30 Mart 2020 00:01

Doç. Dr. Evren Balta: En kötü senaryoya hazırlık "İyi düşünelim iyi olsun" şeklinde

Evrensel'e konuşan Doç. Dr. Evren Balta, Türkiye'de henüz salgının da salgının yaratacağı ekonomik etkilerin de yeterince ciddiye alınmadığını söyledi.

Fotoğraf: Arif Hüdaverdi Yaman/AA

Paylaş

Şerif KARATAŞ
İstanbul

Türkiye’de henüz ne salgının ne de salgının yaratacağı ekonomik etkilerin yeterin­ce ciddiye alındığını söyle­yen Doç. Dr. Evren Balta, genellikle salgına karşı tavrın “İyi düşü­nelim iyi olsun” havasında olduğuna vurgu yaptı. Balta; “Kısa dönemli he­deflerle planlama yapılıyor. Oysa böy­lesi kriz dönemlerinde en kötü senaryo üzerinden hazırlanmak gerekir. Kötüyü düşünmeyi eşiğin yapman gerekir. Ak­lın karamsarlığına ama iradenin iyim­serliğine ihtiyacımız var” dedi.

Koronavirüs salgınının egemen kapita­list ülkeler başta olmak üzere birçok ülke­de hızla yayılması ve bu ülkelerde salgınla baş edememe hali dünya genelinde uygula­nan sağlık politikalarını tartışılır ve sorgu­lanır hale getirdi. Bu politikalara karşı al­ternatifler de dillendirilmeye başlandı. Tar­tışmalara ilişkin yorumunuz nedir?

Aslında son 40 yılda aşınan toplumsal güvenlik ağlarının bi­zi büyük bir toplumsal felakete sürüklediği, geniş toplumsal ke­simleri güvencesiz bıraktığı ve karşımıza çıkabilecek krizler ve afetlerle baş etmemizi zorlaştır­dığı hep dillendirilmekteydi. Salgın bu açıdan bunca zaman­dır dillendirilen kolektif top­lumsal koruma ağlarının gerek­liliğini yeniden geniş bir kamuo­yunun gündemine taşıdı. Pek çok Batılı devletin özel sağlık hizmetlerini geçici bir süre bile olsa devlet kontrolüne alması, işsizlik sigortası, gelir yardımı gibi sosyal devlet uygulamalarına; salgı­na karşı açıkladıkları paketlerde yer ver­mesi önemli gelişmeler. Tarihten de bili­yoruz ki devletin sosyal ayağının geliş­mesi hep geniş kitleleri etkileyen bu tarz krizlerle doğrudan ilişkili. Ve bu genişleme kriz bittikten sonra da devam edi­yor. Bu açıdan bu salgının devletin sos­yal ayağını ve genel olarak toplumsal güvenlik ağlarının genişletilmesi/ iyileşti­rilmesi talebini güçlendireceğini düşü­nüyorum. Elbette güçlenen sadece dev­letin bu ayağı da olmayacak aynı zaman­da uzun zamandır gündemde olan dev­letin gözetim/denetim ayağı da güçlene­cektir.

"BU ÇOK KATMANLI BİR KRİZ"

Türkiye’de salgın ve salgının yarataca­ğı ekonomik etkilere karşı yeterli önlem alınıyor mu? Bu konu üzerinden yapılan tartışmalar hakkında neler söyleyebilirsi­niz?

Türkiye’de henüz ne salgının ne de salgının yaratacağı ekonomik etkilerin yeterince ciddiye alındığını düşünmüyorum ben. Daha ziyade kısa dönemli hedeflerle ilerlenilen ve bugünü, yarını ve belki en fazla gelecek ayı atlatmak üzerinden bir siyaset yapma biçimi ha­kim. Bu çok katmanlı bir kriz. Sadece insanların ölümünü engellemek ile il­gili değil. Her attığınız adımın uzun dönemli toplumsal sonuçları olacak. Örneğin sosyal izolasyon uygulamaları çalışabilmek için dışarı çıkmaya muh­taç olan milyonlarca insanın aç kalma­sı demek. Hastalığın yayılması ve sağ­lık sisteminin çökmesi çok daha geniş ölçekli ve katı karantina uygulamaları demek. Halihazırda pek çok Avrupa ülkesinde ve Türkiye’de yumuşak izo­lasyon politikaları uygulanıyor. Ama salgının devam etmesi ve hızının dur­durulamaması pek çok ülkede, pek çok sektörde üretimin durmasına, kri­tik mallar haricinde ulaşım ve kargo hizmetlerinin aksamasına yol açabilir. Burada tabii en büyük sorun Çin’den farklı olarak Batı ülkelerinin ekonomi­lerinin, Türkiye dahil, birkaç şehirde yoğunlaşmış olması. Çin’in temel farkı üretimin birbirinden uzak ve salgının eşit derecelerde etkilenmediği farklı yerlerde olmasıydı. Dolayısıyla salgının etkilediği kentleri yalıtarak ulusal üretimin/ekonominin devam etmesini sağladılar. Önümüzdeki örnek Çin, ama yaşayacağımız sorunlar Çin’den çok farklı gelişecektir. Ben bütün bun­lara hazırlıklı olduğumuzu, alternatif ve en kötü senaryoya yönelik davran­dığımızı düşünmüyorum. Genellikle sanki tavır iyi düşünelim iyi olsun gibi. Bu çok bizim kültürümüze de ait bir tavır. Kötü düşünme, olumsuzluğu ça­ğırırsın gibi. Oysa böyle kriz dönemle­rinde en kötü senaryo üzerinden ha­zırlanmam gerekir. Kötüyü düşünmeyi eşiğin yapman gerekir. Bizim durumu­muz öyle ki olumsuz seçenekleri düşü­neneler ya da düşünmeye davet eden­ler neredeyse terörist damgası yiyor. Bu çok yanlış bir tutum. Aklın karam­sarlığına ama iradenin iyimserliğine ihtiyacımız var.

"TOPLUMSAL GÜVENLİK AĞLARIMIZI KAYBETTİK"

İşçiler ve emekçiler, bu koronavirüs salgını sürecinde daha fazla mağduriyet yaşamamaları için neler yapabilirler? İşçiler hangi taleplerini öne çıkartmalılar?

İlk soruya verdiğim yanıtla çok bağlantılı. Biz esasen toplumsal güvenlik ağlarımızı kaybettik. Bu ağların yokluğunu bir biçimde gideren daha dayanışmacı sosyal ilişkilerimizi de kaybettik. Her ikisi de bence çok önemli. Vergilerle finanse edilen ve herkese vatandaşlık geliri, iyi ve kaliteli sağlık ve eğitim hizmeti sağlayan bir toplumsal sistemi iş gücündeki statümüzden, yani çalışıyor olup olmamızdan, bağımsız olarak hayata geçirebilmeliyiz. Sadece bu da yeterli değil aynı zamanda gelirin farklı uluslar arasındaki eşitsiz dağıtımını gidermeyi hedefleyen küresel gelir vergisi de toplumsal hareketlerin ana taleplerinden biri olmalı. Ama bunun yanı sıra kendi yakın çevremizle dayanışmayı, bu ağları güçlendirmeyi bugün burada yapabileceğimiz bir şey olarak önümüze koymalıyız.

ÖNCEKİ HABER

Veli Ağbaba: Koronavirüsten ölümlerin gerçek bilgileri saklanıyor

SONRAKİ HABER

Birleşik Krallık’ta “Acil durum” ilan edildi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...