Ah şu beni kendi yurdumda şehir şehir gezdiren işim!..
Yıllar yılı projeden projeye koştuk. Yar’dan, yarandan ayrı kalıp ha şu yer, ha şu yöre diyerek memleket memleket çalıştık güzel vatanın hasret kokulu topraklarında...
Cenab-ı Allah kulundan bir nimeti alınca başka nimetler verirmiş. Bize de öyle oldu:
Nerdeyse yirmi yıl önce Aksaray ve Niğde illeri ile Konya’nın bazı ilçelerine doğal gaz (Rahman gazı) ulaştırmak için bir kaç sene görev yaptığım Aksaray’da, kader bizi bir araya getirdi, sevgisini kalbimde ve ruhumda ebediyyen taşıyacağım şu dostlarımla:
Eşref Solak ve Kemâl Arıtürk ile...
Bu insan güzeli dostları tarif etmeye ne kelimelerin takati, ne de dilimin mecali yok!..
Mevlânâ’nın, Yunus Emre’nin, Somuncu Baba’nın ve emsâllerinin bu topraklarda yoğurduğu aşk ve muhabbet medeniyetinin, insan rûhunun derûnuna nüfûz eden tadına doyulmaz meyveleridir bu dostlar. Risale-i Nur hakikatleriyle hayatlarına nuranî estetik ve zarafet işlenmiş, cevherleri nadide pırlantalara dönüşmüş mücevherler gibiler.
Nasıl desem ki, Eşref Ağabey Anadolu efendisi. Tevazunun, kalender ve sadeliğin, ismiyle müsemma olmuş gibi eşref bir timsali. Kur’ân ve İman’a Risale-i Nur hizmetine vakf edilmiş temiz ve düzgün bir hayat.
Kemâl Ağabey ise adeta bir Mevlânâ torunu; Kemâle erip kıvam bulmuş bir çelebi misali. Modern zamanlara taşmış bir dervişi andıran şefkat kahramanı. Gönlü bol ve geniş, engin ve zengin yüreği sevgi ve şefkat çağlayanı, dünyada eşi az bulunur bir gönül adamı. Bir iman hakikatinin kıvılcımıyla her an ateşlenmeye teşne, gözü ve gönlü Kur’ân’dan ve Nur’undan başka şey görmez bir iman fedaisi…
Evden uzak ve fakat gurbet yaşamadan birkaç yıl yakın dost ve arkadaşlık yaşadık. Kâh baba oldular, kâh ağabey, kâh yakın, ama çok yakın akrabadan da yakın. Mübalâğa olmasın, sanki bast-ı zaman olmuş ta asırlarca beraber yaşamış gibiyiz. Sanki çağlar öncesinden, belki tanışmış da dostluk ateşimiz tutuşmuş idi.
Kur’ân ve iman hizmetindeki ihlâs, sadâkat ve samimiyet timsali bu kahraman şahsiyetlerle aynı kaynaktan çıkıp beslenen, ayrı mekân ve mecralara aksalar da aynı ummana dökülen akarsular gibiyiz. Muazzez Üstadımızın ölümsüz sözüyle, “Birimiz şarkta, birimiz garbta, birimiz dünyada, diğeri ahirette olsak da biz yine beraberiz.” Nitekim öyleyiz de. Dün aynı beldede beraberdik, bugün ayrı yerlerdeyiz.
Fakat kalp ve ruhlarımız aynı sevdanın ateşinde yanar, aynı ışığa ve Nûr’a yönelir. Mekânlar birbirine uzaklığının ehemmiyeti yoktur; ellerimiz semaya açıldığında kalplerden dile gelip kalpte olanlara edilen hasretle ve muhabbetle sarmalanmış duâlar, elbette asûmanda buluşup kucaklaşır ve birleşir.
Ben Cennet nimetlerinin güzelini dünyada tadan bahtiyarlardanım. Çünkü, bu ağabey ve kardeşlerimle dostluğun Âli cenabane, EŞREF’ine ve KEMÂL’ine nail olmuşum. Bu güzellikler Kur’ân hizmetinde olmanın belki de en değerli İlâhî ihsan ve ikramlarıdır.
Darısı size, her bir dost ve kardeşimin üzerine olsun; Cennet lezzetlerini aratmayacak öylesi dostluk nimetleri beraber ve bir arada olsun.
Kur’ân-ı Hakim’e ve elmas hakikatleri olan Risale-i Nur hizmeti yapılan medreselere/dershanelere gönül gözüyle ve dikkatlice bakıverin; eğer çok şanslı iseniz belki siz de hayatınıza değer katacak öyle birkaç kişi bulursunuz…