Demokrasi “Demokrasi” diyerek boğulurken

A -
A +
En son kaleme aldığım yazımda Tunuslu gazeteci Murad Teyeb ile yaptığım röportajdan bazı bölümler aktarmış ve Tunus’taki darbeyi ele almaya devam edeceğiz sözünü vermiştim. Ama bu coğrafyada iki yazı arasında geçecek 48 saat bile köprülerin altından deryaların akmasına yetecek kadar uzun bir süre. Şimdi de öyle oldu.. Ne gırtlaklarına kadar fonlanan satılık kalemler, ne de Tunus’ta emperyalizmin kucak köpeklerine yaptırtılan darbeler kaldı gündemde. Bu yüzden algı oluşturan her konuyu gündemde tutmaya devam edeceğiz. Çünkü gündemde tutmadığımız her konu kendine bir mevzi buluyor ve o mevziden hakikate ateş etmeye devam ediyor. Bu ülkede “Tipik Sünni” söylemi ile tüm Sünni vatandaşlarımıza hakaret eden ve ötekileştiren kişinin normalde zerre kadar değerinin olmaması gerekirken, birileri bu söylemden ziyadesiyle mutlu olmuş olmalı ki, ısrarla bu zatı ekran yüzü yapmaya devam ediyorlar.   Tunus’taki darbe ümitlerini arttırdı   Perşembe günü kaleme aldığım yazımda(*), Tunus’taki darbe girişimine yönelik gazeteci Murad Teyeb’in anlattıklarının Türkiye’de yaşadıklarımız ile nasıl birebir olduğunu sizlere aktarmıştım. Röportajda Teyeb’in altını çizdiği hususlar şu şekilde devam etti:
  • Darbeci Kays Said Fransız siyasetinin aldığı kararlara hayır diyemez. Bu zaviyeden bakıldığında darbenin tasarımı Fransız menşeilidir, uygulama gücü olarak BAE ve Mısır kullanılmıştır.
  • Darbeden hemen sonra savaş baronu Halife Hafter’in Libya’dan Kays Said’e tebrik telefonu açması ve darbe öncesinde Kays’ın Sisi ile istişarelerde bulunması sergilenen senaryonun ne olduğunu daha iyi anlamamızı sağlar,
  • Darbe başarıya ulaşırsa radikal örgütler sahneye sürülerek Kays Said’in eli güçlendirilecektir. Lakin unutulmamalıdır ki bu durumda Avrupa’ya doğru bir göç ve sığınmacı akını görebiliriz. Daha dün Avrupa’ya kaçmaya çalışan iki adet sığınmacı botu battı ve onlarca kişi öldü.
  • AB’nin vereceği tepkilerden ziyade Fransa ve Almanya ne der ona bakmak lazım. Fransa zaten darbenin planlamacılığını yapan ülke. Almanya da dün yaptığı açıklamalarda buna net bir darbe denemeyeceğini duyurdu.
  • Darbenin başarılı olmaması iki hususa bağlı. Milletin cadde ve sokaklarda direnmesi ve uluslararası baskılar. Ben uluslararası baskı konusunda ABD ve AB’nin bir şeyler yapacağını zannetmiyorum. Mısır konusunda ortaya koydukları tepki ortada. Lakin Türkiye, Libya’da gerçekten güçlü bir konumda. Libya’da ve Cezayir’de iş yapan uluslararası firmalar ve devletler bugüne kadar pozisyonlarını ve üstlenmelerini hep Tunus üzerinden gerçekleştirdiler. Türkiye şimdi Libya’daki bu gücünü kullanarak Tunus’ta ortaya koyulan darbeye karşı dolaylı bir tazyik uygulayabilir.
  • ABD günün sonunda Ennahda hareketini boğmak için elinden geleni yapacaktır. Mısır’da da bunu yaptı.
Perşembe günü yazdığım yazıda Tunuslu gazeteci Murad Teyeb’in dile getirdiği görüşlere ilave ettiği hususlar kısaca yukarıda aktardığımdan ibaret. Peki istenilen ne? Çok açık… Coğrafyada halkların ülkelerini yönetecekleri bir düzen, Batı ve içerideki kucak köpekliği yapmaya alışmış ayrıcalıklı elemanları tarafından zinhar istenmiyor. Bu hakikat Suriye’den Libya’ya, Tunus’tan Mısır’a, Türkiye’den Cezayir ve Pakistan’a kadar asla değişmeyen bir husus. O yüzden tüm bu hareketlenmeye neden olan Türkiye ve onun demokrasi başarısı, yine demokrasi kelimesinin bolca geçtiği söylem ve eylemler ile boğulmak isteniyorDarbeci hainlerin 15 Temmuz gecesi yayınladıkları metinde bol miktarda anayasa, hukuk, demokrasi, temel hak ve hürriyetler gibi kavramların kullanılma sebebi de budur. İşte tam böyle bir ortamda, bölgede sular ısınmaya devam ederken Newsweek haber dergisinde Michael Rubin bir yazı kaleme aldı. Darbe ve darbecilere olan desteği aşikâr bu etki ajanı, Türkiye’de 15 Temmuz gecesi kim ya da kimler direndiyse, onlar hakkında itibarsızlaştırma yazıları kaleme alır. Erdoğan’dan MİT’e, TSK’dan gazetecilere varıncaya kadar bu etki ajanının kalemine konu olmamış kimse kalmamıştır. Şimdi de başarısız darbecilerin sesi ve kalemi olarak Türkiye’nin aslında nasıl bir emperyal devlet olduğunu, Kâbil’in sokaklarında demokrasiye vurgu yapmak yerine ‘İslami Dayanışma’ temalı propaganda yaptığını, Somali’de yaptığı yardımların aslında emperyal zihniyetten kaynaklandığını yazmış. Aslında belli bir tarihsel derinlik içinde yapılmış bir analizden ziyade, âdeta kafası kesik bir tavuk misali her yere çarpan bir yazı bu. Keşke biraz analiz yapabilecek bir donanıma sahip olabilseydi. Mesela, Suriye’de muhalefetin yaşadığı bölgelere Türkiye’nin altyapı hizmeti götürdüğünü, buradaki insanların Türk İslam’ına (ne demekse!!!) benzer şekilde kıyafetler giydiğini, Türkçe isimler aldıklarını ve Türkçe öğrendiklerini yazmış. Keşke tarih boyunca Halep ile Antep’in ilk çağlarda dahi bu kadar ayrı düşmediğini, bölgenin kültür ve inanç kodlarının benzerliğinden mütevellit giyim, kuşam, anane ve değerlerinin aynı olduğunu, hatta iki devlete ait sınırın birçok kasabanın içinden geçen demir yolu ile tayin edildiğini bilecek kadar vasat bir donanıma sahip olabilseydi. Ama bu sakil kafa, bu donanımı ile Türkiye’deki birçok fonlanmış kalem ile yurt dışındaki birçok merkezde birlikte hareket edebiliyor. Neden? Darbe yolu ile indiremedikleri millet iktidarını elemanları ile beraber indirebilmek için. Bunun için hem yurt içinde hem uluslararası boyutta bolca itibarsızlaştırma ve ‘yönetilemeyen Türkiye, emperyalist Türkiye, diktatör Erdoğan’ algısına ihtiyaçları var. Yani, Türkiye’nin ilham veren ülke siyasetine ket vurmak, demokrasiyi korumaya yeminli kitleleri ‘demokrasi kavramı’ ile susturmak gibi bir görevleri var. O yüzden kimileri kucak finosu olarak içeride vazife görüyor, kimileri de emperyalizmin tasmalı finosu olarak dışarıda vazife ifa ediyor.   * https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/yusuf-alabarda/619952.aspx
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.