16 Nisan’da yapılacak olan halk oylamasıyla ilgili çalışmalarını sürdürmekte olan Ak Parti Kdz.Ereğli  Seçim Koordinasyon Merkezi,  İlçe Başkanı Mehmet Fatih Çakır; Ormanlı Belediye Başkanı Bayram Başol, İl Genel Meclis Üyeleri, Belediye Meclis Üyeleri ve Gençlik Kolları Yönetimi ile birlikte Yalnızçam, Dağlıca ve Esenköy köylerini ziyaret ettiğini bildirirken şu

açıklamalarda bulundu.

Çakır, köylerde yaptığı konuşmasında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni detaylı bir şekilde anlatırken; “Hayır diyenlere sesleniyorum; siz de çalışın, bu milletten yüzde 50.1 oy alın, siz geçin başa. Geçemeyeceğinizi bugünden kabullenmişsiniz. Çünkü bu millete bugüne kadar hep tepeden bakmışsınız. Bundan dolayı yüzde 50.1 almaya cesaretleri yok, yürekleri yok.” dedi.



“KARAR VERECEĞİZ”

Çakır, köylerde yaptığı konuşmasında özetle şunları söyledi:

“16 Nisan, bir Cumhurbaşkanlığı seçimi değil, bir Başbakanlık seçimi değil, bir Belediye Başkanlığı veya Muhtarlık seçimi değil. Bu seçim, gelecek 100 yılımızın yönetim sistemini seçecek olduğumuz bir halk oylamasıdır. Geleceğimize karar vereceğimiz bu oylamadan önce geçmişimize bir bakmamız lazım. 1923 yılında Birinci Dünya Savaşı’ndan çıkmış ardından yedi düvele karşı Kurtuluş Savaşı mücadelesi vermiş, erkeklerinin çoğunu şehit vermiş, geride yaralı gazilerimiz, ninelerimiz, bacılarımız ve küçük çocukların kaldığı bir Türkiye’den Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kurduk.





CUMHURİYET SABİTTİR

1945 yılına gelinceye kadar tek parti iktidarı vardı. 1950’de çok partili döneme geçtik. Bugün nasıl Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi bir yönetim sistemi değişikliği ise tek partili dönemden çok partili döneme geçmekte bir yönetim sistemi değişikliğidir. Yani Cumhuriyet değişmez, Cumhuriyet sabittir, değişen sadece yönetim sistemleridir.

1950’de, Adnan Menderes milletin oylarıyla tek başına iktidara geldi. 10 sene bu millete hizmet ettikten sonra, halkın görüşü sorulmadan, halkın ne düşündüğüne bakılmadan görevden uzaklaştırıldı ve idam edildi. Yetmedi, 1971 yılında bir Askeri Muhtıra daha yedik. 1980’lere gelirken kardeşi kardeşe düşürmek suretiyle darbeye zemin hazırlayıp 1980’de bir Askeri Darbe daha yedik. Ardından 1982’de bir Anayasa değişikliği yapıldı. Tabii darbecilerin çıkardığı Anayasalar, hep darbecileri korumayla sınırlı kalmıştır. Darbeciler sorgulanamaz, darbeciler yargılanamaz anlamında koruyucu yasalar çıkarmışlardır. Türkiye, 1982’den bu yana halen daha sivil ve demokratik Anayasasını yapamamıştır. Geldik 28 Şubat 1997’ye. O dönemler, faiz lobilerinin devlet bankalarından teşvik adı altında yüzde 20 ile para alıp devletin diğer kurumuna yüzde 120 ile faize para verdiği dönemlerdi. O dönemin Başbakanı Sayın Necmettin Erbakan havuz sistemini oluşturup, kamunun paraya ve faize olan ihtiyacını giderip kamunun para fazlası olan bankaya yatırmak yerine lazım olan kamuya uygun tarifeden vermesiyle birlikte faiz lobilerinin hortumları kesilmiş oldu. Bunların kışkırttığı askeriye içindeki darbe yanlıları ve medyanın da gazlamasıyla bir post modern darbeyle karşılaştık. Ne dediler? İrtica geliyor. O gün bunu algılayamayanlar, bugün baktığınız zaman fotoğraf çok daha net görülüyor. Bir Fadime Şahin’i bulmuşlar pavyondan, sahtekâr bir zat olan Ali Kalkancı’yı bulmuşlar şeyh yapmışlar, Müslüm Gündüz’ü bulmuşlar, Ankara Kocatepe Camii’nin önünde sallanan adamları görmüşler. Bunlar bir daha gözükmediler. Bunlar halkın algısını toparlayabilmek için sistemin kullandığı isimlerdir.



DEVLETİN İÇİNE SIZAN YAPILARDAN SIYRILIYORUZ

AK Parti iktidara geldi, 15 Temmuz’da bugüne kadar yaşadığımız darbelerin, darbe girişimlerinin en alçakçasıyla, en haincesiyle karşılaştık. Kökleri dışarıda olan, dışarıdan emir alan içimizdeki sözüm ona kendilerini paşa, albay ve general sayan, bu milletin emeklisinden, işçisinden, köylüsünden, asgari ücretlisinden kesilen vergilerle alınan ve bu milletin, devletin güvenliğini korumak için onların emrine verilen uçaklarla, tanklarla, toplarla, tüfeklerle, kendilerinin emrine çocuklarını gönderen milletimizin üzerine ateş açmaları suretiyle 248 şehit verdik. Vatan için, millet için, bayrak ve devlet için canını feda eden tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum.

Bu hainlere soruyoruz, darbe yapma sebebiniz neydi diye. Türkiye’de sağlık sistemini daha iyi yapmak için mi darbe yapmaya kalktınız diyoruz. Hayır. Ekonomiyi düzeltmek için mi yaptınız diyoruz. Hayır. Milletin refah seviyesini yükseltmek için mi darbe yapmaya kalktınız diyoruz. Hayır. Dertleri neydi? Ülkemizin ilerleyişini durdurmaktı. Hem bu ülkenin ekmeğini yiyeceksiniz, suyunu içeceksiniz, hem de bu devlet ve millet size en yüksek rütbe ve maaşları verecek ama siz bu ülkenin ekmeğini yemenize rağmen ülkeye en büyük ihaneti yapacaksınız. 15 Temmuz darbe kalkışması, 1970 ve 80’lerdekilerden bin kat daha beter bir darbe kalkışmasıdır. Ama bu bizi kendimize getirdi. Devletin içine sızan bütün yapılardan sıyrılıyoruz. Daha bitmedi, süreç devam ediyor.



KENDİ GÖBEĞİMİZİ KENDİMİZ KESİYORUZ

2002’de AK Parti iktidara geldi, krizlerle boğuşan Türkiye’de nefes almaya çalıştık. Sağlık alanında Devlet Hastaneleri ile SSK Hastanelerini birleştireceğiz, herkes eşit sağlık hizmeti alacak dedik. Ayağa kalktılar, bugün hayır diyenler o gün de hayır dediler. Bunlar zaten bu devletin, milletin yararına ne yapılsa hep hayır dediler. Hastaneleri birleştirdik. Sağlık sistemi çöker dediler. Çöktü mü? Çökmedi, hamdolsun dörtdörtlük gidiyor. Kendilerini yalnız hisseden engellilerimiz vardı. Hem engellilerimize, hem yaşlılarımıza, hem de bunlara bakanlara ekonomik destek veriyoruz. Artık gelinlerle kaynanaların arası düzeldi. Engelli ve yaşlılarımıza, daha uzun yaşasınlar diye daha iyi bakar hale geldik. Allah’a hamdolsun engelli ve yaşlılarımızı topluma kazandırdık. Türkiye’de uçaklara sadece zenginler binerdi, ama artık otobüs bileti fiyatına uçakla seyahat etme özgürlüğü var. Öğrencisi, emeklisi, işçisi herkes uçağa binebiliyor. Cumhuriyet tarihinde, 80 yılda yapılan karayolundan daha fazlasını 15 yılda yaptık. Örneğin Ereğli-Düzce arasını duble yol yaptık. Artık vatandaşımızın bir kıymeti var, bir değeri var. Eskiden hastanelerde rehin kalan vatandaşlarımızın artık devlet gibi bir sahibi var. Eskiden IMF geliyordu, Başbakanlarımıza ayar veriyordu. Borç alan, emir alır. Mecburen tamam diyordu. Şimdi IMF Başkanının adını bilen var mı? Allah’a hamdolsun IMF’nin parasını verdik, ülkemizden gönderdik. Artık özgürüz. Ama az ama çok kime ne vereceksek kendimiz belirliyoruz, kendi göbeğimizi kendimiz kesiyoruz. Milli ordu, güçlü ordu, güçlü Türkiye diyorduk. Bir insansız hava aracımız yoktu, Amerika’dan, İsrail’den istihbarat desteği bekliyorduk. Siz bakın orada terörist var mı diyorduk. Varsa yok dediler, yoksa var dediler, gittik boş dağlara taşlara bombaları attık, hem ekonomik anlamda paralarımız gitti hem de terörün belini kıramadık. 30 bin şehit verdik. Doğuda karakollarımız vardı, bir saldırıda delik deşik olurlardı. Her saldırıda 30-40 şehit verdiğimiz Aktütün karakolunu hatırlıyoruz. Ama bugün ekonomik durumumuz iyi olunca kalekollar yaptık, hepsi savunmalı. Şimdi hiçbir kalekolumuza saldıramıyorlar. İnsansız hava aracımızı yaptık, artık İsrail sen bizim yerimize bak, ey Amerika sen bizim gözümüzle bak demiyoruz. Kendimiz bakıyoruz, bizim için tehdit oluşturduğu an gidip tepesine çöküyoruz. Dağlarda şuan gezemiyorlar, şehre inmeye kalktılar şehirlerde de hadlerini bildirdik, yurtdışına kaçmak zorunda kaldılar. Artık Türkiye başkalarının yazdığı senaryolarda figüranlık, yardımcı roller oynayacak bir ülke değil; kendi yazdığı senaryolarda başrol oynayacak bir Türkiye’dir Allah’a şükür.



16 NİSAN, SON VİRAJDIR

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi bize neyi getirecek? Örneğin bir köyde aynı yetkilere sahip iki Muhtar olsa, bir Muhtar aşağı mahalleye iş yapacak, diğeri diyecek ki benim hısım akraba yukarı tarafta önce yukarıyı yapalım. Biri parke yapalım, diğeri beton yapalım derse ne olur? Bunlar belki bir müddet iyi geçinirler ama 3 ay sonra birbirlerine girerler. Çift başlılık olan her yerde mutlaka restleşme olur. İşte o restleşme olduğu gün onu çözmek çok daha zor. Bugünden aynı Muhtar gibi, aynı Belediye Başkanlığı gibi kesintisiz 5 yıllığına, tek başına iş başına Cumhurbaşkanı getireceğiz. Hem de en az yüzde 50 artı 1 oy ile. Koalisyonlu dönemleri bir hatırlayalım. 1950’den bugüne 67 yıl geçti. Şu an görevde olan hükümet, 65. Hükümet. Bir hükümet ortalama 1 yıl 2 ay görev yapmış. AK Parti son dönemlerde 4 yılda bir, 5 yılda bir seçim yaptı da ortalama yükseldi. 45 günde yapılan ve bozulan hükümet var.Bundan dolayı, 16 Nisan halk oylaması Türkiye’nin önündeki son virajdır. Bundan sonra koalisyonlar seçimden önce yapılacak. Göreceksiniz, eğer Cumhurbaşkanı sağcı ise yardımcılarından biri yada kabinesinde solcular da olacak. Artık tam anlamıyla bütünleşeceğiz. PPK’lıları çıkın, yüzde 50 oy almayı düşünen her Cumhurbaşkanı adayı halkın en az yüzde 90’ına hitap etmek zorundadır, onların duygu ve düşüncelerine, değer yargılarına değer vermek zorundadır.



YÜZDE 50.1 ALMAYA CESARETLERİ YOK

16 Nisan, bir Cumhurbaşkanı seçimi değildir; sistemin seçimidir. Hayır diyenlere sesleniyorum; siz de çalışın, bu milletten yüzde 50.1 oy alın, siz geçin başa. Geçemeyeceğinizi bugünden kabullenmişsiniz. Çünkü bu millete bugüne kadar hep tepeden bakmışsınız. Bundan dolayı yüzde 50.1 almaya cesaretleri yok, yürekleri yok. Bu bir yönetim sistemidir, bundan sonra koalisyonlar olmayacak. Sizlerden sandıklardan güçlü bir ‘Evet’ çıkararak Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne sahip çıkmanızı istiyoruz.”