Her ne kadar tartışmaya açık ve aksini söylemeye müsait yönleri olsa da, “Artık kendi kulvarında siyasetten bağımsız bir yapıya oturduğu için, ekonomi siyasî dalgalanmalardan fazla etkilenmiyor” görüşünün kısmen de olsa gerçeği yansıtan bir tarafı olabilir.
Fert ve toplum hayatının önemli boyutlarından biri olan ekonomi, kendi kuralları içinde günü birlik ve gelip geçici siyaset rüzgârlarından ne kadar az etkilenirse, insanlar o derece rahat ve güvenli olurlar.
(Gerçi bu iktidar ekonomide de giderek artan dozda devletçi refleksler veriyor...)
Aynı şey hayatın diğer alanları için de geçerli. Ve bunların başında dinî hayat geliyor. Dikkatle bakılır ve iyi değerlendirilirse, bu alanda yaşanan derin sıkıntıların temelinde, devlet ve -sahip çıkıp savunma amaçlı da olsa- siyaset kaynaklı müdahalelerin yattığı açık şekilde görülüyor.
Tecrübeler de gösteriyor ki, devlet ve siyaset dinden elini çekmediği ve dinî hayatı ikisinden de bağımsız bir konuma yerleştiremediğimiz sürece sıkıntılar bitmeyecek.
Bunlar kendiliğinden ellerini çeker mi?
Devletin de, siyasetin de tabiatının buna müsait olmadığı açık. Bizdeki uygulamada, dini tamamen vicdanlara hapsederek hayattan silme hedefiyle yola çıkmış bir ideolojinin yol açtığı gerilimleri yaşadık.
Şimdi de o ideolojiyle barışık “dindar” siyasetçilerin demokrasi ve hukuk değerlerinden gittikçe uzaklaşan iktidarında ortaya çıkan sorunlarla karşı karşıyayız.
İlginç olan, bu iktidar döneminde de dinin devlet kontrolüne alınmak istenmesi.
Oysa dinin, sivil, hür, bağımsız ve gayri siyasî bir zeminde yaşanması ve savunulması gerekiyor. Çünkü din, esas itibarıyla ölümden sonrasındaki ebedî hayata yönelik, uhrevî amaçlı, ama bunu yaparken dünyayı ihmal etmeyen, ama dünyevî hayata dair düzenlemelerini de ahiret perspektifine yerleştiren bir inanç sistemi.
Devlet ve siyaset ve ortak paydalarını oluşturan “iktidar” olgusu ise dünyevîliği önceliyor. Dünyevî iktidar, “uhrevî amaçlar”la yola çıktıklarını söyleyenleri dahi kısa sürede yolundan saptırabilecek tuzaklarla dolu bir alan.
Gerek o iktidarı elde etmek, gerekse elde tutmak için verilecek mücadelenin karakteri maalesef bunu getiriyor.