Deniz Yıldırım

Dayanışma kampanyaları

01 Nisan 2020 Çarşamba

İktidar, desteğini aldığı yurttaşlarımızın “icraat” talebini yok saymadan, kendi dayanışma modelini, İbni Haldun’un ifadesiyle söylersek, asabiyye modelini daha çok sermaye kesimi ile çıkar birliği halinde geliştirdi yıllar içinde. Şimdi bu “asabiyye”, iktidarın sınıfsal tercihlerini iyice açık eden virüsle mücadele politikası nedeniyle daha da aşınıyor. “Aynı bağın gülüyüz biz” hikâyesinin inandırıcılığı, virüse rağmen geçinmek için çalışmak zorunda bırakılan milyonların gözünde sarsılıyor.

Tam da böyle bir ortamda Erdoğan’ın pazartesi akşamı yaptığı çağrıyla bir bağış kampanyası devreye sokuldu.Milli Dayanışma” kampanyasının amacı, virüs krizinden olumsuz etkilenen kesimlere devletin yardım yapabilmesi için, vatandaşların gönüllü olarak bağışta bulunmasının sağlanması. Görünen amaç bu.

Dayanışma elbette iyidir. Tuhaflık burada değil.

Anladık ki kaynaklarımızı tüketmişler. Ama bu olağanüstü dönemde devletin kaynak yaratmak için başka etkili araçları var. Vergi bunlar arasında en önemli kalem. Kimden alınır? Emeğiyle geçinen yurttaşlar olarak gelirimizden de, tükettiklerimizden de vergimizi ödüyoruz. Öyleyse daha fazla vergiyi biz kaldıramayız, kaldı ki bu süreçte işini, aşını kaybetmiş insanların ödeyecek parası yok. Zaten zamların, pahalılığın altında eziliyoruz uzun süredir. Öyleyse yapılacak olan belliydi: Geçiş garantili, parasını cebimizden ödediğimiz ihaleleri askıya almak; kamuda Saray’ın sembol haline getirdiği türden lüksü, israfı, şatafatı önlemek; ihtişam ve gösteriş ile kendisini tanımlayan itibar ölçüsünü halkına daha iyi sağlık, iş, gıda ve ücret sağlayabilecek bir sosyal devlet düzeniyle değiştirmek. Yeni vergi konulacaksa da bunu krizden en az etkilenen kesime, dolar milyonerlerine yüklemek zorunluydu ve vergiden kaçınmak için yurtdışına servet taşıyanları denetlemek gerekirdi asıl. Ancak yapılmadı.

Çünkü yeni rejimin zorlayıcı iktidarı zenginlere değil, sıradan vatandaşa işliyor. Vergi demek, devletin ekonomik zor gücünü kullanması demek. Bağış kampanyası; servet sahiplerini vergilendirememenin itirafı oldu. Halka gelince zorla, sermayeye gelince “gönüllülük”le.

Bu yöntemin bir ideolojik işlevi daha var: İktidar sınıf farklarının apaçık görünür olmasına karşı yeniden “sınıflar arası dayanışma”, “hepimiz aynı gemideyiz” mesajı vermeye çalışıyor. Bu nedenle ilan edilen kampanya, daha da görünür hale gelen sosyal eşitsizlikleri ve adaletsiz uygulamaları tekrar görünmez kılmaya dönük bir anlam da taşıyor. Demek ki sermaye kesiminin bunu deyim yerindeyse bir “şov”a dönüştürmesi, görünür kılması özellikle isteniyor. Öyleyse bu “pansuman tedavi”, sadece iktidarın projesi değil.

90’lı yıllardan farkı

Bir diğer önemli nokta ise iktidar - muhalefet ve devlet - sivil toplum ilişkileri açısından karşı karşıya olduğumuz yenilik. Dayanışma örgütlenmeleri açısından bakıldığında, özellikle 90’lı yıllarda hem İslamcı belediyelerin hem de tarikat destekli sivil toplum yapılarının yardımlaşma seferberliğinin çok daha öncü, atak olduğunu biliyoruz. Merkezi iktidarın boş bıraktığı işleri, hizmetleri hızla seferber olarak, kaynak yaratarak giderebilen İslamcı sosyal ve siyasal hareketlerin, belediyelerin, AKP’nin iktidara gelmesinde rolü büyüktü. Şimdi iki eksende de değişim yaşanıyor. Birincisi, bu kez özellikle büyükşehirlerde muhalefet belediyeleri çok daha hızlı dayanışma hareketleri için seferber olmuş durumda. Dolayısıyla, iktidarın “Milli Dayanışma” kampanyasıyla, bu yerel/muhalif dayanışma pratiklerinin önüne geçmeyi ve kampanyaları kendi denetimi altında tekelleştirmeyi hedeflediği de açık.

İkincisi, 90’ların hızla seferber olan tarikat temelli sosyal örgütlenmelerinin manevra kabiliyetlerini yitirdiği, bu sürecin dayanışma seferberliğinin öncülüğünü üstlenmekte epey zorlandıkları görülüyor. Bunun birçok nedeni olabilir. Ama en temel nedeni, sınıf atlamaları ve artık doğrudan merkezi iktidarın denetiminde olmaları. Merkezi iktidar, anlık olaylar karşısında hızlı siyasal hamle yapabilecek manevra kabiliyetini yitirdi. Muhalefet belediyelerinin yaptıklarını arkadan izlediler bu süreçte. Dolayısıyla merkezi iktidarın manevra hızı azaldıkça, ona bağımlı büyüyüp serpilen ve içinden çıktığı toplum kesimlerine sınıfsal olarak yabancılaşan bu yapılar da tutuklaştı, hızlı hamle geliştirmekte zorlandı. Bu da iyidir: Yurttaş merkezli, hürriyetçi ve halkçı yeni dayanışma pratiklerine kapı daha fazla açılıyor. Yapılabilirse elbette.

Son not: Asabiyye, maddi olduğu kadar manevi bağdır. İktidar, VIP cuma namazı ile büyük bir hata yaptı; bu noktada, iktidarın kültürel kutuplaştırma tuzağına düşmeksizin, zor durumdaki milyonlarla gerçek anlamda bir dayanışma etiği geliştirebilmek gerek. Dostça, kardeşçe, komşu gibi dayanışma etiği; maddi dayanışmayı kapsayan bir seferberlik için zorunlu.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Cumhuriyet’e veda 4 Haziran 2022

Günün Köşe Yazıları