Marmara Denizi’ni saran deniz salyası, müsilaj diyorlar, doğanın nasıl can çekiştiğini gösteriyor. Yaşamı, çocukların geleceğini, doğayı savunan insanların İkizdere’de, Sinop’ta, Kazdağları’nda, Mersin’de, Türkiye’nin dört bir yanında boşa mücadele etmedikleri ortada. Bir yanda para için geleceği satanlar, bir yanda buna direnenler, yeşili, maviyi, börtü böceği, çoluk çocuğu kurtarmaya çalışanlar var.

Yaşadığımız salgının ve yenilerinin gelme ihtimalinin tüm bunlarla yakından ilişkili olduğu tespit ediliyor. İşte burada “Tek Sağlık” kavramını hatırlamamız gerekiyor, insan kendi başına sağlıklı olamaz, doğanın, hayvanların iyiliği ile insanın iyiliği ortaktır.

Bazen tüm bunların, başka canlılara saygının “kudretli” insanoğlunun doğaya lütfu, hayvanlara yaptığı iyilik gibi algılandığını görüyorum. Değil, insan gerçekten akıllıysa bunları kendi geleceği için yapmak zorundadır.

SİNOP NÜKLEER GÜÇ SANTRALI

Sinop İnceburun’da yapılması planlanan nükleer santralda kaygı veren gelişmeler var. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın çevresel etki değerlendirme (ÇED) olumlu kararına Sinoplular, Belediye Başkanı Barış Ayhan, Nükleer Karşıtı Platform, meslek odaları, TEMA Vakfı ve birçok demokratik kitle örgütü itiraz etti. Mahkemelerin tayin ettiği 15 kişilik bilirkişi heyetinin 7’si Akkuyu Nükleer Santralı için olumlu rapor vermiş kişiler. Bazıları nükleer santralların yapılmasının zorunlu olduğu yönündeki açıklamalarıyla tanınıyor. Bilirkişi heyetinde toprak bilimi, deniz bilimi, arkeoloji ve planlama alanında uzmanların olmadığı belirtiliyor. Bunları da kapsayan nedenlerle yapılan itirazlar reddedildi.

Geçtiğimiz pazartesi günü bilirkişi heyeti Sinop’a keşif için geldi. Keşfin başlangıcına ilişkin hazırlık işlemlerinin yapılacağı salona girebilmek için gelen Sinoplular, davacılar ve vekilleri için 3 ayrı kontrol noktası oluşturulup türlü zorluklar çıkarıldı. Sadece hakimin vereceği isimlerin içeri alınacağı belirtilince, avukatlar salona görüşmeye gitti, hakimlerin, bilirkişilerin, davalı kurum temsilcilerinin, onların yanında davaya müdahil olan şirketlerin temsilcilerinin içeride hazır bulunduğunu, çok sayıda polisin salonu doldurduğunu gördü. Toplantıda avukatlara, davacılara yeterince söz verilmedi, Belediye Başkanı dahi zor söz aldı, davalı taraftan gelen uğultular nedeniyle sözleri anlaşılamadı. Bir bilirkişinin davacı avukatlarından Arif Ali Cangı’nın konuşmasını “sen ne diyorsun lan, sabahtan beri sizi dinliyoruz, çık dışarı” diyerek kestiği ifade ediliyor! Hazırlık işlemleri böyle yürüyen keşfin doğru biçimde yapıldığını düşünebilir miyiz? Bilimsel, doğayı, yaşamı gözeten bir rapor ve karar çıkacağını bekleyebilir miyiz?

HAYVAN HAKLARI

Gün geçmiyor ki hayvanlara yapılan kötü muamele haber konusu olmasın. Buna rağmen uzun yıllardır TBMM gündemine gelmeyen Hayvan Hakları Yasası’nın bu yasama dönemi bitmeden görüşüleceği ifade ediliyor. Umarım hayvanların yaşam haklarını yakından ilgilendiren bu yasa sık gördüğümüz gibi değil, demokratik biçimde, ilgili toplum kesimlerinin, sivil toplumun ve muhalefetin katılımıyla, görüşler dikkate alınarak çıkar. Ne kadar tekrar etsek az, hayvanlar “öteki” değildir, bu mesele insanoğlu için de yaşamsaldır.

BM'NİN 10 YILLIK EYLEM ÇAĞRISI

Birleşmiş Milletler bu yıl gezegenimizi yaşadığı yıkımdan kurtarmak ve yeniden canlandırmak için eylem planı çağrısı yaptı. Bu inisiyatif konuyla ilgili uluslararası kurumları da içine alan 10 yıllık bir “restorasyon hareketi” olarak tanımlanıyor ve katılmaya çağırıyor. Bilim insanları bu 10 yılın iyi kullanılmasının yıkıcı iklim değişikliğini önlemek için son şans olduğunu bildiriyor.

Çağrı çürümeyi durdurmaktan söz ediyor. Çürüme mi, görüntüsüyle, kokusuyla, salyasıyla Marmara’da yaşadığımızdır. Tersine çevirmek insanoğlu için yaşamsaldır, samimiyetle ele alınmalıdır. Öncelikle kapitalizmi, onun kâr hırsı bitmeyen aktörlerini ve sebep olduğu doğaya duyarsız insan tipini dönüştürmeyi gerektirir.

Olur mu? Aynı yere geliyoruz, ancak örgütlenme ve yaşam için mücadeleyle olur.