Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Diyarbakır’da evlatlarını dağa götürenlere tepki göstererek HDP il merkezi önünde toplanan annelere destek büyüyor.

        Evlatlarını kurtarmak isteyen annelerin sayısı da artıyor.

        Doğaldır, kim ister ki evladı dağa gitsin.

        Sefalet içinde yaşasın.

        Sonunda bir kurşunla hayatını kaybetsin.

        Bazen bir askerin. Bazen de bir PKK’lının kurşunu, yani örgüt içi infaz ile.

        Ömrü siyasal Kürt hareketi ile geçmiş, HDP dışında hiçbir yerde siyaset yapmamış ana babalar bile evlatlarını PKK’ya kaptırmaktan korkuyor.

        Diyarbakır’ın Sur ilçesinin eski belediye başkanının oğlunu PKK’ya kaptırmamak için verdiği mücadele hâlâ hafızalarda.

        Tek örnek de o değil.

        Aslında bu durum yeni değil.

        PKK’nın çocuk yaştakileri devşirip dağa götürmesi ve onların aileleri tarafından kurtarılmaya çalışılması eski ve bitmeyen bir hikayedir.

        1990’lı yılların tam ortasıydı.

        Diyarbakır Cezaevi’nde bir Teke Tek çekmiştik.

        Asıl amacımız, o dönem PKK’dan kaçıp devlete sığınan Abdülhakim adlı bir teröristin örgütle ilgili anlatacaklarını kayda almaktı.

        Ancak cezaevindeyken, bir grup genç ile karşılaştık.

        Genç dediğim, 15 ila 18 yaş arasında çocuklar.

        Hepsi çocuk yaşta PKK’ya katılmış sonrasında da örgütten kaçmak için yıllarca mücadele etmiş çocuklar.

        Her denemelerinde yakalanıp, örgüt tarafından “özeleştirileri” alınmış ve ağır işkencelere maruz bırakılmış çocuklar.

        Hiç unutmuyorum.

        14-15 yaşlarında bir kız çocuğu vardı.

        Yaşı tam bilinmiyordu çünkü nüfusa kayıtlı değildi.

        Ana babası ölmüş, nenesi tarafından yokluk içinde büyütülmeye çalışılırken, dağa kaçmıştı.

        “Niye dağa gittin?” diye sormuştum çocuğa.

        “Açtım, evimizde su bile akmıyordu. Örgütten bahsedenler dağda çok güzel binalar olduğunu, sürekli yemek verildiğini, odalarda sıcak sulu banyolar olduğunu söylediler. O yüzden gittim” demişti.

        Gitmiş, anlatılan gibi olmadığını görmüş, geri dönmek istemiş ama yollanmamıştı.

        Her kaçma denemesinde yakalanmış ve dövülmüştü.

        Sonunda bir punduna getirip, askerlere teslim olmuştu.

        Bir başka genç kızın ise her yerinde derin yanıklar vardı.

        Birkaç kez kaçmaya çalışmış, en sonunda üzerine eritilmiş naylon dökülerek işkenceye uğramıştı.

        Anlattığı buydu kızın.

        16-17 yaşında ya var ya yoktu.

        Benzer durumda erkek çocukları da vardı ama çoğunluk kız çocuklarıydı.

        Güneydoğu’daki analar bu durumları yıllardır çok iyi biliyorlar.

        O yüzden de evlatlarını geri getirmek için uğraşıp duruyorlar.

        Biliyorlar ki, örgüte katılmak kolay.

        Ama ayrılmak zor.

        Hatta imkansız...

        REKLAM

        ***

        Bozacılar

        Dün gördüğüm iki haber beni çok güldürdü.

        Allah da bu haberleri yapanları güldürsün.

        Önce ilk haberi anlatayım.

        Biliyorsunuz, Türkiye yerli ve milli elektrikli otomobil yapma gayreti içinde.

        Ben de aylardır bu otomobille ilgili kulağıma gelenleri sizlerle paylaşıyorum.

        Minik minik bilgileri toplayıp, sizlere bu hikayenin nereye gittiğini anlatmaya çalışıyorum.

        Dün ilk kez bir grup gazeteci yerli otomobili görmüş.

        Evet şaka değil görmüşler.

        Konu ile ilgili Bakan Mustafa Varank, Hürriyet gazetesinden daha doğrusu Demirören grubundan başta Hande Fırat olmak üzere birkaç gazeteciyi bir masanın önüne toplamış ve onlara “Yerli ve Milli otoyu” göstermiş.

        Onlar da bunu görmüşler ve “Gördük, gördük” diye bağırarak sosyal medya hesaplarına yazmışlar.

        İyi de siz gazetecisiniz.

        Yani en azından öyle olduğunuz iddia ediliyor.

        Gördüyseniz bize de gösterin.

        Ortada bir fotoğraf falan yok.

        Hadi onu çektirmediler.

        Bari anlatın.

        Neye benzediğini, nasıl bir şey olduğunu.

        Gazetenin grafik servisinde bir çizim yaptırın hiç değilse.

        Gerek yok.

        Onlar gördü ya yeter.

        Artık rahat edebiliriz.

        Son derece güvenilir, tarafsız bu arkadaşlar “Güzel bir otomobil geliyor” dediyse inanabiliriz.

        Bozacının şehadetine inandığımız gibi...

        Böyle bir gazeteciliğe de ancak gülebiliriz.

        Kahkahalarla...

        REKLAM

        ***

        Sanki uzay mekiği yaptık

        İkinci eğlenceli haber ise havalimanından geldi.

        Gurur verici bir gelişmeyi anlatıyor.

        Yeni havalimanımıza “harç otomatları” konulmuş.

        Şaka yapmıyorum.

        Gerçekten haber bu.

        Kocaman kocaman makineler.

        Devletimizin yurt dışına çıkan vatandaşlarından aldığı 50 TL’lik harcı toplamak için yapılmış makineler.

        Haberi okurken gurur duyuyorsunuz.

        Zannedersin uzay mekiğinin daha modernini yapmışlar. Space X’in garantili modelini imal etmişler.

        Yaptıkları bir basit otomat.

        Parayı tıkıyorsun deliğinden sana 1 adet 50 TL değerinde pul veriyor.

        Paran yoksa kredi kartı da kabul ediyor.

        Olaya bakar mısınız?

        Muhteşem değil mi!

        Yerli ve milli.

        Türk mühendisliğinin, Türk teknolojisinin gururu.

        Yahu Allah aşkına bizimle gırgır geçmeyi bırakın.

        Bu ne ya!

        Övünecek bir halt kalmadı, bununla mı övüneceğiz.

        Milleti kendimize kıçlarıyla mı güldüreceğiz!

        REKLAM

        ***

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Kendimizi aptal yerine koydurtmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar