DEAŞ ile mücadeleden DEAŞ ile dizayna

Yaser Emre / Gazeteci-yazar
18.11.2017

ABD Özel Kuvvetler Komutanı Raymond Davis’in, PKK’nın Suriye kolu PYD’ye kurdurulan Suriye Demokratik Güçleri’nin, başlangıçta inkar edilse de, aslında PYD’nin silahlandırılabilesi için bir aldatmacadan ibaret olduğunu itiraf etmesi gibi bugün de Rakka’daki bu anlaşma, şu anda inkar edilse de, ABD’nin sahada kalabilmek için başvurduğu bir çözümdür.


DEAŞ ile mücadeleden DEAŞ ile dizayna
Rakka, Menbiç, Kalamun anlaşmaları
 
Terör örgütü DEAŞ’a karşı ABD öncülüğünde 2014 yılında başlatılan saldırılar neticesinde Ortadoğu’da büyük bir kırılma yaşandı. Özellikle DEAŞ sözcüsü olarak ön plana çıkan Ebu Muhammed el-Adnani’nin 2016’da El Bab’ta düzenlenen bir İHA saldırısı sonucunda öldürülmesi en önemli dönüm noktalarından biri olarak gösterildi. Örgütün önde gelen komutanlarının bir bir etkisiz hale getirilmesi sonucunda çöküş süreci hızlandı. Geriye ise liderlik kadrosunun yokluğunda dünyanın birçok ülkesinden Suriye ve Irak’a gelen yabancı teröristler kaldı. 
 
DEAŞ, 2014’te Irak ve Suriye sahasının çok büyük bir bölümünü tek başına kontrol altında tutuyordu. Suriye’deki tek misyonunu “DEAŞ’la müca-dele” olarak belirleyip yola çıkan ABD öncülüğündeki koalisyonun müdahalesi neticesinde 2017 yılının sonlarına yaklaşırken tam tersi bir tablo oluştu. Başta Rakka, Musul ve Deyrizzor gibi şehir merkezlerini kaybeden DEAŞ, Suriye’nin çöllerine çekildi. Koalisyonun havadan, PKK’nın Suriye kolu PYD’nin ve İran kontrolündeki milislerin karadan gerçekleştirdiği saldırılarla boşaltılan muhtelif bölgelere ABD kontrolündeki PYD ve İran kontrolün-deki Haşd-i Şabi gibi örgütler yerleşti.
 
Tam bu noktada İngiliz devlet televizyonu BBC, PYD ve DEAŞ arasında Rakka’da yapılan bir tahliye anlaşmasının detaylarını ortaya koydu. Ha-ber, nihai hedefi DEAŞ’ı yok etme üzerine kurulu koalisyonun görevinin sona yaklaştığı bir dönemde adeta köşeye kıstırılan DEAŞ’lı teröristlerin nasıl yeniden sahaya ulaşmasına ve araziye karışmasına imkan tanındığını açıkça gözler önüne serdi. Bu gelişme, DEAŞ’ın, imha edilmesine ramak kala, yok edilmesi gereken bir düşmandan yönlendirilen bir düşmana dönüştürüldüğünün en açık göstergelerinden biri olarak kayıtlara geçti. 
 
Bu durumun ilk ve en önemli sonucu, terörle mücadele gerekçesiyle Suriye ve Irak’a asker konuşlandıran ülkelerin burada daha uzun bir süre varlığı-nı açıklayabilmesi için gerekli sebeplerin oluşmasını sağlamak olacaktır. Tıpkı ABD Özel Kuvvetler Komutanı Raymond Davis’in, PKK’nın Suriye kolu PYD’ye kurdurulan Suriye Demokratik Güçleri’nin, başlangıçta inkar edilse de, aslında PYD’nin silahlandırılabilesi için bir aldatmacadan ibaret olduğu-nu itiraf etmesi gibi bugün de Rakka’daki bu anlaşma, şu anda inkar edilse de, ABD’nin sahada kalabilmek için başvurduğu bir çözümdür. Üstelik Amerikan cephesindeki bu durum ilk defa gerçekleşmedi. DEAŞ’ın ABD’nin bilgisi dahilinde anlaşma sonucu hareket ettiği ilk resmi tarih 2016 yılının Ağustos ayıydı. ABD hava desteğinde PKK’nın Suriye kolu PYD tarafından Menbiç’te ablukaya alınan örgütün yaklaşık 500 araçlık büyük bir konvoyla şehirden ayrılmasına izin verilmiş, kasaba PYD’nin eline geçmişti. 
 
DEAŞ’la Mücadele Koalisyon Sözcüsü Christopher Garver, Menbiç’ten çekilen DEAŞ sonrasında yaptığı açıklamada, “Yüzlerce DEAŞ militanı konvoy halinde hareket etti, sivil ölümlerine yol açmamak için müdahale etmiyoruz” diyerek anlaşmayı savunmuştu. Buradan ayrılmasına izin verilen militanların ise bir süre sonra bir bölümü Rakka’ya önemli bir bölümü de El Bab’a ulaşmıştı. Fırat Kalkanı Operasyonu kapsamında kasabada savaşan teröristler operasyonların son aşamasına gelindiğinde ise Esed rejimi ve PYD’nin arasında kalan bir koridoru kullanarak doğu istikametinden uzaklaşmıştı.
 
DEAŞ’a sivil hassasiyeti
 
Menbiç tahliyesinden neredeyse tam bir yıl sonra 2017’nin Ağustos ayında ise bu defa Lübnan-Suriye sınırında beklenmedik bir gelişme yaşandı. Kalamun bölgesine sıkışan DEAŞ ile İran destekli Hizbullah güçleri arasında benzer bir tahliye anlaşması imzalandı. Anlaşmaya göre Kalamun’da sıkışan DEAŞ’lı teröristler güvenli bir şekilde doğu istikametinde ilerleyerek Suriye-Irak sınırında bulunan Elbu Kemal ve Deyrizzor kırsalına nakledildi.
 
Hizbullah’ın sağladığı çıkış güvenliğiyle Elbu Kemal’e nakledilen terör örgütü bu anlaşmayla beraber Lübnan-Suriye sınırından tamamen temizlenmiş ve yıllar sonra Esed rejimi söz konusu sınır hattında birlik sağlamıştı. Rakka kırsalına ve Deyrizzor’a ulaşan teröristler ise Menbiç’te olduğu gibi PYD ve İran kontrolündeki milislerin bu bölgelere yönelik müdahalelerinin de temel dayanak noktasını oluşturacaktı.
 
Hizbullah ve DEAŞ arasındaki gelişmeyi İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Behram Kasımi, ABD’li yetkililer gibi, “Hizbullah ve DEAŞ arasındaki anlaşma insani bir adımdır” diye yorumlayacaktı. İran destekli milis güçleri de böylelikle terör örgütü mensuplarının bir bölgeden başka bir bölgeye kaydırılmasına olanak sağladı.
 
Gerek Rusya’nın gerek ABD’nin gerekse de İran kontrolündeki güçlerin sivil ve silahlı ayrımı gözetmeksizin yaptığı saldırılar sonucunda binlerce si-vilin ölümüne neden olduğu gerçeği ortada dururken DEAŞ’ın mutlak anlamda ortadan kaldırılmasına bu kadar yaklaşıldığı bir anda DEAŞ’lı teröristle-rin, “sivil hassasiyeti” öne sürülerek tahliyesi sağlandı. Kıstırılan bölgelerde hareket eden teröristlere karşı gösterilen bu duyarlılığın bir parçası Musul, Rakka, Menbiç gibi meskun mahallere başlangıçta düzenlenen ağır saldırılarda da gösterilmiş olsaydı hiç şüphesiz bugün binlerce sivilin hayatı kurtarılmış olacaktı. 
 
Tam bu noktada BBC’nin ortaya koyduğu son anlaşma da bu durumun yalnızca son halkasını oluşturdu. ABD eliyle Menbiç’ten tahliye edilen DEAŞ’lıların yerine PYD’nin, İran eliyle Kalamun’dan tahliye edilen DEAŞ’lıların yerine Hizbullah’ın getirilmesinin ardından son olarak Rakka’dan tahliye edilen DEAŞ’lıların da yerine PYD getirilmiş oldu. Terör örgütü PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Rakka’da açılan posterleri de bunun ilanıydı. 
 
Üstteki yaşanan süreçlerin belki de en can alıcı ortak noktası şu oldu: Her bir tahliye neticesinde bir bölgeden başka bir bölgeye nakledilen teröristler, ABD ve İran’ın o başka bölgelere müdahalesinin dayanağını oluşturdu. Ve genişleyen müdahaleler sonucunda nihayet kontrol, hep DEAŞ’tan ABD veya İran’ın sahadaki güçleri tarafından ele alındı.
 
Haklı olarak bu aşamada cevabı aranan soru, Rakka’dan tahliye edilen teröristlerin nereye gittiği? Ve eğer önceki örnekler baz alınacak olursa bu sefer tahliye edilenler ABD ve İran açısından hangi yeni koşulları beraberinde getirecek? 
 
DEAŞ’lıları sığınmacı yaptılar
 
Kamuoyunda geniş yankı uyandıran BBC’nin söz konusu haberinde ayrıntılarına yer verilen anlaşmaya göre; Rakka’dan tahliye edilen Arap asıllı DEAŞ’lıların kentten güvenli bir şekilde çıkmasına izin verildi. Bunun anlamı, kırsalda kimliklerini gizleyerek sivil halkın arasına karıştılar. Diğer bir ifade ile “ülke içinde yer değiştiren halk”, muhtemelen de “Suriye’den kaçmak isteyen sığınmacı” kimliğine sokuldular.
 
Arap asıllı olmayan unsurların ise çıkmasına müsaade edilmeyecekti. Aynı zamanda tahliyeler esnasında basın mensuplarının şehre girmesine izin ve-rilmeyecek, sadece ABD destekli terör örgütü PYD’nin mensupları bulunacaktı. ABD’nin “DEAŞ’la mücadelede en etkili grup” ilan ederek silahlandır-dığı PYD/PKK’nın kentte kalan yabancı DEAŞ’lılarla savaşacağı belirtilmiş ve hatta çok şiddetli çatışmaların yaşandığı haberleri yapılmıştı. BBC’nin yayınladığı bilgilere ve Rus General Sergey Surovikin’in yaptığı açıklamaya göre ise bu “şiddetli çatışma” haberleri dünya kamuoyunu yanıltmak için yapıldı. Gerçekte Arap asıllı veya yabancı tüm DEAŞ’lı teröristler kentten güvenli bir şekilde tahliye edilmişti. 
 
2016’da Koalisyon saldırısı sonucunda El Bab’ta öldürüldüğü açıklanan DEAŞ’ın sözcüsü Ebu Muhammed el-Adnani’nin, “Gerekirse çöllere döne-riz” açıklamasında olduğu gibi DEAŞ’a karşı yok edilmek üzere açılan savaşta Menbiç, Kalamun ve Rakka’da varılan tahliye anlaşmaları ile örgütün çöllere dönmesine imkan sağlandı. 
 
Ancak çöllerin bittiği yerde kentler başlıyor. Gelen ilk bilgiler, Rakka’dan salıverilen Arap asıllı DEAŞ’lı teröristlerin başta Suriye ve Irak olmak üzere tüm Arap ülkelerine ve buralardan da Avrupa’ya ulaşmaya başladığını gösteriyor. Bu teröristlerin gittiği ülkelerde düzenleyecekleri muhtemel terör saldırıları ile neyi harekete geçirmeyi amaçlayacaklarını ise önümüzdeki zaman gösterecek.
 
@yasiremres
Yaser Emre / Gazeteci-yazar