını önleyecek tedbirleri yeterince alamadık. Örneğin, sahte haberlerin yayılması, yabancıların seçimleri etkilemesi ve nefret söylemlerinin yayınlanması. Sorumluluğumuza geniş bir çerçeveden bakmadık. Bu büyük bir hata idi. Ve bu hata, benim hatam idi; özür dilerim. Facebook’u ben kurdum, ben yönetiyorum ve olanlardan da ben sorumluyum.”

Bir olay, bir özür...

Geçen hafta Amerika’da başka bir olay gerçekleşti. İki siyahi adam Philadelphia’da bir Starbucks mağazasına gitti. Hiçbir şey yemeden içmeden, mağazadaki tuvaleti kullanmak istediler.

Starbucks çalışanları buna izin vermedi. İki siyahinin mağazayı terk etmesini istediler. Ancak bu iki adam bu isteği reddedince polis çağrıldı. Ve bu iki siyahi tutuklanarak polis merkezine götürüldü. Starbucks, adamlardan davacı olmayınca serbest bırakıldılar. Ancak sosyal medyada büyük kıyamet koptu. “Starbucks’ı boykot edin” kampanyaları başlatıldı. Şirket, bir özür yayınladı. Şirketin üst yöneticisi (CEO) Kevin Johnson da yazılı bir özür yayınladı. Daha sonra bir video kayıt ile bir özür diledi. Kevin Johnson, bu kayıtta şöyle diyordu: “Mağazamızda tutuklanan iki beyefendiden, Philadelphia halkından ve çalışanlarımızdan şahsi olarak özür dilerim. Bu olaydan ders alacağımıza söz veriyorum. Evet mağazaya polisin çağrılacağı durumlar olabilir; örneğin, şiddet, tehdit veya işi kesintiye uğratma. Ama bu olayda böyle bir durum yoktu.

Bu beyefendiler böyle bir muameleyi hak etmediler. Bundan biz sorumluyuz, ben sorumluyum. Bu olaydan sonra mağaza yöneticisini görevden almamı isteyen çağrılar aldım. Ama suçlamanın adresi yanlış. Sorumlu olan benim. Bu, bir yönetim meselesidir ve sorumlusu da benim. Bizi böyle bir sonuca getiren politikalar, uygulamalar ve eğitimlerden sorumlu olan benim.”

Bir yorum...

Yapılan bir hatada çalışanları suçlamak ve birkaç günah keçisini cezalandırarak ateşi söndürmek çok gördüğümüz bir davranış biçimidir. Ancak yukarıdaki iki üst yönetici de yönetim disiplininin çok önemli bir ilkesini bize hatırlatmaktadır. Yetki devredilir, ama sorumluk asla. Zaferlerden sonra çığlıklar atıp parsayı toplayan üst yöneticiler, hata anında da baş sorumlu olduklarını kabul etmek zorundadır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Sülale boyu nepotizm 24 Ekim 2019
Müşteriden misafire 12 Eylül 2019